Ne çok seviyoruz janjanlı söylemleri, artistik benzetme ve kıyasları. Ne sabah akşam tekrarladığımız korku senaryolarının ne de bir vird gibi dilimizden düşürmediğimiz temennilerin altını doldurmak için kafa yoruyoruz. Her şey paket halinde hızla ve kolayca geliyor yine aynı şekilde hızla ve kolayca ayrılıp gidiyor aramızdan. Olsun diyoruz, bir dönemlik bile olsa kafa konforu sağlıyorsa, ihtiyacı görecek kadar gönül huzuru veriyorsa mantıklı izahlar ve somut göstergeler peşine düşmenin ne âlemi var!
Peki, “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” derken tam olarak ne kastediyoruz? Tek başına Corona Virüs korkusunun emperyalist devletleri, küresel sermayeyi, despotik rejimleri, taşeron cinayet şebekelerini, uyuşturucu ve fuhuş mafyalarını hizaya sokacağını bekliyor olamayız. İşgal ve sömürü siyasetinin bitişi için, geniş kitleleri yoksulluk ve boyunduruk altında tutan totaliter rejimlerin hızla çöküşü için mehdi bekler gibi ölümcül bir virüsü beklemiş olamayız. Belki bu virüsün saldığı dehşetten yola çıkarak yerel ve bölgeselden küresel ölçeğe kadar adalet, merhamet, özgürlük, dayanışma, eşitlik ve dürüst paylaşım gibi sınırları aşıp vicdanlara huzur ve güven telkin edecek güçlü bir çağrıyı seslendirebiliriz.
Benzeşmeden Mücadele Edebilmek
Kötülük organize ve pervasız olduğu, zulüm ve sömürü sistemini işletmekte inatçı olduğu için egemenlik kurdu. Sistematik olarak adalet ve özgürlük taleplerini bastırmak üzerine kurulan zulmün egemenliğini tesadüfi saymak kadar büyük bir yanılgı olamaz. Zulmün yıkılışı yerine kendiliğinden adil bir düzenin kurulacağı manasına da gelmez ayrıca. Amerika ve Avrupa’nın temsil ettiği liberal kapitalist düzenin, Rusya ve Çin’in temsil ettiği devletçi-despotik kapitalizmin karşısına nasıl bir söylem ve somut örneklikle çıkılacağı dünyanın geleceği için esas belirleyici olacaktır. Sermaye yığımı, silah üretimi, istihbarat operasyonları, teknoloji tasarımı açısından mevcut düzenle yarış yapmak mümkün de değil, doğru da değil. Bu kulvarlara girip rekabete kalkışan toplum ve devletler ancak tasfiye etmeye kalkıştığı küresel güçlerle benzeşir veya bazı nüanslarla benzer bir sistem kurabilir, en iyi ihtimalle.
Dünyayı değiştirecek korku ile ümit dengesi ancak güçlü bir mesaj ve sebatkâr bir toplum tarafından kurulabilir. Mesaj, gücünü etnik veya bölgesel dayanaklarından değil referans aldığı ilahi ve ahlaki temellerinden alır. Aynı şekilde ilahi ve ahlaki temellere dayanan toplumun cahiliyye düzenine karşı asıl değiştirici-dönüştürücü potansiyelini sahip olduğu sermaye, teknoloji veya silah gücünden değil temsil edip örneklediği adalet ve merhamet pratiğinden alır.
“Yarın ekonomi nasıl olacak?” türü korkularla kalpleri işgal eden cimrilik, mal yığma, servet tutkusu, konfor, israf gibi çürütücü tutkuları infak, karz-ı hasen, cömertlik, ikram, ihsan gibi faziletli davranışlarla kökünden söküp atmadıkça yeni bir dünya, yeni bir toplum için söyleyecek sözümüz olamaz. “Eğer hakikati haykırırsam işimi, mevkiimi, yüksek gelirimi ve yöneticiler nezdindeki itibarımı kaybederim” tarzı ödlekçe ve sefil kaygıları sıfırlayacak bir cesaret ve azametin mücadelesi vermekten geri duranların yeni ve adil bir dünya söylemi ancak hoş fakat boş bir hülya olarak kalır.
Küfrü ve Zulmü Tasfiye Edecek İrade
Olumlu ya da olumsuz, iyiye doğru veya kötüye doğru asla kendiliğinden bir değişim-dönüşüm olmaz. İnsanın yeryüzündeki misyonu doğruluk, iyilik ve güzellikle donanıp şeytan ve dostlarına karşı sarsılmaz bir irade savaşı vermesinden ibarettir. Bu irade savaşının güzel sloganları da haykırılır, heyecan ve coşkuyu tırmandıran şarkıları da seslendirilir ancak toplumları hayra, iyiliğe, doğruluğa, adalet ve merhamete doğru seferber etmek için önce kendimizi değiştirmek, nefislerimizi arındırmak, kalplerimizden hasedi, fesadı söküp takva üzere hayatımızı inşa etmek mecburiyetindeyiz. Resul ve Nebiler için dahi geçerli olan fert ve toplumun değişim dönüşüm yasası (Sünnetullah) nasıl olur da bizim için geçerli olmaz.
Ra’d Suresi’nde bizlere beyan edilen hakikat şudur: “Bir toplum kendi durumlarını değiştirmedikçe Allah da onların durumlarını değiştirmez.” Dürüstçe halimizin muhasebesini yapalım. Allah-u Teâla’nın emrettiği adalet, ihsan, ikram, infak, takva, cihad, işar gibi nitelikler hayatımızı ne kadar belirliyor? Ne kendimizi ne de başkalarını aldatmaya tevessül etmeden ruh halimizi ve davranış modelimizi kritik edelim. Resul-i Ekrem’in eminlik, adalet, merhamet, af, cesaret, cömertlik, tevazu, sadakat, tevekkül gibi karakterini inşa eden ahlaki-ibadi vasıflarını ne derece üzerlerimizde taşıyoruz.
Evet, şeytanın hilesi zayıftır, kâfirlerin kaleleri kumdandır, müşrikler kâğıttan kaplan misalidir ancak biz bunları idrak edecek, ifşa ve imha edecek donanıma sahip miyiz? Kitab-ı Kerim’i terk edilmiş bırakan, Resul-i Ekrem’in sünnetinden yüz çevirenlerin üç beş sloganla, birkaç hamasi nutukla bu donanıma sahip olması da mevcut çarkları terine çevirebilmesi de mümkün olamayacağına göre esaslı bir muhasebeye, esaslı bir mücadeleye atılalım. Esaslı bir muhasebe ve esaslı bir mücadele hazır olmak için de geliniz hep birlikte Kur’an ve Sünnet’ten öğrendiğimiz şekliyle birbirimize hakkı, sabrı ve merhameti tavsiye edelim.
Akit / Kenan Alpay