1950’li yıllarda Grönland ile Danimarka arasında daha iyi bağlar kurabilecek “seçkin bir toplumsal kesim” oluşturma hedefli “sosyal deney” kapsamında ailelerinden koparılan Grönland yerlisi 6 kişi o dönemi anlattı.
1951’de 7 yaşında olan Helene Thiesen, MS Disko adlı yolcu gemisine bindiğinde memleketi Grönland’dan Danimarka adındaki bir yere gittiğini biliyordu ama neden böyle bir yolculuğun gerçekleştiğini anlamamıştı.
Şimdi 77 yaşında olan kadın o anları, “Çok üzgündüm. Annemin gözlerine baktım ve gitmeme neden izin verdiğini düşündüm” diye acıyla hatırlıyor.
Thiesen, yaşları 5 ile 9 arasında değişen, çoğu bir daha asla aileleriyle bir araya gelemeyecek, kendi memleketlerinde de yabancı görülecek 22 İnuit çocuğundan biriydi. Ebeveynlerinden en az birini kaybetmiş bu çocuklar, başarısız görülen bir sosyal deneyin kurbanları olacaklardı.
Danimarka Ulusal Müzesi’nde çalışan ve bu deneyle ilgili hükümet destekli raporu hazırlayan araştırmacılardan Einar Lund Jensen, özerk bölge statüsü kazanmadan önce 1953’e kadar bir Danimarka kolonisi olan Grönland’da yaşayanların açlık, yüksek ölüm oranı ve düşük yaşam kalitesiyle mücadele ettiğini söyledi.
Jensen’e göre amaç, “Grönland için rol model olacak küçük, aydın Danimarkalılar” yetiştirmek ve sömürgeci devletler kolonilerini kaybederken Danimarka’nın buradaki çıkarlarını sürdürmesiydi.
“İnuit halklarının çocuklarını kötü hayat koşullarından kurtarma” fikrinin Londra merkezli sivil toplum kuruluşu Save the Children’ın Danimarka kolundan geldiğini belirtirken şu ifadeleri kullandı:
O dönem Danimarka toplumunun Grönland toplumundan daha üstün olduğu düşünülüyordu.
Saskatchewan Üniversitesi’nden akademisyen Karla Jessen Williamson, o dönem Danimarkalı yetkilileri reddetmenin bir Grönlandlı için zor olabileceğini vurguladı. Jensen’in raporunda da ailelerin tam olarak neyi onayladıklarını bilmiyor olabilecekleri belirtildi.
Bir buçuk yıl sonra bu çocukların çoğu Grönland’ın başkenti Nuuk’ta, Danimarka Kızıl Haçı’nın kimsesizler yurduna gönderildi. Ailelerinden ve diğer Grönlandlılardan uzakta, kendi ana dillerini konuşmaktan men edilmiş şekilde yaşamaya başladılar.
Thiesen, büyüdüklerinde çoğunun Danimarka’ya döndüğünü, yarısına yakınının da akıl sağlığı ve madde bağımlılığı problemleri yaşadığını anlattı.
Bu deneye dahil edilen ve hâlâ yaşayan 6 kişiden biri olan 76 yaşındaki Kristine Heinesen, “Bizden kimliğimizi ve ailemizi aldılar. 22 çocuktan sadece 6’sının yaşıyor olması hikayeyi çok iyi ortaya koyuyor” dedi.
Neler yaşadılar?
Önce Save the Children’ın tatil kampına 4 aylığına gönderildiler. Burada ana dilleri yerine Danimarkaca konuşmaları zorunluydu. Daha sonra da farklı farklı ailelerin yanlarına verildiler.
Thiesen, ilk gittiği evde istenmediğini düşündüğünü ve kendi evini özlediğini belirtti. İkinci evdeyse kendisine bisiklet ve oyuncak bebek alındığını, aileden biriymiş gibi davranıldığını söyledi.
Bu çocuklardan 6’sı Danimarka’da yanlarına verildikleri aileler tarafından evlat edinildi. Geri kalanlarsa Kızıl Haç kampına döndü.
Thiesen, Nuuk’taki iskeleye geldiğinde ailesinin kendisini karşılamaya geldiğini şu ifadelerle anlattı:
Valizimi yere bırakıp onlara koştum ve gördüğüm her şeyi anlattım ama annem bana yanıt vermedi.
Bu tepkisizliğin sebebi, kendi ana dilini unutan kızının Danimarkaca sözlerini anlamamasıydı. 10 dakika sonra çocuklar yurda götürüldü. Thiesen, yol boyunca ağladığını anlattı.
Heinesen ise kimsesizler evine yerleştirildikten kısa süre sonra öz annesinin öldüğünü ama kimsenin bunu kendisine haber vermediğini söyledi.
Çocukların ailelerini ziyaret etmesi de yasaklanmıştı. Ailelerin bazen yurda gelerek çocuklarla kahve içmesine izin veriliyordu.
1960’ta bütün çocuklar yurttan ayrılmıştı. Neredeyse herkes Danimarka’ya döndü.
76 yaşındaki Gabriel Schmidt, kendisine taş fırlatılan Grönland’dan önce bakıcı ailesinin yanına gittiğini, sonra da asker olarak hayata tutunduğunu anlattı. Şimdi Kopenhag’da yaşayan Schmidt, orduya katılması hakkında “Gerçekten beni kurtardı. Hayatıma bir anlam verdi” ifadelerini kullandı.
Thiesen ise annesini affetmekte zorlanmış:
Hayatımın çoğu boyunca annemin beni istemediğini düşündüm ve bu yüzden ona kızgındım.
1996’da 46 yaşına geldiğinde Danimarkalı yazar Tine Bryld’in kendisini arayarak bir deneyin parçası olduğunu anlattığını söyledi:
Yere düşüp ağladım, ilk kez biri bana bunu anlattı ve çok berbattı.
1960’lı yıllarda Danimarka’ya taşınarak terzi olan Heinesen de gerçeği öğrenince üzüldüğünü vurguladı:
Çocuklarla deney yapılmaz, bu yanlış.
1993’te yerel bir gazeteye ilan vererek akrabalarını bulduğunu belirterek “Geri dönüp ziyaret ettiğim anlar muhteşemdi, hepimiz için çok duygusal bir durumdu” dedi.
Özür dilendi ama tazminat yok
Save the Children 2015’te, Danimarka hükümeti 2020’de bu deney yüzünden özür diledi. Geçen ay açılan ve kişi başı 250 bin kron (yaklaşık 385 bin lira) tazminat talep edilen dava sonrasındaysa Kopenhag hâlâ yaşayan mağdurlara tazminat vermemek istediğini bildirdi.
Hayatta kalan 6 kişinin avukatı Mads Krøger Pramming, ilk duruşmanın 10 ay içinde görüleceğini ve devletin bu zaman sarfında tazminat ödemeyi kabul etmesini umduklarını söyledi. Müvekkilleri için “Sadece özrün yeterli olmadığını düşünüyorlar” dedi.
Danimarka Sosyal İlişkiler ve Yaşlılar Bakanlığı, CNN International’a yaptığı açıklamada daha önce hiçbir hükümetin resmi özür dileme sorumluluğu göstermediğini vurguladı. Tazminat talebiyle ilgili çalışmaların sürdürüldüğü de aynı açıklamada belirtildi.
ABD, Grönland’ı satın almak istedi
ABD Başkanı Donald Trump 2019’da satın almak isteyince Atlas Okyanusu’nun kuzeyinde bulunan özerk ada dünyada gündem olmuştu. Kopenhag yönetimiyse bu teklifi geri çevirdi. Eski ABD’li Başkanı Harry Truman da, 1946 yılında adayı almak için 100 milyon dolar teklif etmişti.
Independent Türkçe