Ekonomik Terörle Mücadelede Tanzim Silahı
Çarşı pazarda yükselen fiyatlar hükümeti farklı çözüm arayışlarına sürüklüyor. Evet, sürüklüyor çünkü esasen bu çözüm yöntem ve araçları ekonomi politikalarının hiçbir yerinde topluma vaat edilmiş değildi. Ne var ki; Türkiye dolar-euro kurlarında yaşanan hızlı ve sarsıcı dalgalanmalarla baskı altına alındı. Özellikle petrol ve doğalgaz gibi enerji ihtiyacından doğan cari açık ve başta Suriye, Irak, Mısır, Libya, Tunus, Ukrayna olmak üzere bölge ülkelerinde yaşanan kaotik gelişmelerin iyiden iyiye daralttığı ihracat pazarı Türkiye açısından ciddi bir iktisadi daralma da oluşturunca çarşı pazara ateş düştü. Bu ateş, ihracat rekoru haberlerine rağmen böyledir, çünkü ithalatın ihracat karşısındaki oranı hesaba katılmayınca verilen müjdeler pek bir işe yaramıyor.
Yaklaşan yerel seçimlere ilişkin öne çıkarılan siyasal söylemlerin beka sorunu ve mutfakta pişen yemeğin artan maliyeti gibi iki önemli kalemde yoğunlaşmasını nasıl değerlendirmek gerekiyor? Türkiye’nin bölünmesi, yıkılması veya işgale maruz kalması yönündeki tehditleri neredeyse “yarından da yakın” tarzda ilan eden kimi akıl tutulmasına maruz kalmış, kimi fırsatçılıkla tutuşan aktörleri hiç muhatap almadan bir kenara bırakalım. Ancak Cumhur İttifakı’nı oluşturan AK Parti ve MHP temsilcilerinin sürekli bir biçimde beka problemi üzerine vurgu yapmasının, beka kaygısını yerel seçim kampanyasının hemen neredeyse merkezine yerleştirmesinin birçok açıdan ciddi riskler ihtiva ettiğini hatırlatalım. Basit fakat son derece çarpıcı olduğunu düşündüğüm bir ilişki üzerinden bu risklerden birini örnekleyelim.
Seçimlere bir beka meselesi olarak bakınca bu sürecin en önemli tartışma zeminlerinden biri olan çarşı pazardaki fiyatlara da “güvenlik problemi” olarak bakmak kaçınılmaz oluyor. Mesela pazarcıdan başlayıp kabzımala kadar sebze-meyve ticaretiyle uğraşan kesimlerin fahiş fiyat koymak, stokçuluk yapma gibi müeyyide uygulanması gereken davranışlarını devlet nasıl isimlendirip cezalandıracak? Milleti sırtından hançerlemek veya halde terör estirmek gibi benzetmelerin geçtiği vurguları Cudi’de, Gabar’da, Tendürek’teki mağaralardaki teröristlerle mücadeleyle kıyas bağlamında cümlelere yerleştirmek ne makul olur ne de muhatapları ıslah edip kazandırıcı bir kıyas olur. Petrole, doğalgaza, elektriğe ve bu bağlamda üretim ve lojistikten başlayıp vergiden kiraya, personel giderine değin hemen her şeyin pahalandığı bir ülkede “domates, biber, patlıcan terörü”nden bahsetmek anlaşılabilir bir şey değil.
Birkaç aydan bu yana belediye başkanlarının riyasetinde zabıta ekipleri tarafından marketlere ve pazaryeri tezgâhlarına kameralar eşliğinde yapılan baskın denetimler ana haberlerin, manşetlerin konusu durumunda. Zabıta denetimleri marifetiyle fiyatları düşürme, enflasyonla mücadele etme projesi anlaşılan o ki Ankara ve İstanbul’da tanzim satış noktaları açma aşamasına terfi etti. Sürdürülebilir olup olmadığı kadar köklü ve üretim-tüketim dengesini koruyabilecek bir çözüm olup olmadığı da kamuoyu nezdinde tartışılmaktadır. Medyada bu tartışmaların gerekli ilgiyi görmüyor oluşu kimseyi aldatmasın. Tanzim satış noktalarına yığılan halkın, oluşturduğu kuyruklar nasıl bir Türkiye ekonomisi tablosunun habercisi oluyor acaba? Bugünlerde tanzim satış noktaları önünde oluşan kuyrukları “emekli ve dar gelirlilere büyük müjde, pahalılıktan kurtuluş yolu, kabzımalla mücadelede çağ atlama” vs. mahiyetinde tekrar tekrar dönen kanallar yakın bir zaman içinde toplumun alaylı tavrıyla muhatap olacaklar ama asıl öfke bu palyatif çözümü halkın önüne koyan siyasete olacaktır elbette.
Aşırı pahalı sebze-meyve fiyatlarıyla mücadele için oluşturulan tanzim satış noktalarının temizlik malzemesi ve bakliyat ürünleriyle de halka hizmet edeceği yönünde beyanlar işin rengini epeyce değiştiriyor farkında olmadan. Mesela pahalı elektrik ve petrol ürünleri için de tanzim satış noktaları kurulup kurulmayacağı merak edilirse, hükümet ne cevap verecek? Mesela pahalı sağlık ve ulaşım hizmetleri için de tanzim satış noktalarına benzer çözümlerin neden uygulamaya sokulmadığı sorulursa hükümet nasıl bir izahat getirecek? Oldukça yüksek vergiler veren ve büyük riskler alan, kira ödeyen ve personel giderleriyle baş etmek için kırk türlü süreçle baş etmeye çalışan esnafı devlet imkânlarıyla hizaya çekmek bir seçenek elbette. Ama bu seçenek ne kadar adil, ne kadar sürdürülebilir ve daha önemlisi enflasyonla, işsizlikle, pahalılıkla mücadelede ne düzeyde sonuç alıcı olur?
Halleri ve çarşı pazarı doğru ve etkili bir biçimde denetlemek yerine devletleştirme politikası seçimlerden sonra devam eder mi, hep birlikte göreceğiz. Ancak imar-iskân yasalarını dahi uygularken bin bir türlü sıkıntıyla malul belediyelere bir de sebze-meyve, bakliyat ve temizlik ürünü satışı görevi yüklemek ne akıl kârı ne de etkin bir çözüm yöntemi olarak görünüyor. Tabii sıradan bir vatandaş olarak bizim devlet aklının göremediğini görebilmemiz, hikmet-i hükümete akıl erdirebilmemiz de pek mümkün olmuyor haliyle (diyelim yine de). Tanzim satış noktaları siyaset açısından taktik bir hamle mi, stratejik bir plan mı pek yakında belli olur. Gerilimli de olsa bekleyip göreceğiz.
Yeni Akit / Kenan Alpay