Irkçılığın vardığı aşırılıklar, insanları ötekileştirme, ayrıştırma sonucu her geçen gün giderek daha keskin bir dile dönüşüyor. Şu son zamanlarda sokakta, sosyal medyada, siyasal ortamlarda en çok vurgulanan bir kavramdır: “Araplaşma”. Ulu orta her durumda bunlar bir yandan ifade edilirken bir yandan asıl niyet dolaylı veya doğrudan kendisini gösteriyor. İnsanlık adına ürkütücü bir durum. Irkçılık insanları aşağılama ve küçümsemedir. Kendilerinin dışındakileri tahkir etmedir.
Yabancılaşmanın getirdiği asıl sorun, bir millet kendi asıl kültürünü değil de Hıristiyanî kültürü öne çıkarmaya dönük bir eyleme dönüşüyor.
Bir millet Müslüman ise kendi medeniyetinin dilini ve kültürünü ortak bir durumla dönüştürür. Her kavim veya topluluk dahil olduğu medeniyet dairesine hem kendi rengini katar hem de asıl olana dahil olarak zengin bir ruha sahip olur.
İslâm Müslümanların dinidir. Bu din bir ırkın değil insanlığın dinidir. İslâm, Hazreti Adem’den itibaren gelen insanlığa sunulan asıl yol ve yönelimdir. İnsanlığını çoğalması, bulunduğu coğrafyalarda şekillenmesi insan teklerinin kaderidir.
Hiç kimse bir başkasına bir kader tayin edemez.
Osmanlı Devleti’nin dağılmasından sonra Müslümanlar ırkçılıktan ötürü çok parçalı bir hâle gelmişlerdir. Aynı ruhu özümsemiş olan İslâm milleti değerlerinden koptuktan ve parçalandıktan sonra, özellikle Batı ruhunun hastalıklarından etkilenmiş ve bir ırkçılık hastalığına tutulmuştur. Batılılar bunu yaparlarken kendi ırklarının üstünlüklerinin savıyla Sami ırkına mensup olanları, siyahileri alt guruplarda görmüşlerdir. Bu, anlayışı 17. yüzyıldan beri süregelmektedir ve giderek daha keskin bir hâl almaktadır.
Müslümanlar bu tutkuya kapıldıklarından kendileri dışındakileri deyim yerindeyse adeta insan yerine koymamaktadırlar.
Türk milliyetçiliği, ırkçılığı veya karşıtları da bu anlayışın dışında değildirler. Aynı milletten oldukları Arapları küçümseyerek aşağılama dili bir modaya dönüşmüş bulunuyor. Aslında bu, salt Arapları küçümseme, aşağılama, ötekileştirme değildir, dolaylı ve artık doğrudan bu ifade ve tutum İslâm karşıtlığına dönüşüyor.
Sosyal medya üzerinde olan tartışmalar ve yaklaşımları genelde gözlemlemeyi, bir toplumun ne yaptığını anlamaya da çalışıyoruz. Karşılıklı olan bu tartışmaların birinde insanların asıl aşağıladıkları Araplardan çok bir medeniyet ve kültürü yadsımadır. Bu da çok keskin bir biçimde İslâm’dır.
Hazreti Peygamber İnsanlık için bir bağıştır, bir lütuftur. İslâm medeniyet dairesine girenler kurtuluşa erenlerdir. Hangi ırktan olursa olsunlar girdikleri Hakikat Medeniyet dairesinde kendilerini bulmuşlardır. Türklerin Müslüman olması hem kendileri için hem de insanlık için bir kurtuluş olmuştur. Öne çıkan bir halk olmuştur. Dönemden döneme nöbet değişimlerde bulunulmuştur. Birbirini besleyen, güçlendiren, güç katan büyük bir millete dönmüşlerdir.
İnsanı üstün kılan ırkları değildir. Zaten günümüz ırkları çok homojendir, birbirine karışmıştır. Dünyanın bir ucundan diğer ucuna âdeta harmanlanmışlardır.
Müslüman olmayan Türklerin diğer Türklerden farklı yanları vardır. Onlar kaldıkları kültürler içinde sınırlanmışlardır. Müslüman olan Türkler birer öncü olmuşken, Karaim, Bulgar, Macar Türkleri de bulundukları daireler içinde sınırlı bir dünyada kalmışlardır. Öncülük kazanmaları İslâm’ın onlara kazandırdıklarıyla olmuştur.
“Araplaşma” denilerek İslâm alfabesi doğrudan hedef alınırken, edindikleri alfabe kendi ırklarının alfabesi değildir. Latin alfabesini savunurken o kültüre olan bağlığıyla kendi aslından ve özünden uzaklaşmaktadırlar. Hıristiyanlaşmaya doğru gittiklerinin farkında değildirler. Ya da farkındadırlar da asıl tercihlerinin İslâm dışı bir hayat olduğu anlayışının baskın hâle gelmesidir. Türkler neden kendi asıl alfabelerini de değil de Latin alfabesini savunur hâle gelmiştir. Buradan çıkan asıl sonuç İslâm karşıtlığıdır. Arap diye bir ırkı küçümserken, Müslümanların Peygamberini de reddediştir. Dahası İslâm’ı reddediştir.
Ali Haydar Haksal/Milli Gazete