Çoğu kez ahlak ve huy birbirinin aynısı gibi kullanılır. “Huyu güzel, ahlaklı adam” gibi. Özellikle ahlak kavramı başlı başına somut bir kavram gibi ele alınır. Oysa ahlak kişinin sahip olduğu İnanç, ona dayalı yaşam biçimine göre şekil alan bir kavramdır. Yani kişinin inancına göre yaşaması bir süreç iken; ahlak bu sürecin sonucudur. Dolayısıyla insanlar mücerret bir ahlaka çağrılmaz. Ahlak’ı oluşturacak olan inanç ve dünya görüşüne çağrılır. Huy ise genel olarak insanın yaratılışında var olan mizacıdır. Ahlak bir sürecin sonucu iken, huy neredeyse doğuştan olan bir özelliktir, mizaçtır. Kur’an: “Allah’ın yaratışında değişme yoktur (30/30) “Rabbimiz her şeye hilkatini, varoluş şeklini ve özelliğini veren sonra da doğru yolu gösterendir”. (20/50) Rab takdir edip yol göstermiştir.
Resulullah (a.s): “Dağ’ın yerinden oynadığını duyarsanız inanın fakat, bir kişinin huyunun değiştiğini duyarsanız inanmayın. Çünkü yine fıtratındaki şeye döner.” Gerek ayetlerde gördüğümüz ve gerekse Hadis-i Şerif’te işaret buyurulan ve insan doğuştan sahip olduğu huy ve yeteneklerini, iyi ya da kötü işlerde kullanabilir. Cesaret ve cömertlik huylarının iyi ya da kötü maksatlar için kullanıldığı gibi. Nitekim bunun en somut örneklerinden birisi, Hz. Ömer (r.a) dır. Hz. Ömer sert tabiatlı birisidir. Bu sert mizacını cahiliye döneminde Hz. Resul başta olmak üzere kız kardeşi ve eniştesine zarar verme teşebbüsüne kadar götürdü. Şükür ki zarar vermeden İslam ile şereflendi. Aynı Hz. Ömer Müslüman olduktan sonra bu sertlik mizacını adaletin tecellisi için Allah’ın ve kullarının hakkını, hukukunu korumakta, İslam düşmanlarına karşı tavizsiz ve kararlı bir duruşla ortaya koydu.
“Ben, cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (51/56) Ayet’i kerimesi dikkate alındığında cin, insan ve ibadet kavramlarının geçtiğini görüyoruz. İnsan ve kulluk aynı yerde kullanılıyor. Öncelikle insanı ele alalım. İnsan çeşitli özelliklerle yaratılmış akleden bir varlıktır. Yemesi, içmesi, def-i haceti, solunumu, karşı cinse meyletmesi (şehvet iç güdüsü) beka arzusu, tedayyün, dindarlık, kendisinin üstünde bir varlığı ululamak özellikleri olan bir varlıktır insan. Kur’an da: “Biz herşeyi bir kader (düzen, plan, ölçü)le yarattık” (54/49) buyurulmaktadır. Dolayısıyla insan da bir kader üzere yaratılmıştır. İnsanın sair varlıklardan en önemli farkı aklediyor olmasıdır. Zaten Allah (cc)’da insanı aklı nedeniyle muhatap kabul etmektedir. İnsan bu nedenledir ki Allah ile irtibat halindedir. Bu konuşma tek taraflı değil, karşılıklıdır. Allah’tan insana doğru olan sözlü konuşma vahiy, insandan Allah’a doğru olan sözlü konuşma ise duadır: Dua; insan kalbinin Allah ile konuşmasıdır ve O’nun nimetini, yardımını istemesidir. (Kur’an da Allah ve İnsan. Prof Toshihiko İzutsu, sh. 139)
En genelde Müslüman olan insanın yaratılışta sahip olduğu özelliklerini, ihtiyaçlarını, insan hayat ve kainata bakışını, kaza ve kader anlayışını, ahiret inancını, tüm beşeri ve İslami sorumluluklarını İslam tayin etmektedir. İnsanın sahibi olduğu uzvi ve içgüdüsel ihtiyaçlarının tatmini için seçtiği yol, dünya görüşü, onun dinini oluşturur. Keza tüm bu ihtiyaçlarının Kur’an-a ve sünnete göre, tatmini (uluhiyet, vahdaniyet, risalet, kitap, ibadet, muamelat, sabır, şükür, hamd ve şehadet) onun ahlakını oluşturur. Bu nedenledir ki, insanı ya da insanları mücerred (soyut) bir ahlaka çağırmak isabetli değildir. Keza peygamberler de geldikleri toplumları ahlaka değil, iman, ibadet ve muamelata çağırmışlardır. Dindar olmak, ahlaklı olmak soyuttur. Ney göre dindar olacak, neye göre ahlaklı olacak? Keza her dinin, her dünya görüşünün ahlak anlayışı farklıdır. Yine dindarlıkları da farklıdır.
Genelde ahlak: “İnsanın kendisi dahil, varlıkla ve insanlarla ilişkilerinde nasıl davranması ya da davranmaması gerektiğini gösteren değer yargıları bütünüdür.” Yine ahlak bir toplumda genel olarak uyulması beklenilen kurallar ve yapılması gereken görevlerin tümüdür. Neredeyse ahlak konusunu ele alan tüm kitap ve metinlerde ahlak, öncül bir kavram olarak ele alınıyor.
Oysa kişinin insan, hayat ve kainat gerçekliğine bakışı sonucunda kabullenmiş olduğu dünya görüşü onun hayata uyarlanması ahlakı oluşturur.
İyi ahlak, kötü ahlak gibi tespitler gerekli midir? Bilmiyorum ama, bu tür ifadelerin de ayağının yere bastırılması gerekiyor. Eğer ahlak kavramını İslam’a göre ele alırsak, öncelikle insanın davranışlarının tahlili gerekmektedir. İslam’a göre Müslümanın önce itikadi bakımdan TEVHİD akidesine imanı, ardından, Tevhid Akidesine dayalı olarak, ibadet ve muamelatı gelir. Yani tekraren söylemek gerekirse ahlak; akide, ibadet ve muamelatın iman ve amel boyutuna ulaşmasının sonucunda oluşur. “Sen, yüzünü Allah’ı birleyici olarak doğruca dine çevir. Allah’ın yaratma kanununa (uygun olan dine dön) insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yaratması değiştirilemez, işte doğru din odur, fakat insanların çoğu bilmezler.” (30/30) “Muhakkak ki Namaz fuhşiyattan ve kötülüklerden men eder.” (29/45)
Diğer yandan Resulullah (as): “Din muameledir” buyuruyor. Ölçüde tartıda dürüst olmak, Anne ve Baba’ya saygılı olmak, yalan söylememek, yetimin başını okşamak, kardeşlik ilişkilerine önem vermek vs. tüm bunlar Kur’an’ın emrettiği Hz. Resul’ün uyguladığı davranışlardır. Yani ibadet ve muamelelerdir, tekrar hatırlatalım. Resulullah’ın (as): “Bir dağın yerinden kalktığını (kaydığını) işitirseniz inanınız ama bir insanın huyunun değiştiğini duyarsanız inanmayınız. Çünkü insan yaratılıştan olan özelliğine döner” buyurmakta. Bu hadis-i şeriften hareketle “huy” ve “ahlak” anlayış ve yorumlarında aynı manaya gelen kavramlar olarak ele alınıyor. Oysa “huy” kalıcı bir özellik, “ahlak” ise kişinin dünya hayatı, insan ve kainat gerçekliği konusunda inandığı ve inancına göre yaşadığı hayatın bir sonucudur. Elbette bu iki kavramın benzerliklerini ve ayrılıklarını işin ehli bilir! İnatçı olmak, sert konuşmak, cimrilik, cömertlik, belki de ‘huy’ kapsamında değerlendirilebilir. Ama İslami ahlak dendiğinde mesele somutlaşır ve Hz. Aişe validemize sorulan bir soru da ‘Ahlak kavramı tarifini bulur: Annemiz: “Hz. Peygamberin (as) ahlakının Kur’an olduğunun altını çizer.” (Müslüm, Misafirin, 139) Özetle, İslam ahlakının kaynağı Kur’an ve Hz. Resul’ün (as) sünnetidir. Yüce Allah Hz Resul için: “Elbette sen yüce ahlak üzeresin” (68/4) buyurmakta.
Sonuç olarak, “Huy” elbette değişmez. Tıpkı Hz. Ömer’in (ra) huyunun değişmediği gibi. Ahlak kişinin inanç, ibadet ve muamele tercihleri ile değişir. Tıpki Hz. Ömer de olduğu gibi. Hz. Ömer’in sert ve kararlı huyu değişmedi, ancak Müslüman olduktan sonra insan, hayat ve kainata bakışı değişti. Öyleyse: huy değişmez, ahlak değişir. Hz. Peygamber(as) herhangi bir ahlak çağrısı yapmadı. O, insanları Allah’a, O’nu birlemeye çağırdı. Kur’an ve sünnet ışığında toplumun kavramlarının değişmesine ve bu değişen kavramlara göre de yaşamaya çağırdı.
- Her Taraf / Süleyman Arslantaş