Elinde, silah olmasıyla klavye olması arasındaki farkın iyice kapandığı şu günlerde, 1990’ların medyasını mumla aratan haberlere tanıklık etmek toplumu korkutuyor. Bir çok süreci teslim alan bir sosyal medya tahakkümü var. Bu tahakkümün, çoğu birbirini tanımayan yüz binlerce savaşçısı var. Ürettiğin bir haber, çok kısa süre sonra sana sosyal medya üzerinden geri dönüyor. Hem de hiç tanımadığın birisi üzerinden.
Maalesef devlet de buna ayak uydurdu. Eğer konu, sosyal medyaya düşmemişse hiç yokmuş gibi, düşmüşse de üzerinden onca yıl geçmiş olmasına rağmen dün olmuş gibi işlem görüyor. Cezaların şiddeti ve artçıların dozu, sosyal medyada işgal ettiği hacme göre değişiyor. FETÖ’nün emniyet ve adliyede oldukça etkin olduğu 2008 yılından hatırlıyorum. Ailemden birisi ile ilgili yazılı ve görsel basında belki binlerce haber çıkmıştı da bir tanesi bile o ailenin bir bireyi olarak dönüp bize bu konuda ne dersiniz diye sormamıştı.
Tüm basına aynı el tarafından görüntüyle birlikte haber metninin de verildiği günlerden geldik. Tek merkezden hazırlanmış haberin noktasına ve virgülüne dokunulmadan çoğu birbirine muhalif onlarca gazetede çıktığı günler gördük. Hiç değilse o gazetelerin künye kısmı vardı ve adliyeye gidecek cesaretiniz varsa, muhatap alacak bir isim ya da şirket bulabiliyordunuz.
Oysa bugün her şey çok değişti. Dahası iyiye mi gitti kötüye mi gitti sorusunu cevaplamaktan aciz kalacağımız kadar değişti. Sosyal medyanın iyi ki var, olmasıydı şu yaşananları kimden duyacaktık dediğimiz sayısız olayının yanında, kim olduğu bile belli olmayan ama milyonlarca tiraj sahibi kimi trollerin, yok ettiği itibarlar, mahvettiği hayatlar, lekelediği insanları görünce de olmaz olsun demek durumunda kalıyoruz. Olmasının faydası, olmamasının da sağlanamayacağı gerçeği üzerinden denetimin en hassas biçimde şart, cezalandırmanın da özür ötesinde bir şey olduğu kesin.
Şubat 2020 rakamlarıyla en çok satan gazetenin 250 bin olduğu ülkemde, ulusal tüm gazetelerin toplam tirajı 2 milyonu bile bulmazken, sosyal medyada yüz binin üzerinde takipçisi olan kaç kişi var Allah bilir. Tüm sermayesi elindeki telefon olan bu ayaklı gazeteler, gömmek istedikleri kişi, kurum ya da toplumların canına okuyorlar. Kibarlık yapıp toprak bile atmıyorlar, direk betonluyorlar. O kadar ki, şahıs Yecüc Mecüc olsun çıkamasın.
Telafisinin sadece özür olduğu bu vahşetin, maalesef elle tutulur, gözle görülür bir karşılığı da yok. İnsanların onur, haysiyet ve şerefleri, fotoğrafı bile kendisine ait olmayan bir manyağın on parmağı arasında. Projektör sizin için yanarsa, hiç şüpheniz olmasın bu manyağın tirajı kadar meşhur olursunuz, sonrasında bu tiraj, üzüm saçağı gibi aşağılara doğru açıla açıla gider. Kaç milyona ulaştığını bilebilmek artık imkansızdır ve size kimse yardım edemez.
Devletin kendisine dönük haberlerde hassas olduğu haber güvenlik denklemi ne kadar önemliyse, haber özgürlük ve haber kişi hak ve hürriyetleri denklemi de o kadar önemlidir. Devletin kendisine dönük sosyal medya terörüne karşı gösterdiği hassasiyet, bireysel saldırılarda sağırlığa dönüşürse bu çifte standardın ta kendisidir.
Kişilerin özel hayatlarına hoyratça saldıran bu teröristlere zemini, üstelik de yasal olarak hazırlayan devlettir. Bu sebeple de bireyi bu sosyal medya teröristlerinden koruyacak olan da devlettir. Sosyal medyanın toplumsal bilinçlenmedeki katkısı üzerine giydirilmiş bu kontrolsüzlük kabul edilemez.
Farkındalık oluşturuyoruz bahsi üzerinden mağduriyetler üretmek, üretilmiş haberlerin teyit edilmeden milyonlara ulaştırılmasını sağlamak, sosyal medya teröristleri tarafından ciddiye alınmıyorsa da devlet tarafından ciddiye alınıp, cürmün sahibi, cürümle orantılı bir biçimde cezalandırılmalıdır. Yoksa eskinin gazete haberciliğini mumla aratan bir sosyal medya terörü, üstelik birbirinden bağımsız şahıslarca ve üstelik on milyonlarca insana da ulaşarak bir çığ gibi gelmeye devam edecek. Tüm gerçekliğimiz bu müptezel tutum altında yok olup gidecek.
Her Taraf / Derviş Argun