Tüm dünya kamuoyunun canlı olarak seyrettiği Orta Doğu coğrafyasında ve Suriye özelinde kafir bir hanedanlık daha tarihteki yerini alarak yerin dibine geçti. Elbette ki bu tiranlığın yıkılışı Müslümanlar adına kayda değer bir gelişme ama gönlümüz isterdi ki bu tağuti sistem bizzat Müslümanlar tarafından yıkılaydı. Buna rağmen bu kadar zulüm ve işkenceden sonra hangi Müslüman Esad rejiminin ve onun gibi kafirlerin yıkılışına sevinmez ki? Sevincimizle beraber elbette kaygılarımız, endişelerimiz de var. Biz de bu yazıda üzüntü, endişe veya kızgınlığımızın nedenine dikkat çekmeye çalışacağız inşallah. Eleştireceğimiz konu aslında oldukça geniş çaplı bir konu ve bir makaleye sığacak cinsten değil ama en azından kısa da olsa meramımızı anlatabileceğimizi umuyoruz.
Düşünün ki yanı başınızda komşu bir ülke var ve bu ülkeyle tarihi geçmişiniz, ortak kültürünüz, akrabalık bağlarınız ve aynı inancı paylaşan tek bir ümmetsiniz. Fakat bu ülke insanının 61 yıldır çektiği acıları sokaktaki insan okuyamamış, görmemiş, görememiş bu bir anlamda anlaşılır. Ama ülkeyi yönetenlerin böyle bir mazereti olmaz, olamaz. Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisini Şam yönetimiyle kardeş ilan etmiş, olmadı dostum, yetmedi aile dostu olduğunu tüm dünyaya ilan etmişti hatırlarsanız. Ama o günlerde bir kez olsun işlediği zulümden dolayı bu zalime karşı olumsuz bir cümle kullanılmamıştı. Oysa bu zalimin atası Baba Esad 1982 yılında Hama’da 40 bin mazlum insanı katletti ve oğluna bıraktığı vasiyeti bu minvaldeydi, “sakın acıma oğul”. Yani devletin başı bunu biliyordu fakat devlet yönetimi tamamen çıkar odaklı olduğu için hakikatlerin örtülmesi gerekiyordu.
Bugünkü gelişmeleri anlamak adına o günü yaşayanlara sormak lazım, bugün Esad’ın zalimliğini ve zulmünü ifşa edenler, tüm pisliklerini ortaya dökenler o gün Hama’da Baba Esad’ın yaptığı kafirliğe, barbarlığa, tankların altında ezilen günahsız çocuklara ve masum annelere karşı işlenen katliama ne dediler acaba? Ne diyecekler en fazla İsrail Siyonistlerinin kınandığı gibi bir kınama yayınlamışlardır.
Tüm dünyada yorumlar yapılırken özellikle bizim Türk aydınları birçok konuda olduğu gibi Suriye konusunda da sadece Esad sonrasına ve sonuç odaklı yorumlar yapmakla meşgul. Çünkü artık her şey gün yüzüne çıkmış, zalim alaşağı edilmiş, kirli çamaşırları ortaya serilmiş. Dolayısıyla konuşmakta, eylem yapmakta, küfretmekte artık herkes özgür. Bu yorumların çoğu İslam adına, Müslümanlar adına gerçekten çok acı ve acınası bir durum. Hatırlarsınız Fetö olayı da aynen böyle oldu. Fetö’nün gizli yüzü ortaya çıkınca tüm dostları anında düşman kesildiler ve doyasıya küfrettiler çok sevdikleri hocalarına.
Oysa Venhar ailesi olarak Fetullah Gülen hareketine oldu bitti asla sıcak bakmamıştık. Sonuç üzerinden yorum yapanlara sormak lazım, siz sanıyor musunuz ki Suriye dışındaki diğer despot Arap devletleri ve önceki yıllarda Türkiye’de yaşayan mahkumların hali Sednaya hapishanesindeki mahkumlardan çok farklıydı? Türkiye’de 1980’li yılların arşivini açın okuyun bakalım neler göreceksiniz. Ama bugün bu konuşulmaz. Ne zaman konuşulur? Suriye’nin başına gelen Türkiye’nin de başına gelince konuşulur. Yani sonuç odaklı, çünkü bizim bilge krallar ve TV analistleri böyle buyuruyor.
Tekrar konumuza dönecek olursak bugün tüm dünya Müslümanları Esad ailesine lanet okuyor ki okumakta haklılar ama bu aile bu laneti şimdi değil 54 yıldır hak ediyor. Fakat biz Kur’an’ı doğru okuyamadığımız için Esad ailesinin zalim biri olduğundan bile habersiziz ve toplumumuz bunu yeni anlıyor. Hani Firavun Yunus Suresi 91. Ayette boğulmak üzereyken son anda İsrailoğullarının (Musa’nın ve Harun’un) ilahına ben de inandım diyor ya. Allah da cevaben “Şimdi mi?” diyor. İşte İslam ümmetinin durumu bu. Şimdi mi gördük Esad kafirinin zalimliğini. Ne zaman anlayacağız hak ve batılı, ne zaman kavrayacağız tevhid ve şirki ve ne zaman ayıracağız Musa’yı ve Karun’u.. iş işten geçip de işin sonunu gördüğümüzde mi? Neden her zaman Müslüman kamuoyu kendi fıkhını geliştirmiyor da emperyalist ABD ve Batının verdiği hükme göre amel ediyor. Yani onun kötü dediğine kötü, iyi dediğine de iyi diyor.
Halkı bir yere anladık da eğer ABD Beşar Esad’ın ipini çekmemiş olsaydı devletler bazında ne olurdu dersek, en azından Türk hükümeti Esad’la görüşmek için ciddi bir çalışma içerisindeydi. Ve ilişki kurmak için dostluk elini tekrar uzatmıştı. Esad’ın başına gelenler bir gün Suud hanedanlığının da başına gelse Esad’a lanet okuyanlar aynı laneti Suud kralına veya Hanedanlığına da okuyacaklar. Çünkü zulüm artık deşifre olmuştur. Halbuki Suud yönetimi şimdi de zalim ve dört tane hacının bir araya gelmesinden dahi korkar ve derhal müdahale eder. Suriye’de de durum öyleydi, kardeş kardeşten korkuyordu ki acaba kardeşim muhbir mi diye.
Son olarak diyoruz ki batılı düşüncenin tahakkümünden kurtulmamız lazım, mazlumu ve zalimi kendimiz ayırıp kendimiz karar vermeliyiz. Bu da ancak kendi bağımsız okumalarımızla olur. Aksi halde Gazze’yi bile tartışırız ki acaba Hamas suçlu mu? Veya İsrailli Siyonistlerin de bir haklı tarafı var mı? Bu anlamda Hafız ve Beşar Esad ailesinin zalimliğini bizler daha ilk günlerinden beri takip ediyor ve bu zalimlerin ne yapacağını veya ne yapmayacağını tahmin ediyorduk. Mesele olayları sonuç üzerinden değil süreç içerisinde doğru okuyup doğru tarafta saf tutmalıyız.
Yukarıda dediğimiz gibi bunu anlamanın yolu elbette ki gaybı bilmek değil, yapmamız gereken şey Kur’an’ı ve Nebevi hareket metodunu doğru okumaktır. Bu süreci yanlış okuyanlar daha ilk günden Esad rejiminin yıkılışını Suriye devrimi olarak adlandırmaktan çekinmediler. Ki bu görüş sahipleri de ileride yanıldıklarını çok net anlayacaklar. Ama maalesef toplum refleksi dediğimiz şey algılara bağlı olarak çok kolay manipüle edilip yönetilebiliyor. Kardeşlerimize sormak lazım ne zamandan beri ABD ve İngiliz aklı ile İslam devrimi yapılır oldu bilmiyoruz? Biz şunu hala öğrenmedik mi? Küfür (şeytan) çok kurnaz eğer çıkarına dokunmamışsanız ülkenizi şeri hükümlerle de yönetebilirsiniz. Önemli olan sizin onunla iş birliği yapmanız ve çıkarlarını korumanızdır. (Ki bunun en güzel örneği Suudi Arabistan.) Suriye’de bir devrim değil bir yönetim değişikliği yapıldı. Halk için despot bir tiranın/yönetimin devrilmesi ve yerine daha şeffaf, daha katlanılabilir demokratik, seküler bir yapının inşa edilmesi Suriye halkının işine gelir. Ancak bundan sonraki süreçte Suriyeli Müslümanların işi daha zor çünkü düşman kılık değiştirmek üzere. Mutlak doğru Allah’a aittir.