“Rotamız Filistin, Yükümüz Özgürlük” sloganıyla Mavi Marmara gemisi, 28 Mayıs 2010’da saat 00.30’da Antalya Limanı’ndan çoğu yabancı toplam 50 gazetecinin de aralarında bulunduğu 32 ülke ve çeşitli inançlardan 560 yolcusunu alarak Akdeniz’e açıldı.
Gemi, Filistin için düzenlenen yardım kampanyasından toplanan ilaç tıbbi malzeme, demir, oyuncak, çocuklar için oyun parkları ve okul gereçlerini, Filistin’e götürecekti. Amaç, Filistin’e ve özellikle Gazze’ye uygulanan ambargoyu ve kuşatmayı kırmak, uluslararası alanda İsrail’e karşı bir tepki oluşturmayı amaçlamaktaydı.
Denize açılmasının ardından uluslararası sularda farklı ülkelerden yola çıkan başka gemilerle de buluştu. Gazze’ye doğru hareket eden Mavi Marmara Gemisi, 31 Mayıs 2010 gecesi, İsrail Ordusu tarafından telsiz üzerinden tehditler almaya başladı. Gece başlayan taciz hareketleri, 31 Mayıs sabahı askeri operasyona dönüştü ve İsrail askerleri tarafından yapılan saldırıda, Türkiye’den 9 Müslüman şehit oldu. Ağır yaralanan bir diğer gönüllü ise, 4 yıl sonra bitkisel hayattan çıkamadı ve hayatını kaybetti. Mavi Marmara olayında 10 Müslüman işgalci siyonistler tarafından şehit edildi.
Bu elim olaydan sonra Türkiye İsrail arasındaki ilişkiler her alanda gerildi, ya da kamuoyuna öyle gösterildi. Tabii bu gerginlik çok uzun sürmedi, altı yıl gibi kısa bir süre sonra, hem de İsrail’in bile tahmin edemeyeceği şekilde İsrail lehine sonuçlandı. Anlaşma metinin başında, “Türkiye ve İsrail, İşbirliği Ruhuyla Aşağıdaki Hususlarda Mutabık Kalmıştır” denildi.
Kanun tasarısı, 16 Ağustos 2016 tarihinde, dönemin Başbakanı Binali Yıldırım tarafından Dışişleri Komisyonunda görüşülmesi için havale edilir. Yapılacak olan anlaşmanın gerekçesinin de belirtildiği metinde, aslında ne T.C. Devleti açısından ne de İsrail’in şehit ettiği Müslümanlar açısından kayda değer hiçbir kazanım olmadığı görülmektedir.
Gerekçede, hükümetin talep ettikleri:
- a) İsrail Devletinin can kaybı ve yaralanmalara yol açan fiillerinden dolayı özür dilemesi,
- b) Saldırıda hayatlarını kaybedenlerin yakınlarına, mağduriyetleri nedeniyle belli bir bedel ödenmesi,
- c) Gazze halkına yönelik sürdürülen yaptırımların hafifletilerek Gazze’deki insani koşulların iyileştirilmesine imkân tanınması. (1) Dikkat edilirse, gerekçenin c) bendinde dikkat çeken ifadeler vardır. Gazze halkı için yaptırımların kaldırılması değil, hafifletilmesi, insani koşulların iyileştirilmesi istenmektedir. Anlaşmanın sağlanmasının gerekçesinde yer alan diğer ilginç husus da, Binyamin Netanyahu’nun 22 Mart 2013 tarihinde, Başbakanlık görevinde olan Recep Tayyip Erdoğan’ı telefonla arayarak, yaşanan can kayıpları ve yaralananlar için Türk halkından özür dilemiş, Erdoğan’da Türk halkı adına bu özrü kabul etmiştir.
Netanyahu’nun Erdoğan’ı arayıp özür dilediği ve Erdoğan’ın özrü kabul ettiği tarihe dikkat edilirse, Mavi Marmara olayından yaklaşık üç yıl sonradır. Yani henüz acıların sızısı bile dinmemişken.
Tasarı Dışişleri Komisyonunda görüşülür
Gerekçede, uzun izahlar mevcuttur. İlgi duyan yukarıdaki linkten daha geniş bilgi edinebilir. Dışişleri Komisyonu raporunu 18 Ağustos 2016 tarihinde hazırlar ve genel kurulda görüşülmesi için. T.B.M.M. Başkanlığına gönderir. Tasarı oy birliğiyle değil, oy çokluğuyla kabul edilmiştir. Komisyonda kabul edilen tasarıya, Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz, İstanbul Milletvekilleri Oğuz Kaan Salıcı ve Eren Erdem, Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın, Hatay Milletvekili Serkan Topal muhalefet şerhi yazarlar. Ayrıca Bingöl Milletvekili Hişyar Özsoy’da bireysel olarak bir muhalefet şerhi yazar.
Muhalefet şerhlerinde ciddi iddialar mevcuttur. Anlaşmanın ana çerçevesini oluşturan mutabakat notu başta olmak üzere, İsrail’le imzalanan tüm belgeler komisyona ve T.B.M.M. sunulmamıştır. Anlaşmaya şerh koyan vekiller bazı hususlara da dikkat çekmektedir.
Muhalefet şerhleri
Türkiye İsrail’le normalleşmek için üç şart ileri sürmüştür. Bu şartların “c” bendinde, “Gazze halkına yönelik sürdürülen yaptırımların hafifletilerek Gazze’deki insani koşulların iyileştirilmesine imkân tanınması” ifadeleri kullanılmıştır. Ancak, Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerini normalleştirmek için ileri sürdüğü şartlar, özür, tazminat ve Gazze ablukasının kaldırılması idi. İşaret edilen “c” bendinde Gazze ablukasının kaldırılmasına ilişkin İsrail tarafından verilen bir taahhüt olmadığı gibi, “Gazze’ye yönelik yaptırımların hafifletilmesi ve Gazze’deki insani koşulların iyileştirilmesi” gibi son derece muğlak ifadeler yer almaktadır. Bunun anlamı, Türkiye’nin Mavi Marmara saldırısından sonra ilişkilerin normalleşmesi için ileri sürdüğü “Gazze ablukasının kaldırılması” şartı maalesef yerine getirilmemiştir. (adı geçen Komisyon raporu)
Burada dikkat çeken husus, Türkiye’nin İsrail’le normalleşmek için ileri sürdüğü şartlardan biri olan, “Gazze ablukasının kaldırılması”, anlaşma metnine, “Gazze’ye yönelik yaptırımların hafifletilmesi ve Gazze’deki insani koşulların iyileştirilmesi” şeklinde girmiştir.
Yapılması planlanan hiçbir şey anlaşma metninde yoktur
Komisyona sunulan gerekçe metininde, Türkiye’nin Gazze’ye para yardımı yapacağı, altyapı ve imara yönelik projeler yürüteceği, Türkiye – Filistin Dostluk hastanesi hizmete açacağı ve Batı Şeria’da Cenin’de bir sanayi bölgesi kuracağına ilişkin ifadeler yer almaktadır. Tabii bütün bunların mümkün olabilmesi için, ilişkilerin normalleşmesi gerekmektedir. Fakat ilginçtir ki, bu hususların hiçbirisi anlaşma maddeleri arasında yer almamaktadır.
Muhalefet şerhi koyan vekiller önemli bir hususa daha şöyle dikkat çeker:
“Son olarak, gerekçe metninde İsrail’in özür dilediği ve “kalan iki şartı yerine getirmeyi kabul ettiği” ifade edilmektedir. İsrail, şartlardan birisi olan Gazze ablukasını kaldırmayı kabul etmemiştir. İsrail’in kabul etmeyeceği hususları koşul olarak otaya koyduğu sonra da “Gazze ablukası kaldırılmalı” şartını hafifletmeye ve kabul edilmiş gibi göstermeye çalışmak gerçeğe aykırı bir iddiadır ve Türkiye’nin itibarına gölge düşürmektedir.” (a.g. komisyon raporu)
Görüldüğü gibi İsrail “Gazze ablukasının kaldırılması şartını kabul etmemiş, fakat hükümet tarafından kabul etmiş gibi gösterilmiştir. “Gazze ablukasının kaldırılması” ifadesi, “Gazze’ye yönelik yaptırımların hafifletilmesi ve Gazze’deki insani koşulların iyileştirilmesi” şeklinde değiştirilmiştir.
Tazminat değil, “ex gratia” lütuf olarak verilen para
Anlaşmaya muhalefet şerhi koyan vekiller, tazminatın mahiyetine de değinir. Anlaşma metninde “ex gratia” ifadesi geçmektedir. Hükümet tarafından “Tazminat” olarak ifade edilen ödeme, anlaşma metnindeki resmi ifadeye göre tazminat değil, “lütuf olarak yapılan, yükümlülük olmadan yapılan, mecburiyet içinde olmadan yapılan” anlamına gelmektedir. Diğer bir husus ise, Mavi Marmara saldırısında yakınlarını kaybeden ailelerin, bu anlaşmadan önce rızası alınmamıştır. Ayrıca, anlaşma metnine göre, saldırısı sırasında yaralanan insanlara ise herhangi bir tazminat ödenmeyeceği anlaşılmaktadır. (a.g. komisyon raporu)
İsrail bütün hukuki sorumluluklardan kurtulmakta temize çıkmaktadır
Muhalefet şerhinde, yapılan anlaşmanın hukuki boyutuna da dikkat çekilir. Anlaşma, aslında İsrail’i temize çıkarma operasyonu gibidir. Anlaşmanın 4. maddesi uyarınca, Türkiye, İsrail’e Mavi Marmara saldırısı konusunda hukuki ve cezai sorumluluğu yüklemeyecektir. Saldırıya karışan İsrail askerlerine bir nevi af gelmektedir ve İsrail askerleri Türkiye’de her türlü hukuki sorumluluktan tamamen muaf olacaklardır.
Türkiye İsrail arasında işbirliği ruhuyla varılan mutabakatın 5. maddesi de adeta bir tuzak niteliğindedir. Vekiller 5. maddeye dair muhalefet şerhinde şunları söylemektedir:
“Anlaşmanın 5. maddesi uyarınca, herhangi bir Türk gerçek veya tüzel kişisi veya bu kişiler adına, İsrail Hükümeti veya gerçek veya tüzel kişilerine karşı herhangi bir para talebi öne sürülmesi veya taleplerin sürdürülmesi halinde, İsrail Hükümeti, onun adına hareket edenler ve/veya İsrail vatandaşlarının tüm kayıpları, masrafları, hasarları ve/veya harcamaları Türk Hükümeti tarafından karşılanacaktır. Bu maddeyle, anlaşmanın bütününde gereksiz tavizler vererek İsrail’e teslim olunduğu anlaşılan Türkiye’nin neredeyse borçlu çıktığı anlaşılmaktadır. Bu maddeye göre, Mavi Marmara saldırısında mağdur olanlar İsrail’den tazminat isterlerse bu tazminat İsrail’den alınamayacağı gibi, Türkiye, İsrail tarafına tüm masraf, hasar ve/veya harcamalarını karşılamayı taahhüt etmektedir.” (a.g. komisyon raporu)
İsrail adeta ödüllendirilmekte
Görüldüğü gibi, Türk hükümeti, adeta İsrail’i ödüllendirmekte, işgalci siyoniste olan muhabbetini resmi olarak da beyan etmektedir. İsrail’e karşı herhangi bir dava açılamayacağı gibi, açılacak davalardan ortaya çıkacak olan sorumluluklar, tamamen hükümet tarafından karşılanacaktır.
Türkiye ve İsrail arasında yapılan anlaşmanın tam metni, eksiksiz olarak paylaşılmamış, yapılan komisyon tartışmaları ve varılan sonuç eksik durumdadır. Tazminat, tazminat olarak ifade edilmemiş, verilecek para İsrail’in bir lütfu olarak değerlendirilmiştir. Bu anlaşmayla İsrail, hukuki olarak kendisini temize çıkarmıştır.
Hükümetin talep ettiği hiçbir şart yerine getirilmemiştir
Bingöl vekili Hişyar Özsoy da Türkiye İsrail arasındaki anlaşmaya bir muhalefet şerhi yazmıştır. Hişyar Özsoy’un ifadelerine göre, Türkiye’nin Mavi Marmara olayı sonrasında İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi için öne sürdüğü üç şart vardır. Bunlar, İsrail’in özür dilemesi, mağdurlara tazminat ödemesi ve Gazze üzerindeki ablukayı kaldırması. Özsoy’a göre Mevcut durumda bu üç şartın hiçbirisi yerine getirilmemiş, aksine Türkiye hem Gazze üzerindeki ablukayı resmi olarak tanımış hem de İsrail devleti ve askeri personeline yönelik tüm hukuki süreçleri sonlandırma taahhüdü vermiştir. Ciddi U dönüşleri yapan Cumhurbaşkanı ve AKP Hükümeti, bu anlaşma ile uzun zaman iç siyaset malzemesi olarak kullandığı Mavi Marmara olayı ve mağdurlarını sırtındaki kamburdan kurtulurcasına bir köşeye atmıştır. (a.g. komisyon raporu)
Hişyar Özsoy’un ifadeleri, Erdoğan’ın Mavi Marmara etkinliğini düzenleyen İHH’ya yönelik, “Bana mı sordunuz da gittiniz” dediğini hatırlatmaktadır. Gerçekten de, Erdoğan, bu anlaşma sağlanıncaya kadar, yaşanan elim hadiseyi içe dönük siyasetinde dibine kadar kullanmıştır.
“Tazminat” kelimesinin çevirisi kamuoyunu yanıltmaya yöneliktir
Hişyar Özsoy, anlaşmanın başlığında bulunan “tazminat” kelimesine de açıklık getirir. Metinde geçen tazminat kelimesi, orijinal İngilizce anlaşma metinin yanlış bir çevirisidir ve kamuoyunu yanıltmaya yöneliktir. Yapılan anlaşma, tazminat anlaşması değildir. Tazminat kavramının İngilizcedeki hukuksal karşılığı “indemnity” kelimesidir. Anlaşmanın başındaki “compensation” kavramı hukuksal bir terim değildir; “telafi etmek” anlamına gelen bu sözcüğün, Türkçeye tazminat olarak çevrilmesi, anlaşmayı meşrulaştırmaya yönelik bir kelime oyunudur. Ayrıca Türkiye’ye ödenecek olan 20 milyon doların “ex gratia” (lütuf) olarak verildiği vurgulanmaktadır. Yani, İsrail devleti bu parayı tazminat olarak ya da hukuki yükümlülük sonucu değil, lütuf olarak verdiğini belirtmekte ve bunu da bazı şartlara bağlamaktadır. İsrail bu anlaşma ile 20 milyon dolar lütfederek Mavi Marmara olayını siyasi ve diplomatik açıdan bir daha açılmamak üzere kapatmıştır. (a.g. komisyon raporu)
Özsoy, Netenyahu’nun Erdoğan’ı arayarak özür dilemesini de değerlendirir. Anlaşma metninin gerekçe kısmında, İsrail Başbakanı Binyamin Netenyahu’nun 22 Mart 2013 tarihinde o dönem Başbakanlık görevinde bulunan Recep Tayyip Erdoğan’ı telefonla arayarak Türk Halkından özür dilediği, Başbakanın da bu özrü Türk halkı adına kabul ettiği belirtilmektedir. Ortada yazlı bir özür yoktur Özür meselesi geçiştirilmiş, yazılı bir özür dahi alınamamıştır.
Anlaşma ile Gazze ablukası resmi olarak tanınmıştır
Özsoy’a göre, hükümet bu anlaşma ile Gazze ablukasının hafifletildiğini iddia etmekte ve Türkiye toplumuna bu şekilde sunmaktadır. Ancak söz konusu anlaşmayla Gazze ablukası resmi olarak tanınmakta, Türkiye tarafından meşrulaştırılmaktadır. Zira bundan sonra Gazze’ye yapılacak yardımlar Mavi Marmara olayı öncesinde olduğu gibi İsrail denetiminden geçecek ve Aşhod limanı üzerinden yapılabilecektir. İsrail’in onay vermediği hiçbir yardımın Gazze’ye götürülemeyeceği AKP hükümeti tarafından resmen kabul edilmektedir. İlginç bir şekilde, Filistin, Gazze, Abluka, ambargo gibi kelimeler dahi anlaşma metninde geçmemektedir. İsrail 20 milyon doları lütuf olarak verecek, AKP hükümetinin ve mağdurlarının hiçbir talebine tatmin edici cevap vermeden Mavi Marmara olayının üzerini kapatacaktır.
İsrail ile varılan anlaşmanın maddelerine bakıldığında, yapılan muhalefet şerhlerinin çok yerinde olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle anlaşmanın 1. ve 4. Maddeleri Mavi Marmara olayının ve şehit olan Müslümanların hükümet tarafından kayda değer görülmediğini göstermektedir.
Anlaşmanın 1. ve 4. maddeleri şöyledir:
“1- İsrail Hükümeti, 31 Mayıs 2010 tarihinde yaşanan konvoy (Mavi Marmara) hadisesi sırasında yakınlarını kaybeden ailelere tazminat olarak, Türk Hükümeti tarafından açılacak bir hesaba ex gratia 20 milyon Amerikan Doları ödeme yapacaktır.”
4- Türkiye ve İsrail, diğer tarafa veya diğer taraf adına hareket edenlere hukuki veya başka bir sorumluluk yüklemeyecekleri ve bu anlayışın, taraflardan herhangi birinin veya taraflar adına hareket edenlerin cezai veya hukuki sorumluluğu kabul ettiği veya üstlendiği şeklinde yorumlanmayacağı hususlarına mutabıktır. Her halükarda, bu anlaşma, İsrail’in, İsrail adına hareket edenlerin ve İsrail vatandaşlarının, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk gerçek veya tüzel kişileri tarafından konvoy hadisesiyle ilgili olarak kendilerine yönelik doğrudan ya da dolaylı olarak Türkiye’de yapılmış veya yapılacak her türlü hukuki ya da cezai talebe ilişkin her türlü sorumluluktan tamamen muaf tutulmalarını sağlayacaktır.
Anlaşmayı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Adına, Büyükelçi Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun H. Sinirlioğlu, İsrail Devleti Hükümeti Adına da Büyükelçi Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Dore Gold imzalar.
Tasarı Meclis genel kurulunda görüşülmeye başlanır
Komisyonda görüşülüp oy çokluğuyla kabul edilen anlaşma, 19 Ağustos 2016 tarihinde geç saatlerde meclis genel kurulunda görüşülmeye başlanır. (2) Tasarının tümü üzerine aleyhte ve lehte müzakereler başlar. Tasarı hakkında Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Bingöl Milletvekili Hişyar Özsoy konuşur.
Özsoy, muhalefet şerhinde beyan etmiş olduğu ifadeleri meclis genel kurulunda da tekrarlar. Özsoy, Mavi Marmara mağdurları tarafından 32 tane açılmış dava olduğunu, bunlardan iki tanesinin de karara bağlanarak, 300 milyar civarında bir tazminata hükmedildiğini ifade eder. Bu anlaşma ile İsrail böyle bir hukuki tazminat külfetinden kurtulacak, eğer davalar devam eder de ortaya ödenecek bir tazminat çıkarsa, bunu da Türkiye Cumhuriyeti devleti ödeyecektir.
Mavi Marmara olayı reel politiğin soğuk acımasızlığına kurban edilmiştir
Hişyar Özsoy, Erdoğan’ın Mavi Marmara hadisesinde, hayatını kaybedenlerin yakınlarına vermiş olduğu bir sözü de hatırlatır. Cumhurbaşkanı Erdoğan mağdurlara, “Kanı akanlar sizsiniz, o yüzden de İsrail’le olabilecek bir anlaşmada söz hakkı da sizlere ait” demiş fakat bu anlaşma yapılırken kendilerine danışılmamış, fikirleri sorulmamıştır. Erdoğan ve AKP Hükümeti, Mavi Marmara olayını ve onun mağdurlarını, birçok dış politika konusunda olduğu gibi iç siyasete de malzeme yapmıştır. Türkiye halklarının Filistin’e duyduğu sempatiyi genel anlamda oya tahvil eden AKP Hükûmeti, bu olayın mağdurları ve yakınlarına gereken hassasiyetle kesinlikle yaklaşmamış, onları ve onların taleplerini reel politiğin soğuk acımasızlığına kurban etmiştir.
Hişyar Özsoy, Mavi Marmara olayının iç siyasette tüketildiğini, harcandığını ifade ederken “Rabia” işaretine de dikkat çekerek, bu işaretinde yakında kalkabileceğini ifade eder ki, geldiğimiz süreç itibarıyla bunun da gerçekleştiğini görmekteyiz. Darbeci Sisi ile yakınlaşmaya başlayan hükümet, artık “Rabia” işaretini gerçek hüviyetinden soyutlayarak, “tekçilik” söyleminin sembolü haline getirmiştir.
“İsrail katildir” efsanesi bitmiştir
CHP Grubu adına Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz da söz alır. Yılmaz’da benzeri değerlendirmelerde bulunur. Bu anlaşmayı, bir efsanenin ve cazibenin bittiği gece olarak tanımlar. “İsrail katildir. Biz oldukça, olumlu bir şey düşünemeyiz İsrail’le” efsanesi bu gece bitmiştir. (a.g.z. sayfa 374)
Öztürk, bu anlaşma ile İsrailli sorumluların yargılanmasının önünün kapandığını da ifade eder. Öztürk’e göre AKP hükümeti İsrail askerlerinin yargılanmasını ve İsrail askerleriyle ilgili açılmış olan 34 davanın aleyhlerinde sonuçlanmasını istemiyor. Sonuçlanan varsa da onları kapamak istiyor ve daha önemlisi, en önemli konu, İsrail askerleriyle ilgili ceza davaları veya haklarında çıkarılacak tutuklama müzekkereleriyle olaya karışan İsrail askerlerinin bir şekilde Türkiye’ye geldikleri zaman burada tutuklanmalarının da önünü kapatmak istiyor. Bu anlaşma bir kapama anlaşmasıdır. Yapılan anlaşma ile İsrail askerleri her açıdan güvenceye alınıyor, hiçbir şekilde dokunulamıyor. Öztürk Yılmaz, anlaşmaya ölen insanlarla, şehit olanlarla ilgili bir madde dahi konulmadığını da ifade eder. (a.z.sayfa 75)
Bu anlaşma ile Hamas satılmıştır
Gerek muhalefet şerhlerinde yer alan ifadelerde, gerekse mecliste yaşanan tartışmalarda öne çıkan hususun, bu yasa ile İsrail askerlerinin hukuki yönden güvenceye alınarak kurtarılmasıdır.
Öztürk Yılmaz, iki ülke arasında yapılan mutabakat metninde olan ama anlaşmaya girmeyen başka hususların da olduğuna işaret eder. Bunlardan birisi Hamas konusudur. Hamas konusu anlaşma metninde olmamakla birlikte mutabakat metninde yer almaktadır. Yılmaz konuya şöyle açıklık getirir:
“Mutabakat metninde mesela ne geçiyordu? “Türkiye ve İsrail kendi ülkeleri üzerinde veya üzerinden birbirine karşı herhangi bir terörist -terörist, altını çiziyorum- veya askerî faaliyete izin vermediklerini veya ülkeleri dışında bu tür faaliyetlere destek sağlamadıklarını beyan ederler. Bu amaçla, Türkiye ve İsrail bu tür faaliyetlerin toprakları üzerinden birbirine karşı herhangi bir örgüt -örgüt, altını çizmek istiyorum- veya grup tarafından girişilemeyeceğini, planlanamayacağını, uygulanamayacağını, yönetilemeyeceğini veya finanse edilemeyeceğini teminen her türlü gerekli tedbiri alır.” deniliyor. Kimin için söyleniyor bu? Hamas için söyleniyor, Türkiye’deki Hamas için söyleniyor. Bu anlaşma esasen 2 kesimin satıldığı anlamındadır. 1) Kurbanların aileleri. 2) Hamas da satılıyor bu anlaşmayla. Bu mutabakatla bunu görüyoruz biz.” (sayfa 376)
Görüşmelerde İstanbul milletvekili Mehmet Bekaroğlu’da söz alır. Bekaroğlu AKP’ye ciddi ithamlarda bulunarak şöyle der:
“Değerli milletvekilleri, aslında siz, Adalet ve Kalkınma Partisi pragmatist bir partisiniz, reel politiğin peşinde giden bir partisiniz. İsrail-Filistin meselesi, nutuklar filan hepsi de reel politiğin, iç politikanın gereğiydi. Biliyoruz, siz kurulduğunuzda, 2002’de Amerikalara gittiniz, içerideki vesayet odaklarına karşı dışarıdaki odaklardan destekler istediniz. Musevi lobilerini gezdiniz. Cesaret ödüllerini aldınız. Sonra, uzun süre iyi ilişkiler devam etti. Ne oldu bu ilişkiler esnasında? İsrail’in NATO faaliyetlerine katılmasına izin verdiniz. İsrail’in OECD’ye girmesine izin verdiniz. Nükleer silahlanma konusunda yapılan görüşmede çekimser oy kullandınız, İsrail’in nükleer silahları sorgulanacaktı. Mavi Marmara’dan sonra istenen belgeleri Lahey’deki mahkemeye vermediniz. İsrailli komutanlarla ilgili ortaya çıkarılan, kırmızı bültenle ilgili konularda gereğini yapmadınız.” (a.g.zabıt sayfa 378)
Bekaroğlu, AKP Hükümetinin Sisi’ye mektup yazdığını da ifadelerine ekler. Tasarının görüşüldüğü tarih göz önüne alındığında, şimdi el sıkışılan darbeci Sisi ile 8 yıl önce barışma yoluna gidilmeye çalışılması da ilginç olsa gerek.
Sonuç yerine:
Mayıs 2010 yılında Mavi Marmara olayından sonra gerilen – ya da kamuoyuna gerildi gibi gösterilen – Türkiye İsrail ilişkileri, 2016 yılında karşılıklı işbirliği ruhuyla yapılan anlaşma ile sonuçlandı. Bu anlaşma sonucunda Erdoğan ve AKP hükümeti, İsrail’i bütün hukuki ve parasal yükümlülüklerden kurtardı.
Anlaşma sonucunda İsrail lütuf olarak bağışladığı 20 milyon dolar ile hem kendisini hem de askerlerini siyasi, iktisadi ve hukuki alanlarda yaşayabileceği tüm mağduriyetlerden Erdoğan ve AKP hükümeti sayesinde temize çıkardı. Anlaşmanın, İsrail’in bile beklemediği avantajlarla sonuçlandığı anlaşılmaktadır.
Erdoğan ve AKP, Mavi Marmara olayını yıllarca iç siyasetin kullanışlı bir malzemesi haline getirerek iktidarı için oy devşirmeyi başardı. Katil dediği İsrail ile yeniden, hiçbir şey yokmuş gibi ilişkilerine kaldığı yerden devam etmeye başladı.
Anlaşma ile iki kesim kesin olarak satılmıştı. Birisi Mavi Marmara mağdurları, diğeri ise Hamas’tı. Anlaşma metninde iki kesim içinde sadra şifa hiçbir ifade bulunmadığı gibi, aksine mağduriyet içeren mahiyete sahip olduğu görülmektedir.
7 Ekim sonrası işgalci siyonist İsrail’in Gazze’ye karşı başlatmış olduğu katliam ve soykırıma, Erdoğan’ın ve AKP Hükümetinin, hamaset nutukları atmaktan başka hiçbir girişimde bulunmadığı gözlerden kaçmamaktadır. Mavi Marmara olayından sonra nasıl “Katil İsrail” diyerek sesini yükseltmiş ise, şimdi de aynı şekilde yapılan katliamlar karşısında “Katil İsrail” diyerek sesini yükseltmekte, başka da bir yaptırıma yönelmemektedir. Yönelmediği gibi, , kendi ifadesiyle “Terörist bir devletle” siyasi ve ticari ilişkilerini sürdürmektedir. Ne katledilen canlar ne yapılan soykırım umurunda değildir.
Erdoğan ve AKP’nin reel politiğe tapan bir zihniyete sahip olduğu görülmektedir. Hiçbir ilkesi, sabitesi, kırmızı çizgisi, kendisine ait gördüğü değere sahipliğinin olmadığı, izlediği politikalardan anlaşılmaktadır. Kudüs’ü “Kırmızı çizgi” olarak her fırsatta dile getiren Erdoğan, bu iddiasında dahi tutarlı olmadığını son olaylarda göstermiştir.
Dipnotlar:
1- T.B.M.M., Yasama Dönemi 26, YASAMA YILI 1, Sıra Sayısı 414, Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/754) ve Dışişleri Komisyonu Raporu – https://www5.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem26/yil01/ss414.pdf)
2- T.B.M.M Tutanak Dergisi, Dönem 26, cilt 23, sayfa 367 ve devamı, Yasama Yılı 1, 128. Birleşim, 19 Ağustos 2016 Cuma)
Yakup Döğer / İktibas Dergisi Mart Sayısı
Yakup kardeşime teşekkür ederim Türk hükümetinin Filistin konusunda nerede durduğunu çok güzel özetlemiş kalemine sağlık. Keşke halk da bu mantıkla anlayabilse.
Eyvallah Ahmet kardeşim. Okuyup değerlendirdiğin, katkı sağladığın için teşekkür ederim. Ne yazık ki yaşanan birçok hadisenin iç yüzüne vakıf olmaktan uzağız.