Düşüncenin olmadığı yerde duygular baskın olur. Düşünme hâlinin olması için birikim ve zaman gerekli. Zaman ve çile. Zihni meşguliyet ve yorumlama gücü. Düşünenlerin ortamında insan rahatlar, huzur bulur. Sorular doğar sorulara karşılıklar aranır. Sadece birkaç kişinin değil genel anlamda düşünme çilesine yatmış olanların tamamı bir ruh hâli içinde olurlar.
Düşünenler düşündüklerini zamanla içselleştirirler. Ellerinden geldiğince çabalarlar, bu hâlleri dışa yansır. Sadece kendileri değil çevrelerinde bulunanlar da bu durumlardan nasiplenirler.
Günümüz koşullarında insanların düşünmelerine fırsat verilmez. Onları oyalayan kimi ortamlar ve hâller oluşturulur. Siyasal dalgalar insanların fazla düşünmesini arzu etmez. Düşünmeyen, bağlanan ve güdülenleri olsun istenir. Duygu salt görsel ve reklâma dayanır. İnsanın yanılsatılması için bir şeyi olduğundan daha iyi gösterme çabasına girilir. Bir kimse hak etmediği bir durumdan daha fazlasıyla görüntülenir. Abartılır.İnsanlar dalgalara kaptırılır onunla idare edilir. Kendilerinin düşünmelerine fırsat verilmez. Kültürsüz, bilgisiz, bilinçsiz bir insan tipi.
Kişilerin putlaştırılması, onun etrafında oluşturulan bir dünya ile insanlar avutulur. Birikimi, bilgisi olmayan ve sadece köpürtmelerle ayakta duran ve var olan bir hareket. Geleceği olmayan ve içinde bulunduğu an ile sınırlı olan bir bakış açısı.
Kutlu kitabımızda, “Siz hiç düşünmez misiniz?” vurgusu sık olarak yer alır. Bir olay, bir kıssa, bir durum anlatıldıktan sonra bu soru sorulur. İnsan için olması gereken en temel özellik düşünme yetisi ve yeteneğidir. Düşünme ortamının sağlanması önemli. Durduk yerde insanları düşünmeye çağırma boş bir avuntu.
Günümüz toplumu bilgiden çok görsele ve duyuya dayalı olarak var oluyor. Bilgilenme daha çok okumadan geçer. Çok okuma ve çok düşünme. İnsan okudukça düşünme bilinci artar. Soru sormaya ve sorgulamaya başlar.
Günümüz düşünceleri ilahi olana yaslanmadıklarından kutsal olma özelliğinde olmazlar. Batıcı bir ruhtan beslenmiş olanların çarpık düşünceleriyle sağlıklı sonuçlara varılamaz. İslâm milleti için bu böyledir.
İnsan duygusuz olamaz. Duygu kalple ilgili. Kalbin de bir aklı var. İman daha çok kalbidir, kalbe dayanır. Kalbin bağlanışı ve imanı makbul olanı. Akıl, katıdır, acımasızdır. Sevgi ve merhamet daha çok kalbe dayalı.
Sözünü ettiğimiz duygu ile kalbin hissedişi birbirinden farklı.
Boş duygular dalgaların köpükleri gibi anlık görünür, sonra da yiterler. Köpürtülen duygular da böyledir. Onlar sadece kulaklarına gelen seslerle var olur onunla yaşamaya bakarlar. Bu, günden güne değişim gösterir. İnsanların düşünce değiştirmelerinin nedeni de bu yaşama biçimi.
Günümüz insanın sık fikir değiştirmesinin nedeni duygu köpürmelerinden kaynaklı. Geriye dönüp bakıldığında yirmi yıl içinde insanların değişimleri, kendisiyle tamamen zıt ve aykırı olanları benimsemesi, bir süre sonra onlardan da vazgeçmesi duygu yüklü yaşama alışkanlıklarından ileri geliyor.
Bilinçli Müslüman kitlenin zaman içinde öz değerlerinden vazgeçişi, kendisine tam anlamıyla aykırı olanları benimsemesi, düşüncesizlik ve duygu yüklü yönelimlerinin sonucudur.
İslâmî duyarlıkların yitimi, ırkî, çıkarcı, pragmatist bir anlayışa bürünmesi yanlış dalgalanmalardan kaynaklanıyor. Düşünce olarak kendisini besleyen özden uzaklaşması. Düşünce boşluğunda, ortamda birbirine aykırı, çelişkili kitlelerin oluşumu bir rastlantı değil. Boşluklardan sonra, kapılanlara umut bağlaması ve bunun sonucu da bir başka savrulma olarak görülebilir. Aslolan Müslümanların geçmişinden beslenerek, günü iyi özümseyerek bir gelecek oluşturması. Yeni bir dil, bir yaklaşım ve bilinçli bir duruş ile.