Hatırlarsınız, Devlet Başkanları Tayyip Erdoğan’ın emir, direktif ve tavsiyeleri üzerine elinde gâvurun parası olan vatandaşlarımız koştura koştura banka kapılarına hücum ettiler. Yastıklarının altında ve banka hesaplarında ne kadar dolar ve Avrupa parası var ise, Türk parasıyla değiştirdiler… Emri dinlemeyip görevi yerine getirmeyenler de, olması gerektiği gibi oldu…
Tıpkı 27 Mayıs günlerindeki Devlet Başkanının emrini dinlemeyip, küpesini alyansını götürüp teslim etmeyenler de yine, olması beklendiği gibi olmuştu…
O gün, alyans kullanmadığımdan, darbecilerden aferin almadım, alamadım. Bugün de dolarsızlığımdan ötürü, Devlet Başkanının gönül hoşluğundan payımı almadım ve alamadımsa da, Tayyip Erdoğan Devlet Başkanımız, iç ve dış ticari işlemlerimizde “Dolar yerine Türk parası” formülünü kullanıma açınca “antitayyipçiler” bile can-ı gönülden bu formülü benimsediler…
•
Osmanlı Devleti, Kırım Savaşıyla başlamıştı dışarıdan borçlanmaya. Sultan Abdülmecit seleflerinin başlattığı reform hareketlerine devamın yanında özellikle İstanbul çapında imar faaliyetlerinden de geri kalmıyordu. Abdülaziz devrine gelindiğinde, Abdülmecit’in israf seli Sultan Aziz’i sildi süpürdü…
Saraylar, lüks ve büyük inşaatlar, camiler, resmi devlet binalarının birbirlerini kovalamaları ve kışlalarla Boğaz kıyılarındaki paşa yalıları, miri hazineyi kurutma kertesine getirdi. Devrin Avrupalıları, Osmanlı devletinin Batılılaşmasını teşvik ve takdir ederken, beri yandan olduğu gibi kalmasını arzuluyorlardı…
Öyle ya, gelişmiş bir Osmanlı Devleti tarım alanlarını bırakıp da sanayi malları üretmeye başlarsa, kendileri imal ettikleri mallarını kime satacaklardı!.. Cumhuriyet döneminde de hep aynı türküyü terennüm etmediler mi? Halen de aynı afyonu yutturmaya uğraşıyorlar… Avrupalı elindeki sermaye fazlasını kendi dünyasında para arayan yatırımcıya düşük faizle borç vermek istemiyordu. Osmanlıya, sanayileşmeye sözde teşvik görüntüsüyle sermaye desteğinden de kaçınmadılar. Bizimkiler de hazır para, bol kredi destekleri borçlanmayı hızlandırınca, körlemesine borç batağına saplandı kaldı…
Kredi olarak alınan paralar saraylaşma ve Boğaz kıyılarında yalılaşmaya harcanınca, adıyla sanıyla bir konkordato olan “Muharrem Kararnamesi” de yavaştan yavaşa ufuk hattında ışıldamaya başladı. Ardından Duyun-u Umumiye, bomba gibi düştü Payitaht’ın üzerine…
•
Devlet, Hazine’nin nakit ihtiyacı olsa gerek, tahvil ihraç etme kararı aldı. Hazine EminiBerat Albayrak’ların ihraç edecekleri tahvil, döviz cinsi olup, gerçek kişilik sahibi fertlere yapılacakmış. Tahvilin niceliğinden ziyade niteliği önemlidir…
Nereden icap etti Hazine’nin bu borçlanma arzusu? Ve niye, neden döviz cinsinden?
PTT devlet kuruluşu idi. Devrin klasik yöneticileriyle idarecilerinin bilgi ve ilgi kapasitelerine göre hizmetlerini yerine getiriyordu. Ülkemizde devletin denize benzetilmesinden, PTT de hizmetlerini ancak, kaşarlanmış bu ilgiye uygun çapta gerçekleştirebiliyordu…
Bilahare devletin hükümetleri, yetersizlik ve ilgisizliğinin günahından sıyrılma amacıyla, PTT’yi de parçalayıp sattılar. Telefonu yabancılar aldı, telgrafı zaten teknoloji yok etmişti, devlet olarak kamunun elinde sadece paket postacılığı kaldı. Son zamanlarda ona bir de banka eklemişlerdi…
PTT de Varlık Fonu’na alınmış…
Şimdilerde Hazine Eminlerimiz, iktidarın üzerine laf konduranların hainliğine hükmedilen ülkemizde, Varlık Fonubünyesinde yer alan milyon ve milyarlarca değer oluşturan varlıkların teminatıyla, daha nice proje yatırımların finansmanı için kredi aramaya çıkmışlar, ya da çıkma hazırlığındalar…
Hayırlısı diyelim…
Hatırlayalım, Ecevit de bir zamanlar bir milyon dolar için çıkmıştı dışarılara. Lüksemburg’tan müjdesi gelince, iki üç günün sonrasında gelen yılbaşı bayramı, TÜRKİYE ULUSUNCA şen şakrak kutlandı. Rafaella Carra gelmişti bu bayram kutlamalarına. Meşhur bir İtalyan şarkıcısı idi bu kadın ve bir milyon dolar almadan sahneye çıkmadığı söylenirdi hep…
Ecevit’in hükümet kurmak için Demirel’den aşırıp kabinesine aldığı mebuslardan iki bakan da Maksim gazinosuna gelmişti o gece. Ben de korsan taksicilik yapıyordum Maksim’in önünde…
Xxxxxxxx
Hazine’nin gerçek kişiler için ihraç edeceği bonolar niye dolar üzerinden düşünülüyor. Türk vatandaşları tepeden gelen emir ve tavsiyelere riayet ederek ellerini dolardan geri çekti. Bu itibarla yerli ve milli halk da düşünülmeli ve bunun bir eşi yerli para üzerinden pazara çıkarılmalıydı. İşte meselenin en çetrefilli yanı da burada…
Hükümet siyaseten dolara karşı. Gerçi siyaset değişkendir ve bakarsınız yarın dost olurlar. Fakat hükümet erkânı, başlarında Devlet Başkanları olmak üzere inançta faiz düşmanı. Halkın kahir ekseriyeti de faizi, haram olduğundan, şeytan gibi görür ve kaçar…
Yerli halk için tasarrufu teşvik amacıyla Türk parası üzerinden tahvil çıkarıldığında, bunun bir kazancı olmayacaksa, kimse on para yatırmaz. Eee, ufak tefek zararsız bir faiz yüklense, al sana bir küskünlük ve çıngar…
Bu ne biçim Müslümanlık diyerek!…
Devlet Başkanlarının işi zor. Hem de pek zor. Hz. Allah, kendisini mahcup çıkartmasın ONUN mahcubiyeti, bizlerin felaketi demektir…
•
Bendeniz efendim, dünya ile pek fazla ilişiğim yoktur. Nesimi gibi, gâh çıkarım gökyüzüne, gâh inerim yeryüzüne. Âlem beni, ben âlemi seyreder otururuz, kıç üstüne…
Dünya bu. Cumhuriyet, her ne kadar sonsuza dek niyetiyle kurulmuşsa da, belli olmaz. Yine belirtelim, dünya ahvali bu..
Eğer bir gün ağladığımı görürseniz, kadın gibi ağlıyorum sanılmasınnn…
Yeni Akit / Atilla Özdür