Şimdiki “zıpırlar”ın dedeleri tırnakları ile kazıyarak bir yerlere geldiler. Onların oğulları ilk yarıda sırtlarında yük taşıdılar. Eşleri kapıcılık yapanların kimileri açgözlü ve açıkgözlü idiler. “Az zamanda birçok iş başarıp”, emeksiz kazancın sırrını keşfettiler. İhtirasları akıllarından büyüktü. “Devletin malı deniz yemeyen domuz” mantığı ile hareket ettiler. Namusu ile çalışanlardan da başarılı olanlar oldu, kimi kazandığı ile yetinip kanaat etti, harama uçkur çözmediler, devlet malını “yetim malı” bildiler, yemediler, yedirtmediler. Bunlar sağda da var, solda da. Liberal geçineni de var, milliyetçi geçineni de, dindar geçineni de. Akıllarınca Hacca gider defteri sildirtirler, yolun sonuna varınca tevbe ederler. Hem zaten Allah affedicidir ve affetmeyi sever!
Kaşığı belinde dolaşan birileri helal – haram demediler. Rüşvet, torpil demediler. “Gayeye giden her yol meşru idi” bunlar için. Vurgunlarını gizlemek için, haram malın zekatı olmayacağını, haram malla hayır yapılmayacağını bilmezden gelerek, yediklerinin zekatı etmez bir parayla cami, okul, yurt yaptılar. Oralara adlarını verdiler. Hem Allah’ı, hem de insanları kandırmaya çalıştılar akıllarınca.
Şimdi ne mi yapıyorlar. Korkuyorlar. Paniklediler. Uykuları kaçıyor. Kimileri azgın ihtiraslarının peşinde koşuyor, mafyalaşıyor, tehditler savuruyor. Öfkeleri korkuları kadar büyük bunların.
Ne demişler: “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste”. “Zulm ile abad olunmaz”.. Elbet bir gün mutlaka haram yiyenler kusarlar. Din gününde cehenneme doğru giderken, çaldıkları malları sırtlarında taşırlar.
Harun-u Reşid, yolda Behlüldane’ye rastlamış. “Nereden Behlül” demiş. O da “Ocağı yakacaktım, ateş bulamadım, Ceheneme gidip ateş alayım dedim, cehennemden geliyorum” demiş. Harun, “Peki ateş nerede?” diye sormuş. Behlül de; “Zebaniler dedi ki, cehennemde ateş yoktur. İnsanlar dünyada yapıp ettikleri ile elleri, dilleri, gözleri, kulaklarını ile kazandıkları sonucu ya kendi cennetlerine tuğla üretirler ya da kendi cehennemlerine odun. Herkes kendi cehennemine kendini yakacak ateşi kendi taşır” dediler. O varılacak yer onlar için ne kötü bir yerdir. Keşke akletseler. Şimdi bunlar öyle bir haldeler ki, kimi işrete daldı. Residance’lerde metresleri var. Kimi bu haltı yurtdışında, Balkanlar’da, Kafkaslar’da, Asya’da, Uzakdoğu’da yiyor. Kimi dini kullanıp kılıfına uyduruyor. Asri aile oldular ya: Necip Fazıl, “Çile” isimli şiir kitabında, “Muhasebe” şiirinde şöyle der: “Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem! / Üst kat: Elinde tesbih, ağlıyor babaannem / Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve âşıkları, / Alt kat: Kızkardeşimin (Tamtam) da çığlıkları. / Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim; / Buyurun ve maktaından seyredin, işte evim! / Bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş, / Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş!..”
Yine Osman Yüksel’den bir başka şiir: “Asri Aile”: Oğlan züppe, kız hoppa, ana sürtük, baba kaz / Bundan daha ahenkli bir aile olamaz.–Asriliğin mânası edep irfan demektir / Bizdekine gelince düpedüz b.. yemektir!” Çağdaş ya da muhafazakar artık farkı fark edemiyorsunuz. Din vicdanlara hapsedilmiş. Bir de seremonilerle, ritüellerle, ayinlerle süslenip mabetlere hapsedilmiş sanki! Hani çıkıp bağırası geliyor insanın “Durun kalabalıklar, bu sokak çıkmaz sokak”! Fe eyne tezhebun?.. İşadamı, politikacı, bürokrat kılıklı bir sürü akıl, iman ve vicdan fakiri zenginler türedi. Bir kısmı bu “fırsat”ı geç yakaladı ve yaşlandı. Artık ellerinden gelen fazla bir şey yok. Oğulları desen kimi kumarbaz, kimi uyuşturucu kullanıyor. Herkes uçkur sevdasında, gezsin, tozsun, yesin, içsin, eğlensin, helal-haram demesin, vur patlasın, çal oynasın. Kimi kafayı yemiş, kimi ekran başından ayrılmıyor, oyun bağımlısı, ya da “müzik” dinliyor, intiharın kıyısında..
Şarap şişede durduğu gibi durmaz, haram para da cüzdanda durduğu gibi durmaz.. Bu gidişe kendini kaptırmış olanların gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar, kalpleri var hissetmezler. Yokuş aşağı koşar gibi giderler. Eleştiriye, farklı bir sese tahammülleri yoktur. Kendi dar çevreleri dışında fazla kimseyle görüşmezler.
Bir zenginden söz ediyorlar. Oğullarından kızlarından, kardeşlerinden ve yeğenlerinden, gelinlerinden ve damatlarından ümidi kesmişler. Herkes ihtiyar kurdun elinden kasanın anahtarı çalma derdinde. O da çalmış serveti zaten, çalanın servetini çalarlar. O da hepsinden korkuyor. Dağıtsa iki gün sonra har vurup harman savuracaklar. Nisbeten güvendikleri birine emanet edip paralarını, bir de vakıf kurup, çocuklarına ihtiyacı kadar vermelerinin pazarlığını yapıyor. Bu çocukların hepsi de dil bilir, Avrupa görmüş kişiler ha! Hâlâ da bayramlarda seçilmiş camilerin ön saflarında görürsünüz onları. Çünkü o tür “hayır” işleri de vardır, yarın lazım olacağını düşündükleri. Bunların hali yaman! Bakın Türkiye’de ABD, İngiltere, Rusya, İsrail, Almanya, Fransa, İtalya, İsviçre ve Vatikan’ın çok sayıda istihbarat elemanı vardır. Aslında yok yok. Türkiye ajanların cirit attığı bir ülke. İçeride de o kadar çok kiralık adam var ki, işadamı, politikacı, bürokrat, gazeteci ve STK’cı kılıklı! Zarrab falan geç onları. “Bizim yamyamlar”ın hepsi izlenir ve fişlenir. Bunların paraları nerede bilinir. Nakitlerin kimi BAE’dedir, kimi İsviçre’de. Kaçırdıkları parayı kimi o bankalardan alınmış kredi gibi geri getirir ki, yarın kaçırmak gerekirse garantili olsun diye. Bu milletin paralarını çalarlar, sonra da götürüp “kapitalist gavura” emanet ederler. E ne demişler “Haram para haram parayı çeker”! Bunlar birlikte haşrolunacak onlarla! Tencere yuvarlanacak kapağını bulacak.
Bu, FED, Dünya Bankası, IMF, BM Terörle Mücadele Komisyonu zaman zaman rapor yayınlar, kara para ve teröre yardım ve yataklık edenlerle ilgili. Mesela hepsi Sisi’ye yardım eder, ona danışmanlık ederler, BAE, Suudiler Hafter’e yardım ederler, PYD’ye, PDY’ye de, onlara kimse bir şey demez. Özellikle de “Bizimkiler” hani onlar zekat-mekan diye, ya da belli çevreler nezdinde itibar kazanmak için, ya da birilerini kıramadıklarından bir yerlere 3-5 kuruş verirler ya, o birileri, işte o paraları bir şekilde batılıların terör örgütü dedikleri birtakım kişi ve kuruluşlarla ilişkilendirir ve bunun faturasını da size ödetir, hesabınıza el koyarlar. O paralar gider ve bir daha da geri gelmez. İtiraz edecek, hakkınızı arayacak olursanız, başınıza gelecekler bellidir.
Usame b. Laden’i hatırlayın. Laden’in Suudi Arabistan’dan topladığı zekat paraları Baba Bush’a gitti, oradan Stringer aldılar, Ruslara karşı direnişte öne geçtiler. CIA, Usame üzerinden cihadın arşivinin bulunduğu Peşaver’deki merkezi kontrolüne geçirdi. Laden üzerinden Taliban’ı örgütleyip, geleneksel cihad hareketini kontrollerine aldılar, sonra da El Kaide’yi terör örgütü ilan ettiler. ABD’deki ikiz kulelere yönelik saldırının faturasını Suudilere çıkarıp, Suudilerin milyarlarca dolarına el koydular. Bunların dostu yok! Çıkarları var. Yasin el Kadı’yı biliyorsunuz, BİM’in ortağı idi. Sanırım Price Waterhouse da ortaktı. Bunlar kimlerle ortak olduklarını bilmeden ortaklık kurmazlar, ama Yasin el Kadı olayından hemen sonra çekildiler. Yasin El Kadı 11 Eylül’den sonra BM Güvenlik Konseyi’nin “Terörü Finanse Edenler” listesine girdi. Kadı’nın tüm dünyadaki mal varlığına el konuldu. Daha sonra açtığı davaları kazandı ve Kadı’nın adı terör listelerinden çıkarıldı. Bu işler böyledir. Bu defa da FED bir kara para, kayıtdışı para, teröre yardım ve yataklık eden örgütler, kişiler ve kuruluşlar diye bir rapor hazırlamış. Yakında kokusu çıkar. Anlaşılan yine birilerinin parasına çökecekler. Ve o birilerinin de GIK’ı çıkmayacak. Kaçırdıkları paralara el koyacaklar. Bu vesile ile “Kurunun yanında yaş da yanar” hesabı bir sürü masum kişi ve kuruluşun da canı yanacak. Bütün bu olanlardan neden ders almaz insanoğlu, gider yine aynı delikten ısırılır. Bizim de sormamız gerek: “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allahım!” Bu işlere yardımcı olanlar, aracılık yapanlar yok mu! Denmiştir ki, “Zalimlere yardım etmeyin sonra ateş size de dokunur. Onlar başınıza musallat edilir!”
Bayram öncesi bir özeleştiri yapayım dedim. Tevbe’nin kabul olması için bu nefs muhasebesi şart. Çalanlar, çaldıklarını bir şekilde geri vermeden, “evlerinin temelindeki komşusundan çaldığı taşı söküp geri vermeden”, helalleşmeden bağışlanmayacaklar. Bu kamburdan, bu kanserli urdan kurtulmak istiyorsanız, elimizi çabuk tutalım. Başka türlü, Kurban kavramının tahtında müstetir olan Allah’a yakınlaşmak zor! Bunu yapmadan Hacca gitmiş olmakla, namaz kılıp, dua etmekle günahlarımız affedilmeyecek. Yetim malı yiyenlerin namazları boşa gitmiştir, duaları da Allah’a ulaşmaz! Benden söylemesi, selâm ve dua ile.
Akit / Abdurrahman Dilipak