Dünya, çalkantı sürecini içselleştiren yaşını devirmiş durumda. Herkes birşeylerin eksik olduğunu, yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu, sonun başlangıcında çıkmazların belirginlik kazandığının farkında olmasına rağmen gidişatın seyri kötümserliğe daha çok yaklaşmakta ve bu insanlar nezdinde bir çaba oluşturmamakta.
Dünya, insanlığın elinde “iğrenç” resimler sergileyen bir sergi halini almış durumda. Kötülük fırçalarını ellerinde tutan kirli zihinlilerin yarışırcasına çizdiği bu resimler, toplumların felaket portrelerini yansıtır vaziyette. Birileri kanlı resimlerle insanlığın seyrini çizerken, başka birileri de seyir zevki yüksek olan bu sergide ön koltuklarda yerini almak için adeta yarışmakta.
Dünya, az sayıdaki büyük ellerin avucunda verimlilik çağını geride bırakmak üzere. Yokluğa götüren merdivenleri yükseltmekle meşgul olan bu eller, insanlığa kin kusan “sevimli, güler yüzlü” amcalar görünümünde.
Tarihin farklı noktalarında farklı metodları deneyerek toplumları ifsada sürükleyen bu kodamanların, günümüzde yürüttükleri politikalar eskiye oranla daha çok alıcı bulmakta. Farklı yollarla insanlığı derin bunalımlara sokarak, gidişat yönünün bulanıklığını arttıran bu ellerin, insanlığın toparlanma noktası olabilecek ahlaki değerlere savaş açmış olmaları, toplumsal çöküşün hızını arttıracak niteliktedir.
İnsan, ahlakı terk etmeyi seçtiğinde korkularını çoğaltan ağır yenilgi sahibi olur. Aslında ahlak, bedenin ve zihnin temiz dünyalarda seyrini kolaylaştıran büyük bir değerdir. Bugün ahlaka savaş açılmasının nedenlerinden biri, bedenin anlamından soyutlanarak kütük haline getirilmesi ve zihinlerin de işlevsellik boyutunu yok edilmesidir. Bunları yaşayan bir insanda diriltici ruh bulmak oldukça zordur.
İnsanı ayakta tutan güç benimsemiş olduğu inancı, değerleri veya umududur. Eğer bir insanın elinden umudu alınırsa gücünü yitirmiş olur. Umudu besleyen etken inançtır. Bu etken, dini anlamdaki inanç veya benimsenen fikirler olabilir. Fikrin yetim bırakıldığı yerlerde değerler tahrip olur. İnsanın yürüdüğü yol, değerlerden soyutlandığı zaman yol enkaza döner. Bunun sonucunda insan yönsüz kalır.
Bugün toplumların ahlaki anlamdaki tökezlemeleri, dayanaklarının saldırıya uğraması veya diriltici güç olarak kabul edilen değerlerin terki sonucundaki bunalımlardır.
Toplumun kirden arınmış olanı, saldırıya karşı kendisini korumaya almış olanıdır. Bireysel alandaki bozukluklar sıradanlaştığı zaman toplumun en temeli çürümeye başlar. Çünkü bireyin kendisi bozulduğunda toplumun merkezi yara almaya başlar. Bu yaraların tedavi edilmesi, alınmayan her önlem ile birlikte biraz daha güçleşir.
Fikir sapma yaşadığı zaman, eylemler devasa büyüklükteki tehlikelere dönüşür. Bir fikrin veya inancın toplumun bireylerini selamette tutmasının yolu, o inancın hayatın tüm alanlarında varlığının kabul edilebilir olmasından geçer.
Toplum yozlaşmaya başladığı zaman ahlaki çürümüşlük had safhada hissedilir. Bir toplumda ahlaki çöküş süreci, insanlığın bireyselciliği hayatın merkezine koyması ile birlikte üst düzeye çıkar. Başka insanlara karşı kendisini kapatan insan, bireysel yaşayan insandır. Toplum değerlerine yabancı kesilen insan, bireycilik sendromuna tutulan insandır. Bireyselcilik, ahlâk kavramına düşman olan modern çıkmazdır. Kabuğunda derin bunalım yaşamanın diğer adıdır bireyselcilik. Kabuğundan yozlaşmış benliğiyle çıktığında toplumun ahlâk yönüne oklar sallamayı hedef haline getirir.
Ahlak, ondan bağımsız düşünülemeyecek kadar toplum yaşantısı ile iç içedir. Toplumun erdemli olanı ahlaklı olanıdır. Fazilet, ahlâkî ilkelerin eylemlerde hayat bulması ile var olur. Eğer ahlak, insanlar nezdinde ciddiyet halini alırsa orada faziletin varlığı kabul edilebilir. Böylece iyiliğin mevsimi yaşanılır derecede hissedilir. Temiz yaşantıların sürdürülebilir nitelikteki varlığı da böylece doğmuş olur.
Ahlaki anlamda temiz olan toplumda değerlerin korunması ve insan ilişkilerinin değer görmesi ön planda olduğu için bireyselleşme popülerliğini kaybetmeye başlar. İnsanların karşıdakine yaklaşımı tamamen içten gelen temizliğin güzelliğe yansımasıdır. Ahlaki zaaflar sarmalında boğulan toplumlar ise eylemlerini kirden arındıramayan toplumlardır. Böylesi toplumlarda ilişkiler daha çok çıkar odaklıdır. Menfaatten arınmışlık burada yok denecek kadar azdır. Bu yüzden de yüreklerde merhametin yerini menfaatler almıştır. Ahlakın hiçe sayıldığı toplumlarda ayrık otları yüreklere kadar sirayet eder. Zehirli fikirlerin, zaten çorak hale dönmüş zihinlerde kalıcılığını sürdürmesi hiç de zor olmayan bir durumdur. Ayrık otlarından rahatsız olmayan bir bilincin, verimi elde etmesi ne kadar zorsa, ahlâkî ilkelerden yoksun olan toplumların selamete çıkması da o kadar zordur.
Bir toplumda ahlaki yozlaşmadan daha kötüsü, ahlâkî değerlerin küçümsenmesi veya ahlâkîliğin hiçe sayılmasıdır. Dahası, ahlaksızlığın toplumda sıradanlaşmasıdır. Ahlâkî duruşun olmadığı toplumlar, kötülükten alıkoymanın olmadığı toplumlardır. Ahlaki ilkelerini koruyan insanlar, “uyarı” vazifesini yerine getirirken, genellikle “Biz seni toplumun işine karışmaktan alıkoymamış mıydık?” (Hicr 70) gibi oldukça katı ve sert ikazlarla karşı karşıya kalırken; çoğu zaman da“Onları yurdunuzdan çıkarın. Çünkü onlar çok temizlenen insanlarmış…” (7/A’râf 82) gibi alaycı sözlerle karşı karşıya kalabilmektedirler.
Bugün ahlâkı söz sahibi kılmaya çalışanlar toplumdan dışlanmakta iken; ahlâkın yobazlıkla özdeşleşen bir yapıda olması için mücadele edenler ve “inananlar arasında hayâsızlığın yayılmasını arzu eden kimseler”(Nur/19) de toplumun tek söz sahibiymiş gibi davranmaktadır. Çünkü onlar da kesin bir şekilde farkındadır ki ahlâkın egemenliği, kötülerin ve zorbaların saltanatlarının sonu demektir. Ahlakın varlığı iyiliğin hakimiyetini; kötülüğün yaygınlaşması ise ahlakın yoksunluğunu gösterir.
Bütün çöküşlerin başlangıcı, normalleşmeye başlayan çürümüşlük, bütün çürümüşlüklerin en büyük adımı ise ahlâkî anlamdaki yozlaşmadır. Zira ahlakın etkililiğini kaybettiği yerde önünün alınması oldukça güç olan küflenme başlar. Küflenen şey sadece dışarıyı değil içi de rahatsız eder. İçin çürümesi, büyük çaplı dejenerasyonlara sebebiyet verir. Bütün ölü toplumların uğradığı saldırı budur.
Ahlaki ilkelerin seyrek görüldüğü bir toplumda insan kendi kusurlarını göremez. Görse bile dikkate almaz. Hatta eksiklikleri dile getirenler çoğunlukla düşman olarak görülür. Bundan yola çıkarak “çeki düzen sistemi” buralarda iflas etmiştir denilebilir. Zira eylemin düzelmesi için yanlış boyutun farkında olmak kaçınılmazdır; ancak yanlışı hatırlatan söze karşı, devirecek bakışlara sahip olanlar, önlerini temizlemeye tenezzül etmeyenlerdir. Bunların kire bulaşan eylemleri, içlerine kadar sinen düşünceleri bile etkileyecek ve dönüştürecek özellik kazanır.
Dünyaya yeni baştan bir ahlâk formatı atılması elzemdir. Bu bağlamda, ahlâk kavramının ve bu kavramın kişinin yaşantısı üzerindeki dönüştürücü ve etkileyici anlamı üzerinde bir kez daha derinlemesine düşünülmesi gerekir.
Ahlâk, kişinin bakışını düzelten güçtür. Bu etkisiyle kişiyi hikmet çizgisinde tutabilir. Devrik görmelerden koruyan sığınaktır ahlâk.
Ahlâk, vicdanla düşünmenin yolunu gösterebilecek rehberdir. İç dünyaya merhameti aşılayan güçtür ahlâk. Temiz dünyalar inşa etmenin temel kolunları ancak ahlâk sisteminden alınabilir.
Ahlâk, saadeti doğurabilecek tohumdur. Bütün iyiliklerin ahlak yağmuru ile verimliliğini artırabileceği unutulmamalıdır. İyilik formu ancak ahlâk olgusu ile bütünlük sağladığında verimini ortaya koyabilecektir. Aksi durumda toplumların karanlık dönemleri uzun çağlar boyunca devam edecektir.
Ahlâk, bütün toplumsal dönüşümleri olumlu anlamda besleyecek büyük etkendir. Toplumların erdem yönünü besleyen yine ahlâktır. Neslin devamı ve sağlıklı olanı, kurallar halini almış ve toplumsal kabulünü ortaya koymuş normlarla sağlanabilir.
Bundan önemlisi ahlâk, insanın kendine uyumlu hâlidir. Fıtrata uygun yaşamak ahlâkî duruş sergilemektir.
Fıtratı bozan bütün düşünce ve eylemlerin ahlâka aykırı olduğu da bir hakikattir. Yeryüzü bugün kendisinden uzaklaşıp insanlık olgusuna aykırı davranışlar sergileyen insanlardan ötürü devasa büyüklükteki bunalımlar geçirmekte.
Ahlakın terki, insanın kendisinden kopması gerçeğidir. Ortaya konulan bütün kötü davranışlar, fıtrata ters davranışlardır. Fıtratta kötülük yoktur. Kötülüğün olmadığı yeri terk etmek, kötü olana yolculuğa çıkmaktır. İyilik boyasının var olduğu fıtrattan dışa yansıyan bütün eylemler, ahlâkın rengini taşır. Bundan yola çıkarak, fıtratın ahlâk elbisesi giymiş eylemlerine iyiliktir denilebilir.
Ahlâk korunaktır. Çürümüş bütün zihinlere önce terbiye sonra duruş giydiren ve böylece ayakta kalarak mücadelesini sürdürmesini sağlayan güç ahlaktır. İnsan bu limanı koruduğu kadar kendisini de koruyacaktır.
Ahlaktan yoksunluk, bozuk yaşantılar doğururken; ahlakın korunması ve yaşatılması yolun berrak olanına götürür.
Kadir Çiçek/Her Taraf