اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
﴾١٠﴿
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُونُوا خَيْراً مِنْهُمْ وَلَا نِسَٓاءٌ مِنْ نِسَٓاءٍ عَسٰٓى اَنْ يَكُنَّ خَيْراً مِنْهُنَّۚ وَلَا تَلْمِزُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْاَلْقَابِؕ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْاٖيمَانِۚ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثٖيراً مِنَ الظَّنِّؗ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضاًؕ اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَأْكُلَ لَحْمَ اَخٖيهِ مَيْتاً فَكَرِهْتُمُوهُؕ وَاتَّقُوا اللّٰهَؕ اِنَّ اللّٰهَ تَـوَّابٌ رَحٖيمٌ
Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.
Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.
Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir. (Hucurat Suresi 10-12. Ayetler)
Müslümanlar olarak dünya üzerinde her türlü bela ve musibetlerle imtihan oluyoruz. Kafirlerin, zalim yönetimlerin tasallutu altındayız. Canlarımız, mallarımız ehemmiyetsizce hiçe sayılıyor… Topraklarımız bombalanıyor, gasbediliyor; ırzlarımıza namahrem eller uzanıyor; dinimizin yükümlülüklerini yerine getirmemiz engelleniyor; nesillerimiz tehlikede…
Bu durum tespitiydi. Malumun ilamı niteliğinde. “Neden böyle oldu? Suçu, günahı neydi ki ümmet bu hale geldi?” sorularını (çözüm bulmak için) sormak da elzemdir. Lakin cevaplarda ve çözüm önerilerindeki aşırılık, insafsızlık, beylik laflar, sloganlar, ümmetin halini tanımlayan üstten konuşmalar, meseleyi çözmüş edalar, hakikatte bir şey ifade etmiyor. Zira bu ifadeler, esasında yukarıdaki imtihanlara duçar olmamış müslümanlardan sadır oluyor. Bazen tatmadığımız imtihanlar üzerinde yorumlar yapıyoruz.
Daha kendi aramızda kurduğumuz cemaat, dernek, vakıf benzeri İslami çalışmalar yaptığımız alanlarda; aramızdaki ihtilaf, çekişme, haset, kin, gıybet, niza, dedikodu, öfke gibi (birlikteliği, kardeşliği zedeleyen ne varsa) durumlar sadır oluyor da, biz yine de ‘Ümmetin hastalıkları’ndan dem vuruyoruz!..
Belki küçük, önemsiz görüyoruz bu davranışları. Bizler ki, devlet yıkıp geri kuruyoruz; sanki kafirlerin her türlü oyununu, planını, çözmüşüz. Siyasetin eğrisini doğrusundan ustaca ayırırız. Tüm bu bilmişliğimize rağmen neden bir adım yol alamıyoruz ?
Hucurat Suresi kısacık sure olmasına rağmen bunun cevabıyla doludur. Baştan sona okumadan önce merkeze koymamız gereken, ‘Müminler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin.’ ayeti kerimesidir. Sanki bu emir; mihenk, kriter gibi orta yerden, ‘Amacınız sadece bu mesajı gerçekleştirmek’ der. ‘Siz ıslah olursanız, topluluğunuzda diri kalacaktır’ güvenini aşılar mübarek ayet.
Sure adım adım inşa ile başlayıp biter. En yukarıdan Allah Rasul’üne karşı tutum ve sorumlulukları hatırlatır. Sonra başkalarıyla olan ilişkilerdeki tutumlarla ve sonra müminlerin kendi aralarındaki davranışlarıyla devam eder.
Sure, Nebi’nin (as) önüne geçmekten, sesini yükselterek çağırmaktan, bağırarak konuşmaktan, seslerini Rasul’ün yanında kısmamaktan dolayı birilerini kınayarak başlar. Beş ayetini buna hasreder. Zira bu çok önemlidir. O kadar ki, böyle davranmaya devam edenlerin amelleri boşa gidecektir, onlar akıllarını kullanmayanlar olarak anılmışlardır. Rasulullah’ın (as) önüne geçmeyen, yanında sesini kısanlar da takva sahibi olarak anılırlar. O başta Allah’ın elçisidir, sonra sırasıyla komutan, devlet reisi, lider imamdır, baş’tır.
Sonra, ‘size bir fasık haber getirirse onu iyice araştırın, yoksa bilmeden bir topluluğa zararınız dokunur.’ diyerek, inanlar uyarılır. Zira muhaberat hayati önemdedir. Sağdan soldan, kulaktan dolma, şaibeli adamlar eliyle gelen haberler, önce cemaatin bünyesine, sonra başkaları hakkında yanlış kararlar almaya götürür.
Diğer ayette imanın müminlere sevdirildiği ve güzel gösterildiği, inkar ve fasıklığın da çirkin/kerih göründüğünden bahisle, ‘Bu bakış açısı sizde ve birlikteliğinizde varsa, o vakit doğru yoldasınızdır.’ der.
İlerideki ihtarda, ‘İki inanan grup birbirleriyle savaşa tutuşursa aracı, hakem olup aralarını düzeltin’ hatırlatması yapılır. Islah olmayan taraf halen direnirse ona karşı savaşmayı emreder. Bu sevimsiz gibi görünse de, herkesin ayağını denk alması gerektiği yönünde bir mesaj içerir. Tüm dünyaya yayılmış İslam’ı ve ona bağlı olanları düşünün. Bir çatışma tüm ümmete zarar verecektir.
Nihayet merkez ayete gelir sıra, ‘Müminler kardeştir, o halde aralarını düzeltin.’ der.
‘Bir topluluk diğerini alaya almasın, kadınlarda. Birbirinizi karalamayın, kötü lakapla çağırmayın, zandan kaçının, kusurlarınızı araştırmayın, arkadan çekiştirmeyin, ölü kardeşinizin etini yemek tiksindiricidir, hoşlanmazsınız, öyleyse yapmayın..’
Bu ifade sonrasında İsra Suresi’nde salih amel ve sakınılması tavsiye edilen pasajın sonundaki şu ifade hatırlanmalıdır, ‘Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbinin katında sevimsiz şeylerdir.’
Hem kulun tiksindiği, hem yaratanın hoşlanmadığı kötü amellerin sardığı, ‘ur’ gibi yayıldığı bünyenin tedavisi zordur. Tüm vücuda yayılan sinsi hastalık, onu yiyip bitirecektir.
En küçük topluluk olan aileden başlamak üzere, Allah’ın rızası ve İslam’ın hayata hakimiyeti için biraraya gelinmiş tüm oluşumlar, bu uyarılara dikkat etmelidir. Zira sergiledikleri her davranış, büyük ailemiz olan Ümmeti Muhammed’e halel getirmektedir.