Büyük düşünmek büyük düşüncelerle, büyük düşünlerin büyük hedefleriyle olur. Toplumlar büyük düşünce enginlikleriyle belli bir yerlere varabilirler varlıklarını koruyabilirler. İlâhi soluklu büyük oluştan söz ediyoruz. Bunu sağlayan da dindir. Biz ise hem kendimizden hem de insanlıktan sorumluyuz. Bağlı bulunduğumuz büyük medeniyetimiz ve onun kültürleri, halkları ve insanlık. Bunun olabilmesi için sağlıklı bir düşünme ve bakış daha önem kazanır.
Bütün milletlerin öyle ya da böyle dinleri, bunlara bağlı medeniyetleri ve kültürleri var. Bugün için doğrudan ilâhi kaynaklı İslâm dışında dinlerden söz edilemez. Bir tek Kur’an-ı Kerim tek ilahi kitaptır.
Köklü ve engin dinlerin büyük oluşları ve medeniyetleri bulunuyor. Hıristiyanlığın da oluşturduğu büyük bir medeniyet elbette var. Her şeye karşın kendi özlerine bağlı yapıyı koruma onun etrafında ister bölünmüşlük duygusu olsun, ister yekparelik olsun varlıklarını sürdürmeleridir. Zorlandıkları çok şey vardır. Tanrı konusu başlı başına bir sorundur. Tanrı baba, Hz. İsa ise oğuldur. Oğulun yaratma gücünden bile söz edilir. Ve hatta onun etrafında kurgulanan şeyler de bulunuyor. Hz. İsa Tanrı konumundadır bir bakıma.
Şu sıralar yeniden okumakta bulunduğum Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler romanında Rus ırkı merkezli ya da Rus kimlikli bir Hıristiyanlık ve onun açılımları üzerinde durulur. Roman baştan sona Hıristiyanlığın hem arayışı hem de eleştirisi ile yüklüdür. Burada belli bir yapının korunması ve onun içinde kendilerine yol bulma çabalarından söz edebiliriz. Batılı düşünürlerin zorlandıkları şey insanlarda dinin ve ona bağlı düşüncenin tam anlamıyla karşılık bulup bulamayışıdır. Bunun için de genelde tartışma konusudur. Saf Hristiyanlık arayışı daha çok halk içinde aranmıştır. Bunu özellikle Rus aydınlarında görüyoruz. Bugün için artık halkların saf halinden de söz edilemez.
Dinlere ve onlara bağlı kültürlere dayalı medeniyetler yadsınamaz. Kalkıp Hıristiyan toplumunu ya da Yahudileri yok sayamayız. Bu doğru da olmaz. Kendi özlerine bağlı oluşan bir yapıları bulunuyor. Değişkenlikleri ya da yetersizlikleri veya kimi sorunlarından dolayı zorlanıyorlar. Bundandır ki öz arayışı yüzyıllardır süregelmektedir. İslâm’a bağlanmak yerine konumlarını koruma çabasındadırlar. İslâm’ı Müslümanların şahsında olumsuzlaştırmaları zaten vardır. Müslümanların içine düştüğü tuzak budur. Kendi düşüncelerini ve medeniyetlerini sorgulama gibi bir bahtsızlıkları bulunuyor. Öze dönüş ve onun içinde var oluş bilincinden de ister istemez uzaklaşılıyor. Müslüman gibi görünen aydınların İlahı soluklu bakıştan çok metafiziksiz arayışlar insanlığın ve hatta Müslümanların da çıkmazı. Ellerinde öz haliyle Kur’an durmakta. Sonrasında oluşan büyük medeniyet ve ona bağlı kültürler yeterlidir.
İslâm milletinin sorunları elbette çoktur. Yabancılaşma özellikle Batılılaşma ile birlikte oluşan çarpıklıklar temel sorunlarıdır. Bizi de en çok ilgilendiren ve sorumluğumuzu arttıran yanı budur. Büyük medeniyetimizin kültürünü içten ve doğrudan kavarama ve var ise sorunlar veya geleceğe ufuk açıcı bakışlar geliştirilir. Durduk yerde sadece eleştirerek çözümsüz yaklaşımlarla bir yere varılamaz. Halkta değil de okumuşlarda ve aydınlarda Batı ruhunun ve düşüncesinin etkisinde belli yozluklara ve yanlış değerlendirmelere düşülmektedir.
İslâm milleti kültür ve medeniyetini zaman içinde açılımlandırmış, boyutlandırmış doğal seyri içinde bugüne gelinmiştir. İslâm milletinin tek sorunu düşünememe ve sorunlarını kendi ekseninde çözememedir. Arayışlar öze dönük olmaktan çok yabancı bakışlı arayışlardan kaynaklanmakta. En basit hâliyle insanın sağlığı, huzuru ve manevi yönü saf Müslümanlığın doğal yaşama biçimi halkın kendisinde zaten vardır. Yeter ki bunun üzerine inşa olunacak geniş ve engin bir bakış ile temel kaynaklardan beslenerek yeniden bir çıkış sağlamasıdır. Dünya nimetleri ile modern teknolojinin büyüleyiciliği karşısında kendisini yenik görmesidir.
Bizi ilgilendiren İslâm ve medeniyeti ve onun kültürleridir. Onun yeniden dirilişidir.
Milli Gazete / Ali Haydar Haksal