Ramazan ayının gelmesiyle beraber siz değerli dostlarla bir ay boyunca her güne bir ayet çalışmamızı bu yılda sürdüreceğiz inşallah. Bu çalışmamız malum olduğu üzere kitabı kerimin her bir cüzünden bir ayeti gündem ederek bayram’a kadar sizlerle beraber olacağız. Bizlere sağlık ve sıhhat verip bir Ramazan’a daha kavuşturan rabbimize hamdolsun derken özellikle Gazze’li kardeşlerimizi de asla unutmuyoruz ve onlarla olan manevi bağımızı ve maddi desteğimizi kesmemeye gayret ediyoruz. Diğer yandan Ramazan ayının feyiz ve bereketi tüm İslam aleminin uyanışına vesile olmasını yüce Allah’tan temenni ediyoruz.
وَاتَّقُوا يَوْماً لَا تَجْزٖي نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْـٔاً وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلَا يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ
Konumuza dönecek olursak Ramazan ayının ilk günü birinci cüzden itibaren ilk çalışmamızı siz dostlarla paylaşıyoruz. Çok çetrefilli, albenili, cazibeli ve çekici bir yaratılışa sahip olan dünya hayatı malum olduğu üzere bir imtihan yeridir. Bu imtihan yerinde hayatımızı idame ettirirken zaman zaman daldığımız dünya hayatı, bazen de hafife aldığımız ahiret hayatı arasında gitgeller yaşamaktayız. Oysa Allah: “Öyle bir günden korkun ki, o gün kimse başkası için bir şey ödeyemez; hiç kimseden şefaat kabul olunmaz, hiçbir kimsenin yerine başkası kabul edilmez; onlara asla yardım da yapılmaz. (Bakara:48). “…Onun için herkes yarına ne hazırladığına baksın…” (Haşr:18) Uyarısıyla bizi çok zorlu bir günün beklediğini haber vererek uyarmaktadır.
Kur’an’ın yaklaşık yirmi beş ayetinde buna benzer doğrudan şefaatle ilgili ayetler olduğu gibi bir de insanı cehennemin dehşetinden ve Allah’ın koyduğu sınırları çiğnemekten korkutan, sakındıran ayetler vardır. Mesela Lokman suresi otuz üçüncü ayet: “Ey insanlar! Rabbinize saygısızlıktan sakının; hiçbir babanın evladından fayda göremeyeceği, evladın da babadan hiçbir yarar sağlayamayacağı bir günden korkun. Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın; o, yoldan çıkarıcı da (şeytan) Allah Hakkında sizi aldatmasın.” Allah’ın mesajı o kadar açık ki ayeti kerimenin kastettiği manayı yorumlama, tartışmak için gerçekten akıldan yoksun olmak gerek. Konumuzun daha iyi anlaşılıp zihinlere kazınması için bir de yine Bakara suresi yüz yirmi üçüncü ayete bakalım: “Ve bir günden sakının ki, o günde hiç kimse başkası namına bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez. Onlar hiçbir yardımda görmezler.”
Bu kadar açık ve net bu kadar kesin çizgilerle belirlenmiş bir Allah-insan ilişkisini anlamamak ve anlamadan gelmek Allah’ın kelamını gale almamakla eşdeğerdir aslında. Yine Kur’an’ın birçok yerinde bu kitabın bir öğüt, yok mu öğüt alan gibi pasajlar olmasına rağmen insanlar ya atalarının dindarlığıyla, ya ırklarıyla ya gavsların ve şeyhlerin ya da nasıl olsa Allah affeder tesellisiyle kendilerini avutmaya devam etmektedirler. Oysa bu Kur’an bir oyun ve eğlence olmadığı gibi yer ve gök de oyun ve eğlence olsun diye yaratılmadı (Enbiya:16-17). Yani hayatın, ölümün, yerin ve göğün yaratılması oyun ve eğlenceden ibaret değil. Bunun ciddiyetini anlamamız için rabbimiz bizi defalarca uyarıyor ve dünya hayatının ve şeytanın aldatıcılığına kanmamak ve aldatıcıların da Allah’ın affına güvendirerek insanın aldanmamasını istiyor.
Hiç kimsenin kimseden fayda görememesi ne demek? İnsan bunu dünya tasavvuruyla nasıl anlar bilmiyorum ama olaya yine dünya gözüyle bakacak olursak şöyle bir iki örnek verebiliriz; düşünün ki bir insanın evladı gözünün önünde trafik kazası geçiriyor ve ölümle burun buruna gelmiş vaziyette. Ama bu insanın hiçbir şey yapma şansı yok ve sadece seyrediyor. Yine aynı olaya tam tersinden bakalım bu sefer baba kaza geçiriyor ve bu seferde evlat bir şey yapamıyor ve sadece seyrediyor. Dünyevi akıl bunu kabul edebilir mi derseniz etmez elbette. Çünkü insan mutlaka bir şey yapar ve yapması da gerekir. Her akıl sahibi kabul eder ki dünya hayatında hiçbir insan kaza yapan bir evladının veya babasının yardımına koşmamazlık etmez. Fıtratı gereği yapması gereken ne varsa, aşması gereken hangi zorluklar varsa hepsinin üstesinden gelmeye çalışır.
Tam da burada belki de imanın zirvesi diyebileceğimiz son saat veya din günü söz konusu olunca işler tamamen tersine dönüyor. Dünyada pervane olduğun, kendini parçaladığın çocuğuna, annene, babana, eşine ve tüm sevdiklerine o gün son saatin dehşetinden dolayı elini uzatamıyor, onlara yardım edemiyorsun. Galiba insanın bir türlü anlamak istemediği cahilce, nankörce ve kibirlice direndiği nokta tam da burası, yani insan ölüm ve ahiret gerçeğini tam olarak anlayamamıştır. Halbuki o gün sesler kısılmış, defter kapanmış, korkudan gözler dışarı fırlamış konuşan sadece Allah olduğu gibi, geçerli olan da sadece Allah’ın koyduğu yasalardır. Bunu biz değil bizzat Allah söylüyor. Herkes hak ettiğinin karşılığını o gün alacaktır. Kimseden kimseye fayda yok. Yardım yok. Herkes başı derdine düşmüş. (Bakara:281). Yani “her nefis kazandığına karşılık bir rehindir;” (Mddessir: 38) Bu da alemlerin rabbi olan Allah’ın adaletidir. Bunun için sadece “…Müslüman olarak can verin.” (Ali İmran:102). Mutlak doğru Allah’a aittir.