“Olur ki; bir şey hoşunuza gitmezken o, sizin için hayırlı olur, bir şeyi de sevdiğiniz halde o da hakkınızda şer olur. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”(2/216) ayeti zihnimde yankılanıyor bugünlerde sık sık…
Tüm dünyayı meşgul edebilen “zerre” kadar bir virüs hiç hoşumuza gitmese de, çok büyük bir şer gibi görünse de; Allah’ın bildiği ama bizim şimdilik bilemeyeceğimiz bir ya da bir çok hayır olabilir, getirebilir…
“Olur ki…” diyor çünkü Kitabımız.
Musibeti isabete çevirmek için;
İmtihanı imkâna döndürmek için;
Eve kapanıp içimize açılmak için;
Kirletilen dünyada temiz fıtratımızı tekrar bulmak, korumak için lûtfedilmiş bir fırsat ve uyarı sayalım mı bu virüsü?
Bugünlerde evde kalmak zorunda olduğu için şikayetçi olanları ve herkesin iyiliği için -inşallah sadece belli bir dönem- uyulması gereken kuralları çiğnemeye kalkanları gördüğümde üzülmekle birlikte şaşırıyorum da.
Üç ay, iki ay, bir buçuk ay gibi farklı uzunluklardaki sürelerde dokuz kez hastanelerde kalmış, değil dışarı çıkmak, yatakta oturmama bile izin verilmemiş biri olarak; tüm dünyayı etkisi altına alan bu virüsten dolayı “birkaç haftalığına evden dışarı çıkmamak ne ki!” diyorum ve hamdediyorum Rabbime;
Çok uzun sürmeden hayırlı bir neticeye ulaşılmasını dileyerek…
Aylarca bir odanın duvarlarından başka bir şeyi izleyememek nasıldır, iyi bilirim… Üç ay sonra ilk kez “sadece bir dakika” oturma izni verildiğinde pencereden hastane bahçesine bakmak; teşbihte hata olmazsa, altın tasta cennet şarabı sunulmak gibidir, yaşayan bilir ancak… O zor günlerimde “isyan etmezsem imtihanı ibadete dönüştürebileceğim” tarzında bir şeyler söylemişti annem ve babam, hatırlıyorum hayal meyal… İşte şimdi de aklımızı güzel kullanırsak, bu imtihanı bir fırsata çevirebiliriz diye düşünüyorum.
Ne kadar da alışmışız her gün evimizin dışında vakit geçirmeye…
Bu zamanda sosyal medyada dolaşmak ve sevdiklerimizle sesli-görüntülü iletişim kurmak da olmasaydı nasıl bunalırdık kim bilir, evde kaldığımız için… Çünkü bağımlılık derecesinde bağlanmışız günde birkaç kez dışarı çıkmaya, evimizden çok başka yerlerde vakit geçirmeye, ve öncelikli mükellef olduğumuz aile fertlerimizden çok başkalarıyla bir arada olmaya…
Kim bilir ne hikmetleri vardır Rabbimizin bu imtihanda da… Üzerimizdeki sayısız nimetleri hatırlamak, hayatımızdaki eksikleri ve fazlalıkları fark etmek için bir fırsat olabilir mesela… Düşünmeye bol bol vaktimiz var çünkü bugünlerde…
Aile, akıl, sağlık gibi, sağlam uzuvlarımız gibi, barınacak bir evimizin olması gibi, bizi merak edenlerimiz ve merak ettiklerimiz olması gibi, İslam’la ve imanla şereflenmiş olmamız gibi, ve daha nice ihsanın ihsanı lütufları hatırlayıp, şükrünü gereği gibi yapmak için;
Dünyaya daldıkça pasifleşen imanımızı harekete geçirebiliriz…
Mesela, bütün neşesini, enerjisini dışarda başkalarıyla tüketerek akşam evde ailesiyle güzellikler paylaşmaya, konuşmaya vakti ve gücü kalmayan, meselelere çözüm odaklı yaklaşmaya bile zaman ve emek harcamayarak hemen ipleri koparmaya niyetlenenlere, gurur, inat, nefret gibi zararlı duygularla yanlış kararlar vermek üzere olanlara;
Sabırla ve dikkatle tekrar düşünmeleri için bir vesile bu “evde kalma” günleri…
Çocuklarıyla, eşiyle, anne-babasıyla, kardeşleriyle ilgilenmenin, eğlenmenin, faydalı bir şeyler yapmaya çalışmanın, üretmenin, bir şeyler başarmanın zevkini, beş vakit salâtı ailece birlikte ikame etmenin huzurunu tatmak/tattırmak ve bereketini görmek için de bir imkan bu imtihan…
Kadın-erkek her müslümana farz olan ilim edinmeye, tefekküre, okumaya-yazmaya daha çok vakit ayırabileceğimizi ve ayırmamız gerektiğini hatırlarız bugünlerde… Farzlarını yapmaya bile ucu ucuna “vakit bulduğumuz!” ibadetlerimizi, cennetle müjdelenmiş Sevgili Rasûlullahın sünneti gereği nafileler ile taçlandırabiliriz…
Zor imtihanlardan geçenleri hatırlayarak anlamaya çalışır ve toplumsal dertlerimiz için biraz da olsa kafa yorarız belki… “Kader mahkûmu” denilen yüzbinlerce insan var örneğin, dört duvar arasında ve sevdiklerini göremeden yıllarını geçiren… Buna sebep olan ahlâki ve vicdâni bozulmalarda kendimizin de ne kadar payımız olduğunu tahlil edebiliriz… Dualarımızı artırabiliriz; milletimizin iki cihan selameti için ve masumların hayırlısı ile kurtuluşu için…
Virüse tüm dünyanın gündemini aylarca işgal et/tiril/mesi ile, artık hiç haber konusu bile olamayan milyonlarca mazlumun kurtuluşu için ilk olarak, Müslümanların gruplara bölünmemesi gerektiğini, şu sizin cemaat, bu onların partisi, o bizim hocamız diyerek ayrılık virüsleri saçmaması gerektiğini de daha bir kavrarız belki…
Bireysellik, özgürlük ve hümanizm kılıfları altına saklanıp tüm dünyayı saran “davasızlık” çarkına kapılmak üzere olan genç neslimizden ve “zaman böyle…” diyerek gençleri bu girdaptan kurtarmak için gerekli çabayı göstermeyen velilerimizden birkaç tanesinin, aslına rücû ederek kurtuluşuna da vesile olur belki bu virüs çaresizliği… Kim bilir…
Ağır hastalıklarla mücadele eden, yıllarca, hatta belki ömür boyu evinin dışına çıkamayan ve onların çok zor bakımını sabırla yapan milyonlarca insan var imtihan dünyasında. İmkanlarımız nisbetinde ihmal etmemekle sorumlu olduğumuz böylesi kardeşlerimize gönülden şifa ve kolaylıklar dileyebilir ve bugünlerde bizler “evde” kalarak yeni hastalıklara sebep olmamayı başarabiliriz mesela…
Evde kalmaktan bunalanları, şikayet edenleri görünce; savaş, yokluk, zulüm gibi sebeplerden dolayı başını sokacağı dört duvarı dahi olmayanları hatırlarız ve verdiği nimetler için Rabbimize sonsuz şükrederken, ihtiyacından arta kalanı infak etme (2/219) emrine de daha bir şevkle muti oluruz belki…
İbadetlerini şuursuzca yaparak zarar edenlerin, sadakayı başa kakanların, kıldığı namazdan gafil olanların, Allah’ın verdiği malı Allah yolunda harcamaya çekinenlerin de;
Salâtsız, oruçsuz, infaksız, tefekkürsüz, cehdsiz yaşayan, yıllarca ölü bir hayat sürenlerin de; uyanışına ve kendini düzeltecek bir bilince/ihlasa ermesine vesile olur diye umuyoruz…
Ve;
Sevdiklerimizle zahiri uzak kalışımızı, kalbî yakınlaşmaya,
Bedenen yakınımızda ama ruhen uzağımızda olanları daha iyi anlamaya…
Daha nice eksilerimizi artıya çevirmeye;
Bir vesile sayalım bunu.
Çok mecbur olmadıkça evde kalalım, bu vesileyle kendimizi/evimizi/yuvamızı/ailemizi daha çok sevelim, koruyalım, kollayalım…
Dünyamıza ve ukbamıza zarar veren çok büyük virüsleri yok etmek için, kendi ellerimizle kendimize ve başkalarına yaptığımız zararları/şerleri hayra tebdil etmek için kocaman bir fırsat sayalım bu küçücük virüsü…
Çevirelim hadi…
Hep birlikte…
Sara Şentürk
Çok teşekkür ederim. Elinize, dilinize ve emeğinize sağlık..
“Olur ki; bir şey hoşunuza gitmezken o, sizin için hayırlı olur, bir şeyi de sevdiğiniz halde o da hakkınızda şer olur. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”(2/216) ayeti ne kadar güzel bir nimet!
Katiliyorum ; fikir ve önerilerinize