Televizyon yayın odalarını mesken tutmuş ‘nitelikli insan’lar gündemi bizim için yorumluyor, anlaşılır hale getiriyorlar. İddia böyle. Her olay onlardan soruluyor. Her vakayı onlar biliyorlar. Her sırrı onlar ifşa ediyor, geçmişten ve gelecekten sadece onlar haber veriyorlar. Salgın hastalık mı var, uzmanlar söyler söylenecekleri. Deprem mi oldu, uzmanlar olmasa bu hususta hiçbir şey bilinemez. Gazze’de cihad mı var, danışıklı dövüşleri, mış gibi yapmaları onlar ifşa ederler. Hamas’ın liderleri şehid mi oldu, adeta insanın nutkunu durduracak en gizemli bilgiler onlardan gelir. ABD’de başkanlık seçimi mi var, en güçlü adayın ne kadar Türkiye dostu olduğunu onlardan duyarsınız vs.
Uzmanlar bir nevi terör estiriyorlar. Yıldırıyorlar, korkutuyorlar, tedhiş ediyorlar. Uzman her şeyden önce söze hiçbir zaman Allah’ın adıyla başlamıyor. Bu demektir ki Allah’ı bu gibi işlere karıştırmıyor. Belki de uzman, en kasvetli konular konuşulurken bile, kendisi gibi ‘uzman’ olanların bacak bacak üstüne atarak ve olabildiğince seküler [rabbiyesiz] bir dil ve suratla konuştuğu bir yayın odasında Allah’ı işe karıştırarak konuşmaktan utanıyordur.
İkinci olarak uzmanlar hiçbir konuyu bilmemezlik yapmıyorlar. Galiba, o mahallede her şeyi biliyor olmamak ayıptır. Uzman her şeyi bilince, haliyle çok konuşması icap ediyor, çok konuşunca da çok yanılıyor, çok çamlar deviriyor. Yalanlar, yanlışlar sayılamıyor. Halbuki İslam terbiyesinden azıcık nasibini almış kimseler bile bilirler ki, insanın bilmediği ya da az bildiği konularda ‘bilmiyorum’ demesi edeptendir.
Uzmanların asıl cürmü meşhudları, suyun, içine konulduğu kabın şeklini alması gibi, misafir oldukları televizyon kuruluşunun siyasi rengine uygun olarak konuşmalarıdır. Uzmanlar çok yüksek bir beceri ile, konuştukları yayın organının patronu üzerinden hükümete ya da muhalefet cenahına bağlanıyorlar. Böyle olunca, konuştuğu kanalın genel yapısına, oradan da hükümete ya da muhalefete aykırı bir iki laf söyleyip de ceketini alıp çıkmak zorunda kalan bir uzmana pek rastlayamıyoruz.
Uzmanlar bilhassa hükümete ters düşmemek için, bîatlı gibi konuşmaya titizlenince, lafı geveliyorlar, hakikatin üzerini örtmeye başlıyorlar. Hatta yaptıkları yorumlarla (belki muhalif sözler söylediklerini sandıklarında bile) genel gidişatı onaylayıcı bir çaba ortaya koyuyorlar. Eğer o günlerde, diyelim ki ABD’nin, kurşun kulağını sıyırıp geçen başkan adayı hakkında neredeyse ‘bizim Trump’ diye konuşmak âdet olmuşsa, o davranış kalıbına kolayca uyuyorlar. Yani uzmanlar, sözüm ona eleştirirken bile üslupları ve omurgasızlıkları nedeniyle şahsı yüceltiyorlar.
Hasılı kelam uzmanlar, söz gümüş ise sükutun altın olduğunu bilmemekle kötü örnek oluyorlar. Sırf o an içinde bulundukları ortama uyum sağlamak adına yalan-yanlış sözleri, uzaktan onları dinleyen insanların üzerine boca etmekten çekinmiyorlar. Kişi ya hakkı söylemeli ya da susmalı. Her davet edilen yere gitmemeli, hiç değilse arada bir konuşmama orucu tutabilmelidir.