Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla…
Selam, insanların en şereflisi ve en ahlaklısı, Allah’ın son elçisi Abdullah oğlu Muhammed(as)’in üzerine olsun.
Ya Rasulallah! Belki biraz olsun fevri davranıp duygularımı ön plana çıkardım. Ama ne pahasına olursa olsun yazmalıyım dedim ve yazdım. Duygu ve düşüncelerimi Allah’ın son elçisiyle paylaşmalıydım. ‘Her türlü gurur ve kibirden uzak olan bir Nebi’ye (as) yazamazsam, kime yazabilirim ki!’ dedim ve yazmaya koyuldum. Sana karşı sesimi yükseltmiş ve haddimi aşmış isem Allah’tan affımı dilerim.
Ya Rasulallah! Sana zamanın bu tarafından anlatacağım o kadar çok şey var ki. Eğer bir kabalık yaparsam, özrümü kabul et. Ne zaman hüzünlensem, derdimi anlatacak içimi dökecek birisine ihtiyaç duysam, önce Âlemlerin Rabbi olan Allah’a sığınır; O’na yakarışta bulunurum. Çünkü sinelerin özünde olanı ancak O bilir ve hakkıyla ancak O anlar.
Ey Nebi! Senin de herkesten çok Allah’a sığınan ve O’na güvenen birisi olduğun için ümmetine verdiğin değeri biliyorum. Bugün buradan sana yazmamın sebebi bize bıraktığın mirası (emaneti) hakkıyla taşıyamadığımızdan dolayıdır. Tarihin bu döneminde gelinen noktada şunu bir kez daha anladım ki, senin Allah’a olan bağlılığını ve muhabbetini, O’na olan sadakatini anladığımız zaman, yerküre bir kez daha Allah’ın nuruyla aydınlanacaktır. Senin gösterdiğin samimiyet, dava bilinci ve vakarlı duruşunu, İslam ve insan anlayışını sünnet olarak hayatımıza katsak işte o zaman Allah bize yeni ufuklar açacaktır.
Sözü fazla uzatmayayım. Senin görevini tamamlayıp hayatın başka bir safhasına geçişinle ümmetin çocuklarını bir telaş sardı. Daha ilk anda insanlar şaşkına döndü. Öldüğünü kabullenmeyecek kadar sana bağlı olan dostlarını yatıştırmak çok kolay olmadı, neyse ki dirayetli dostun ve hicret yoldaşın ortamı kısa sürede yatıştırdı. Derken etrafında duvar ören o güzide insanlar bıraktığın yerden devam etmek için büyük çabalar gösterdiler. Senin izlediğin metodu izlemeye çalıştılar. Heyhat! Gel gör ki huzur ortamı çok uzun sürmedi. Bir takım fücur ehli İslam’ın o seçkin oğullarını teker teker etkisiz bıraktı. Çok değer verdiğin bu dostların ihanete uğrayıp sırtından vuruldu. Derken; İslam, bundan sonra iktidarı eline geçiren krallar ve meliklerin yorumuna kalmıştı. İktidarlarını meşrulaştırmak için senin adına ciltler dolusu sözler uyduruldu. Emir sahiplerinin lehine bir hadis getiren ödüllendirildi. “Gale Rasulullah” diye başlayan bu sözlere hala kimse dokunamıyor. Tarihin belirli zamanlarında az da olsa insanlara merhametli davranan adil yöneticiler olmadı değil, fakat büyük çoğunluğu halka zulmetti. Adaletsiz yönetimlerine baş kaldıran birçok İslam âlimi şehit edildi.
Ey Allah’ın Nebisi! Maksadım ümitsizlik ve karamsar bir tablo çizmek değil ama yaşanan bu. Hala yeryüzünde Allah’a ve Kur’an’a gönülden bağlı şahsiyetlerin İslam’ın izzetini ve şerefini rahatça haykıramıyor oluşu bunun açık göstergesidir. Cesaret gösterip kral çıplak diyenlere ise her zaman olduğu gibi ya meczup deniyor ya da hapsedilip susturuluyor. Diğer tüm Müslümanlar ise bunu izlemekle yetiniyor.
Ya Rasulallah! Bu kadar olumsuz tablonun içerisinde İnsanlar bugün senin adını o kadar çok anıyor ki sayılara sığmaz. Hatta senin adın, seni bize elçi olarak gönderen Allah’ın adından daha fazla zikrediliyor. Bu son anlattığıma tahammül edemeyeceğini ve çok kızacağını biliyorum, ama yaşanan gerçek bu. Sen bize sıkı sıkı tembih etmiştin ya hani sakın bana Meryem Oğlu İsa Mesih’e yapılanın aynısını yapmayın, beni ilahlaştırmayın. Ben de sizin gibi bir beşerim, benim sizden farkım bana vahy ediliyor olması. Senin doğrularının büyük çoğunluğunu unuttuk ve yeni doğrular icat ettik, çünkü Kur’an’la irtibatımız kesildi. Birçok Müslüman faiz ve haram yemekten geri durmadı. Cüzdanlarındaki banka kartları ne kadar tüketirsen o kadar adamsın mantığıyla gururla taşındı. Bizler yani Allah’a teslim olduğunu iddia eden insanlar, bunlarla iç içe yaşadığımız için bizim durumlarımız da onlardan farklı değil. İçimizden çoğu yorgun düşüp aynı kervana katıldı ve zaruret halinde bankadan kredi çekilebilir fetvasını almakta gecikmediler. Gerekçe uydurmakta mahir olan aydınlar toplumun yozlaşmasına katkı sağladı. Dünyevileşme bizi o kadar sardı ki Kur’an’ın sınırlama getirdiği her konuda çıkış yolu arandı.
Ey Allah’ın Rasulü! Diyorum ki, acaba Yunus (as) olsaydı bu kadar yozlaşmaya dayanamayıp yine kaçar mıydı? Sorulması gereken soru belki de şu; bugün yeryüzünde Yunus’un (as) kaygılarını taşıyan kaç insan var. Müslüman kimliğini taşıyan kadınlarımız ve kızlarımızın giyim tarzları modernizme teslim edildi. Örtü Allah’ın emri olmaktan çıkarılıp modacıların insafına bırakıldı. Tesettür artık modacılar tarafından belirleniyor. Ne giyilir, nasıl giyilir, bu yıl renk ne olmalı sorusuna moda baronları ve mankenler cevap veriyor. Modern zamanlarda üretilen ideolojilerin insanlara şırınga ettiği hayat tarzı aile hayatını parçaladı. Her evde karı koca çalışmaya zorlandı aksi halde tek maaşla geçinemezlerdi. Çünkü tüketim daha da artmalı ve ekonomiye can katmalıydı. Modernizmin dayattığı ve Allah’ın saf dışı edilmeye çalışıldığı bu hayat tarzının sonunda evlilik yapan gençlerin birçoğu boşandı. Kızlarına talip olunan anne babanın İlk sorduğu sorulardan birisi oğlunuz ne iş yapıyor, evi, arabası var mı, maaşı ne kadar? Bir tarafta bunlar yaşanırken diğer tarafta gücü elinde bulunduranlar senin adına yılın belirli günlerinde kandil geceleri düzenledi. Lüks salonlarda on binlerce insan rahat koltuklarına gerilip kendilerine anlatılan hurafe yığınlarına hem ağladılar hem de ağlattılar. Kimse aklını kullanmaktan tefekkür etmekten yana değildi. Taklitçi bir mantıkla takip ettikleri yol senin tebliğ ettiğin yol olamazdı. Senin ayaklarının altına aldığın tüm cahiliye adetleri/gelenekleri baş tacı yapıldı. Her türlü eğlence mubah görüldü ve Müslüman en iyisine layıktır diyerek şeytani bir plan çizildi. Oysa Müslüman en doğrusuna layıktı. Camiler Cuma günleri hınca hınç doldu. Allah’ın üzerimize farz kıldığı vakit namazlarını kılmayan insanlar, nafile bir ibadet olan teravih namazını asla terk etmedi. Sayılara hapsedilen ibadetler sıradanlaştı ve içi boşaltıldı.
Ey Allah’ın Rasulü! Senin şirke ve müşriklere olan hasımlığın bugün yerini dostluğa bıraktı. “Vallahi güneşi sağ elime ayı da sol elime koysalar yine davamdan vazgeçmem amca!” deyişin var ya; o söz bize çok şeyler öğretti. Senin o sözün bize dik durmayı öğretmişti. Sünnet denince senin ilkeli duruşun insanların aklına hiç gelmedi. Taklitçiliğe esir olan bu toplumda bugün herkes mümin müşrik eşit hale getirildi. Modern putperestlik üzerine İslam kostümü giydirilerek ümmeti felç etti. Üzerlerine uymayan bu şirk elbisesini çıkarıp atan/atmaya çalışan çok az insan kaldı. Eleştiri ahlakı yerini hakarete bıraktı, söylenen yanlışlara verilen cevap ağız dolusu küfür oldu, arkasından da dileyen dilediği gibi yer, içer, gezer, giyer, konuşur kimse kimseye karışamaz herkes özgürdür denildi. Senin bize öğrettiğin hayat biçimi böyle değildi, bunu bizden çok sen biliyorsun Ey Allah’ın Nebisi.
Bu arada haklarını yemeyelim senin doğum gününde ve bazı kandil gecelerinde mescitler hınca hınç doldu. Gecenin geç saatlerine kadar anma törenleri yapıldı. Senin bize yasak ettiğin ne kadar yanlış varsa bugün hepsi Müslüman’ım diyen insanların hayatına girmiş durumda. Bugün İslam ümmeti işgal edilen topraklarını koruyamaz hale geldi. Müslüman kılıklı münafıklar kâfir kavimlerle işbirliği yaptı. Sana ve müminlere Bedir’de Hendek’te, Hayber’de ve birçok savaşta yardım eden Allah tarihin bu tarafında bize yardım göndermedi. Çünkü biz ahde vefasızlık ettik. Topraklarımız elimizden alınıyor, değerli madenlerimiz sömürülüyor, kadınlarımız ve çocuklarımız akla hayale gelmeyecek şekilde şiddete maruz kalıyor. Emperyalist kâfirlerin önümüze koyduğu seçeneklerden hiç birisi ümmetin yararın olmuyor. Onların her türlü şeytani planı uygulamaya konurken biz hala mezheplerimizi meşreplerimizi ön plana çıkarıyoruz, İslam’ın kuşatıcı dilini kullanmak yerine ulusalcı söylemlere sığınıyoruz. İslam ülkelerini yönetenler kardeş olduğu ülkelere karşı kâfir kavimlerle işbirliği yapıyor. Anlamakta zorluk çektiğimiz o kadar şeytani planlar ve eylemler ortaya konuyor ki anlamak neredeyse imkânsız.
Ey Allah’ın nebisi! Parçalanmayın dağılmayın yoksa gücünüz gider emri ilahisini insanlara sen tebliğ etmiştin biz onu da unuttuk. Allah’ın emrini tamamen terk edip parçalandıkça parçalandık her gurup kendi doğrusuyla övünür oldu. Sen bize veda ederken vasiyet etmiştin hani, ‘size bir emanet bırakıyorum buna sahip çıktığınız müddetçe yolunuzu şaşırmazsınız.’ Keşke senin dediğini tam olarak anlayabilseydik. İşte o zaman Kur’an’ı da sünneti de doğru anlamış olurduk ve bıraktığın emaneti hakkıyla koruyabilirdik. Allah’ın kitabı doğru anlaşılmadığı için sünnet de anlaşılamadı. Senin baktığın yerden hayata ve Allah’a bakamadığımız için hep işin riyakârlığına kaçtık. Kur’an’ı hiç okumayan, anlamayan toplum maalesef senin sünnetini de anlamadı. Okumadıkları halde fetva vermekten de geri durmadılar. O hale geldik ki artık ahirette Allah aramızda hükmünü verecek. Zamanın ötesinden sana yazmaktaki maksadım ümitsizlik değil var olan bir gerçeği dillendirmek.
Ey Allah’ın Nebisi! Biliyorum bu yazı sana ulaşmayacak ama ortaya bir şahitlik koymak istedim ve kaygılarımı paylaştım. Selam insanların en şereflisine ve hidayete tabi olanların üzerine olsun…
Allah razı olsun Ahmet abi, bi bakayım dedim gecenin bu saati olmuş duygu yoğunluğunda. Allah resulu bu mektubunu okumasa bile bir okuyan var, bir duyan var senin kaygılarını ötelerden bir hisseden var; ne ötesi gönlüyün derinliklerinde, şah damarından daha yakın, ne fısıldadığını duyan biri… inşallah O sana ve bize mağfiret eyler
selam ve dualar
Allah razı olsun Ahmet abi. Bir mektupla toplumsal değişimi özetlemişin. Okurken zaman zaman hüzünlendiren, zaman zaman düşündüren ve zaman zaman da hiddetlendiren satırların İslam için kaygılarından ibaret olduğunu görüyorum. Allah ilmini, kaygını ve cehdini bereketli kılsın.
Her ne kadar Allah’ın son elçisi Abdullah oğlu Muhammed(as) vefat etmiş ve bu mektuptan haberi olmayacaksa da bu mektubu yaşayanlar üzerine almalıdır diye düşünüyorum. Ve ben bu mektupta dile getirilenleri kendime yazılmış gibi anlıyorum. Venharhaber yazarına teşekkür ediyorum.
Ahmed kardeş yüreğine sağlık. Beni çok duygulandırdın ve hüzünlendirdin. Şikayetlerine aynen katılıyorum. Sana selam Rasülümüz Muhammed (s.s) a salat ve selam olsun. Selam ve dua ile nice güzel şahitliklete ve Salih amellere. Rabbim sizlerde razı olsun.
İnsana iç çektiren geçmişin güzelliği ve günümüzün pisliğe batmış dünyası arasında beni götürüp getiren bir yazı olmuş Allah razı olsun…
Dostlarıma bu güzel katkılarından dolayı teşekkür ediyorum. tüm Müminlerin ortak duası olan ve Yusuf’ un diliyle Rabbimizin bize öğrettiği şu orijinal temennide buluşmak duasıyla. «Ey Rabbım! Mülkten bana (nasibimi) verdin ve bana (rüyada görülen) olayların yorumunu da öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da ahirette de benim sahibimsin. Beni Müslüman olarak öldür ve beni sâlihler arasına kat!»(Yusuf/101) amin…