AK Parti, İstanbul’u vermeme mücadelesinde inandırıcı, mantıklı ve gerçekçi söylem üstünlüğünü CHP’ye kaptırıyor.
Muhalefet karşısında geriliyor iktidarın ikna gücü. Ama ağzının laf yapma kabiliyeti yüzünden değil, sahicilikten uzaklaşma sebebiyle…
Münavebeli ekran nöbeti tutar gibi dönüşümlü sahne alıyor sözcüler. Uzattıkça uzatıyorlar; seyirci oyalarcasına yayıla yayıla, ferah fahur lügat paralıyorlar.
Dinlene dinlene kese atıyorlar da denebilir. Yorulan bırakıyor, sırasını bekleyen devralıyor muhalefeti zımparalayarak ufalama şovunu.
Ne ki kaçırdıkları bir şey var; sözlerinin değerini aşındırma, tahrişe yol açma tehlikesi…
Düne dek şiddet ve hararetle savundukları hiçbir şey yok ki, bugün kürsüye çıkıp tam tersini daha ateşli bir şekilde savunmasınlar.
Bayraktarlığını üstlendikleri ‘milletle inatlaşılmaz, sandıktan çıkana saygı duyun’ söylemini alın. İdari karar ile kamudan ihraç edilen ama seçilme hakkına engel bir yargı kararı olmadığı için yarışa sokulan HDP’lilere uygulayın…
Seçime girmeleri serbestti, fakat kazanmaları yasaklandı. Dört KHK’lının mazbataları, birinci geldikleri halde ikinci sıradaki AK Partili rakiplerine veriliyor.
‘Sandıktan çıkana saygı, milli iradeyle zıtlaşmama bu mu’ diyen iktidar temsilcisi çıkmıyor.
YSK kararlarına uyma mecburiyetinin eleştirme hakkını kullanmaya mani olmadığını söylüyorlardı. O hakkı, seçilme yeterlilikleri YSK tarafından onaylandığı halde mazbatası alıkonan KHK’lılar için kullanmıyorlar. Kendi kendini tekzip ve inkar açısından sorgulamıyorlar bile.
‘Seçime girebilirsin, sakıncası yok ama seçilemezsin’ anlayışının kabul edilemeyeceğine, ‘ben yaptım oldu’ tavrının hukuk devletiyle bağdaşmadığına dair tek lafları duyulmadı.
Seçimlere neden şaibe karışamayacağına, seçim sistemimizin niye dünyanın en güvenilir sistemi olduğuna, hayali ve sahte seçmen kaydıyla mükerrer oyun nasıl imkansız olduğuna teminat veren kendileriydi…
Neden tarihin en şaibeli seçimini yaşadığımıza, sahte adreslere nasıl hayali seçmen yazıldığına, hangi yolla oyların çalındığına, ne şekilde örgütlü hile yapıldığına halkı inandırmaya uğraşanlar da onlar.
Sahtekarlığa izin vermeyen sistemdi, bütün tedbirler alınmıştı, endişeye mahal yoktu. Nasıl oldu da o sistem Büyükçekmece’de fahiş ve organize usulsüzlükleri atladı sorusu hala cevapsız.
Mevlüt Uysal, kaydı silinen seçmenlerin soyadlarına bakarak hangi partili olduklarını kestirebiliyor. O soyaddan bir AK Partili varsa başka partiye oy çıkmayacağı toptancılığına yaslayabiliyor hukuk mantığını.
Daha önce aynı zarftan ilçede başka, ilde başka partiye oy atılmasını şaibe delili saymışlardı. Bu kez de aynı aileden iki farklı tercihte bulunulamaz, eşyanın tabiatına aykırıymış gibi soyadı gerekçesini öne sürebiliyorlar.
Akıl almadığından, olsa olsa altında FETÖ’nün ‘subliminal oy kumpası’ yatıyordur, işte size somut suç şüphesi.
Ali İhsan Yavuz’un içine doğan kuvvetli gariplik hissini doğrulamak için polis, adresinde seçmen teftişine çıktı. Denetimlerde kayıp AK Parti oylarıyla hayali İmamoğlu seçmeninin izleri aranıyor.
Seçim gecesi Anadolu Ajansı’nın topa basmasında gariplik yok, her şey doğal seyrinde gelişmiş, YSK’ya göre milletvekili seçilebilen KHK’lıların seçilse bile belediye başkanı yapılmaması tabiiymiş, sandıkla kavgaya tutuşulmuyormuş, bunlar çok olağanmış gibi, ‘olağanüstü’ itirazın altı dolduruluyor, köşe bucak iptal dosyasının kanıtları kovalanıyor.
Delilden sonuca gidilmiyor, bir gariplik hissi ile varılan toplu usulsüzlük sonucundan delile ulaşılmaya çalışılıyor.
Ve seçim öncesinde güvence verdikleri ne varsa, sonrasında taban tabana zıddını gayet emin bir yüzle iddia eden yine aynı simalar.
Fakat bunun, ne kendi kendini çürüten bir tutarsızlık gibi antipatik görünmesini umursuyorlar. Ne de hukuka ve sandığa güveni yıkan sevimsizliklerini..
Ne getirip ne götürdüğünün hesabı yapılmış mıdır cidden?
Karar / Akif Beki