“Türkiye ve Çin’in hızla yükselişe geçen çok boyutlu dostluk ilişkilerine darbe indirmek isteyen Batılı devletlerin oyuncağı olmak istemiyorsak aman şu Doğu Türkistan meselesini açmayalım arkadaşlar.” Hep Batı’da kurgulanan oyunlara, ardı arkası gelmeyen tuzaklara, CIA ve Mossad tarafından tertiplenen operasyonlara kafayı takmış, zihni başka türlü işlemeyenler açısından ufak tefek varyantlarıyla hikâye bunun gibi bir şeyden ibaret işte.
Doğu Türkistan geniş bir coğrafyanın ötesinde tarihsel ve toplumsal kimliği açık bir biçimde İslam yurdunun adıdır. Ancak Çin devleti Doğu Türkistan veya Çin Türkistan’ı gibi tanımları egemenlik hakkının ihlali olarak değerlendiriyor ve reddediyor. 1955’ten bu yana Çin Halk Cumhuriyeti bu bölgeyi Şincang yani ‘yeni sömürge’ olarak isimlendiriyor. Bununla birlikte 1940’lardan bu yana 20 milyonu aşkın nüfusun % 75’ten fazlasını Uygur, Kazak, Özbek, Kırgız ve Salar gibi Türk kökenli, Türk dil grubundan Müslüman toplum oluşturmaktaydı. Ne var ki Çin bir taraftan Müslüman kökenli Uygurları bölge dışına tehcir ederken ülkenin diğer bölgelerinden özellikle Han Çinlilerini sistematik ve kitlesel düzeyde Doğu Türkistan bölgesinde iskân etti. Şimdilerde etnik ve dini açıdan yarı yarıya bir denge kurulmuş vaziyette.
Hem İşgal Hem de Asimilasyon Var
Doğu Türkistan meselesi uzun yıllar Türkiye’de maalesef milliyetçi parti ve çevrelerin siyasal söylem ve programlarının bir parçası olmaktan öteye geçemedi. Hatta bu siyasal söylem ve programın duygusal bir bağ ve özlemden öteye ciddi bir mahiyeti de hemen hiç olmadı. Ne var ki; Türkiye’de geniş toplum kesimleri nezdinde, muhafazakâr-dindar siyasi akımlar için Doğu Türkistan somut ve planlı bir adım atılamasa da hep bir sempatinin, derinden derine acı veren bir yaranın, uzak ihtimal de olsa kurtuluşu bir gün muhakkak olacak kardeş bir halkın ve ülkenin adıydı, sembolüydü. Fakat Doğu Türkistan meselesi Türkiye ve Çin ilişkilerinde ciddi bir gerilimin hatta ayrışmanın önemli ve öncelikli alanlarından biri olduğu için sürekli baskı altında tutuldu. Doğu Türkistan yutkunulması hiç de kolay olmayan devasa bir lokmaydı, hem Türkiye’nin sevgisi ve özlemleri için hem de Çin’in korkuları ve yayılmacı hegemonyası için.
Doğu Türkistan’da neler yaşanıyor, Müslüman Uygur, Kazak, Özbek ve Kırgız toplumu nasıl bir muameleye tabi tutuluyor? Çin Halk Cumhuriyeti’nin diğer bölgelerini ticaret ve turizm amacıyla rahatça gezip dolaşmak mümkünken aynı şey Doğu Türkistan için mümkün değil. Ancak başta Rusya, Doğu Almanya, Bulgaristan, Polonya gibi Soğuk Savaş dönemi SSCB ülkelerinden ancak firar ederek kaçan insanlar gibi Doğu Türkistan’dan ancak bin bir türlü riski üstlenip firar ederek gelen insanlar üzerinden bölgeye ilişkin bilgiler alabiliyoruz hâlâ
Türkiye’nin Çin’le ticari, siyasi, teknolojik veya askeri sahada işbirliği geliştirmesi gerekir mi? Elbette gerekir. Peki, bu ilişkileri geliştirirken Doğu Türkistan’ı feda edebilir mi? Kesinlikle hayır. İyi ama Çin bu meselede hiç tavize yanaşmıyor, Doğu Türkistan denildi mi bütün ilişkiler donuyor, milim olsun ilerlemiyor! Bu risk hiç kimseye sır değil. Ancak asıl mesele Türkiye-Çin ilişkilerinde adalete uygun bir gelişme yaşanacaksa bu işin Doğu Türkistan’ın Çin’in ipoteğinden, tasallutundan kurtarılması ile mümkün olabileceğini de unutmamak lazım. Çin’den silah alımı da yapılabilir, kredi de talep edilebilir, demir yolları ve hızlı tren projeleri için anlaşma da yapılabilir. Fakat bu ‘stratejik rüşvetler’ karşılığında Doğu Türkistan’daki asimilasyon politikasına rıza gösterilebilir denilemez, denilmemelidir.
Çözüm Arıyoruz, Hakkımızdan Vazgeçmiyoruz
Doğu Türkistan’da yaşayan Müslüman halkın temel hak ve özgürlüklerini talep ve takip etmek neden “Çin’in iç işlerine müdahale” olarak görülsün. Çin pazarından makul bir pay kapmak da, Amerika ve Avrupa’ya karşı bir denge unsuru olarak Çin’le yakınlaşmak da ayıp değil elbette. Ancak kısa vadeli ve küçük menfaatler karşılında Doğu Türkistan’ı gözden çıkaran her hamle Türkiye’yi sadece Orta Asya ve Asya siyasetinde Çin’e bağımlı hatta tümden teslim olmuş bir hale sokabilir. Bununla beraber ahlaki ve hukuki iddia ve sorumluluklarından vazgeçebilen bir Türkiye’nin bölge halkları açısından güvenilir bir dost, teminat veren bir merkez ülke olarak kalması da imkânsız olacaktır.
Uzun yıllar boyunca Kemalist ideoloji ve iktidar sınıflarına eklemlenmiş sol-sosyalist örgüt ve çevrelerin İslami her gündemi, gelişme ve talebi Amerikan oyunuyla ‘izah eden’ söylemi Doğu Türkistan meselesiyle şimdilerde daha tuhaf bir şekil aldı. Çin ve Rusya hesabına ideolojik ve siyasi hesaplar yürütmek üzere örgütlenen çevreler tarafından kustururcasına tekrar eden kara-propaganda nihayet bizim mahalleye de sirayet etmiş vaziyette. Dünyanın güç dengeleri Asya’ya kayarken, Avrasya’nın stratejik ağırlığı artarken meğer CIA şimdilerde Uygur operasyonu çekiyormuş Türkiye’ye. CIA Doğu Türkistan ihalesini Türkiye’deki muhafazakârlara ihale etmiş lakin masadaki ABD planını biz saftirikler kendi savaşımız zannediyormuşuz. Amerika ve Avrupa’nın Çin’e karşı aparatı olmak istemiyorsak Doğu Türkistan tuzağından uzak durmalıymışız, vs.
Amerika ve Avrupa’nın şu şekilde veya bu gündemle operasyona kalkışabilecekleri sır değil. Ne var ki Çin’in Doğu Türkistan’da fiilen icra ettiği asimilasyon politikaları da sır veya uydurma değil. Doğu Perinçek veya Haydar Baş’ın gerçek dışı, mantıksız ve daha önemlisi vicdansız kara-propagandalarını stratejik analiz diye pazarlamaya kalkıştığınızı gayet net olarak görüyor ve iyi biliyoruz. Rusya ve Çin’in ne kadar yumuşak bir güç olduğunu hem tarihten hem de yakın komşularının dehşetli korkularından az çok biliyoruz. Kimse Amerika ve Avrupa’nın emperyal siyasetlerini gözümüzün içine sokarak bize süslü cümleler içerisinde Rusya ve Çin’in emperyal siyasetlerini pazarlamaya kalkmasın.
Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizin hukukunu nasıl koruyabiliriz? Çin devletini ikna süreci nasıl işletilebilir? Susalım, görmezden gelelim değil konuşalım ve çözüm üretmeye çalışalım. Susarak, görmezden gelerek, yutkunarak değil uzaktaki devasa ülke Çin’le yanı xbaşımızdaki daha zayıf Yunanistan’la, Ermenistan’la, Güney Kıbrıs’la adalete uygun bir ilişki kuramayız. Slogan atmadan, agresif olmadan mutedil ve uzun vadeli bir diplomatik-siyasi, ticari ve askeri ilişkilerle Doğu Türkistan için aşama aşama kazanımlar elde etmenin yolları inşa edilmelidir. Radikal Türkçü veya ütopik İslamcı siyaset çözüm üretemez ama Çin ve Rusya tarafından propaganda mahiyetinde üretilip piyasaya sürülen söylemleri papağan gibi tekrarlayarak hem çözümden hem de izzet ve şereften yoksun kalınır. Bu çirkin leke ise ne bu dünyada ne de ahirette alnınızdan silinmez, yakanızı bırakmaz
Yeni Akit / Kenan Alpay