Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın her fırsatta yaptığı ‘Selçuklu’ vurgusu, ‘Ortadoğu’da gittikçe güçlenen Yeni Türkiye için Selçuklu tipi bir modeli geliştirebilir miyiz?’ sorusunu da beraberinde getirdi. Konuyu yakında ‘Büyük Selçuklu Devleti Tarihi’ adıyla kitabı yayımlanacak olan yazma eserler uzmanı, Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Osman Gazi Özgüdenli’ye sorduk. ‘Başbakanımız ve Cumhurbaşkanımızın yaptığı, Selçuklu’dan bahsederek Osmanlı’nın arkasındaki büyük geleneği ortaya çıkarabilmek’ diyen Özgüdenli, ‘Selçuklu’nun böylesine büyük bir coğrafyada pek çok farklı etnik grubu tek bir çatı altında buluşturabilmesi bugün bize de ilham olmalıdır. Çünkü inanıyorum ki, biz bugün daha sınırlı bir coğrafyada çok daha fazlasını yapabiliriz. Yeter ki o özgüveni Selçuklular’dan alalım’ şeklinde belirtiyor.
Başbakan Erdoğan’ın Selçuklu medeniyetine sıkça vurgu yapmasını neye bağlıyorsunuz?
Başbakan haklı, zira Selçuklu Devleti, Türklerin İslamiyet’le buluşmasından sonra kurduğu en güçlü devletlerden birisi. Pek çok açıdan Osmanlı kurumlarını, medeniyetini beslemiş, Osmanlı’ya kaynak oluşturmuş bir medeniyet. Dolayısıyla Türk tarihinde Selçuklu döneminin çok özel bir yere sahip olduğunu söyleyebilirim. Ancak maalesef Osmanlı kadar iyi bilinmiyor.
Neden?
Herhalde en önemli sebep, araştırmaların az, kaynakların da Türkçeye kazandırılmamış olması. Bu nedenle de popüler olamamıştır. Zira ‘Selçuklu’ çalışacak bir kimsenin farklı coğrafyalara gitmesi, çok iyi Farsça, Arapça bilmesi gerekir. Selçuklu’nun anavatanı İran’dır. İlk önce Büyük Selçuklu daha sonra da Anadolu Selçuklular’ı kurulmuştur. Aslında hepsi bir ağacın dalları gibidir. 80 yıl öncesine göre Selçuklular’ı çok daha iyi biliyoruz, ama ne yazık ki henüz arzu edilen seviyelere gelemediğimizi söylemeliyim.
Türkiye’de Osmanlı’dan çok yeni bir Selçuklu modeli oluşturma arayışı mı var?
Selçuklu kendi medeniyetini kurarken içinde üç büyük unsur dikkat çekiyordu: Türklerin Orta Asya’dan getirdikleri devlet gelenekleri, İran coğrafyasında buldukları İslami gelenekler ve eski İran idari gelenekleri. Selçuklu kendi sentezini bu üç büyük temel üzerinde kurdu ve devletin içinde çok ince bir denge sözkonusuydu. Kimsenin hakkı kimseye geçmezdi. Aynı zamanda inanılmaz bir hoşgörü ortamı vardı. Bu nedenle Selçuklular’da bugüne ışık tutacak çok ders var.
GÜÇ VE CESARET ALABİLİRİZ
Farz edelim Selçuklu tipi bir model örnek alındı. Bu Yeni Türkiye’ye doğru bir sembol olur mu?
Geçmişteki hiçbir sistemin ya da modelin birebir örnek alınmasının mümkün olduğunu düşünmüyorum, ancak onların kültür, medeniyet, uygarlıkla ilgili tecrübelerinden ve yarattıkları engin hoşgörü ortamından istifade etmek mümkündür. Biz bugünkü sorunlarımızı bugünkü konjonktüre göre çözmek durumundayız ama bunu yaparken de Selçuklu medeniyetinden güç ve cesaret almalıyız.
OSMANLI’YA KAYNAK
Cumhurbaşkanı Gül de özellikle ‘Selçuklu’ diyor… Neden?
Çünkü Selçuklular Anadolu’da çok güçlü bir medeniyet kurdular. Anadolu’ya adeta damgalarını vurdular ve bu sadece siyasi anlamda değildi. Eğitime çok önem verildi. O dönem pek çok kütüphane, medrese ve vakıf kuruldu. Bu müesseseler daha sonraki dönemlerde Anadolu beylikleri ve Osmanlı Devleti için de örnek oluşturdu. Selçuklular ciddi anlamda Osmanlı’yı besledi. Konuyla ilgilenen insanların bunu görmesi hiç de zor değil. İşte Cumhurbaşkanımız Gül ve Başbakan Erdoğan da bu insanlar arasındadır.
Çözüm: İslam birlikteliği
Bugünkü sorunları, mesela Kürt sorununu Selçuklular’ın hangi tecrübesini kullanarak aşabiliriz?
Selçuklular’da hiçbir milletin bir diğerinin önüne geçmediği, ama özünde Türk hanedanına ve askerî unsuruna dayanan bir devlet anlayışı vardır. Özü Türk olmakla birlikte diğer bütün unsurları dışlamayan, bunları bütünleştiren bir sistem görüyoruz. Öyle ki bu sistem sonraları Osmanlı’nın içinde de gelişerek devam etti.
Selçuklular için ‘Kürtler’ ne demekti?
O dönemde Kürtler de pek çok etnik topluluk gibi Selçuklu Devleti’nin bir parçasıydı, ama onları ön plana çıkaran, diğer topluluklardan ayıran bir durum söz konusu değildi. Çünkü Selçuklu bu dünyaya etnik olarak bakmıyordu. Selçuklu kimseyi dışlamayan bir İslam medeniyetiydi. Bireyler hangi etnik kökenden gelirse gelsin, eşitti. Kürt asıllı ünlü İslam komutanı Selahaddin Eyyübi buna iyi bir örnektir. Türk-Kürt birlikteliği İslam kardeşliğinden geçiyordu. Bugünkü Kürt sorunun çözümü için alabileceğimiz en iyi tecrübe de budur; yani ortak kader birliği ve kardeşlik bağları. Bugün de Selçuklu yolunda ilerlemeliyiz.
Alparslan’ın ölümüne Ermeniler de çok üzüldü
Sizce Selçuklu’nun en büyük başarısı nedir?
Selçuklu’nun Anadolu’nun fethinden kurduğu büyük medeniyete kadar pek çok büyük başarısı vardır. Ancak, bence en büyük başarısı, Çin sınırlarından Akdeniz’e kadar çok geniş bir coğrafyada pek çok farklı etnik ve dini topluluğu birarada ve uyum içerisinde yaşatabilme becerisidir. Öyle ki, devrin Ermeni ve Süryani kaynaklarında, Selçuklu Sultanı Alparslan ve Melikşah’ın vefatının, Müslümanların yanısıra gayrimüslimlerde de çok büyük bir üzüntü yarattığı kaydedilmiştir.
Selçuklu medeniyeti bize cesaret vermeli diyorsunuz yani…
Evet. Ortaçağ’da İslam dünyası hem düşünce hem de kültür ve medeniyet olarak batının çok ilerisindeydi. Selçuklu da kendi çağında batının çok ötesinde bir medeniyetti. Biz bunu batı kaynaklarının hemen hemen hepsinde görüyoruz. Örneğin batıda akıl hastaları ‘şeytan’ diye öldürülürken, Selçuklular’da darüşşifalarda tedavi ediliyorlardı. Bugün Selçuklu’yu örnek alarak batıdan daha üstün bir konuma gelebiliriz. Bu nedenle Selçuklu araştırmalarının teşvik edilmesi gerekir. Çok sayıda kaynak yayımlanmayı beklemektedir. Selçuklu’dan istifade edebilmemiz araştırmaların gelişmesiyle çok daha mümkün hale gelecektir. Bu anlamda resmi kurumlara büyük işler düşmektedir. Unutmamalıyız ki Selçuklu’yu anlamak demek Osmanlı’yı da kendimizi de daha iyi anlamak demektir.
Milliyetçilik nedir bilmezdik biz
Selçuklular ülkede tüm unsurları tek bir çatı altında birleştirebilmeyi nasıl başardılar?
Selçuklular, kendi kültürlerini farklı medeniyetlerin ulaştıkları tecrübelerin üzerine inşa ettiler. Bunu yaparken de insanları dışlamadılar. Büyük Selçuklu Devleti’nde Vezir Nizamülmülk ve bürokratlar İranlı, medreselerde görev yapan önemli müderris ve kadılar Arap kökenlidir. Sultanlar, halifeye gönderdikleri bir mektubu Arapça, -mesela- Gaznelilere yazdıklarını ise Farsça olarak kaleme alıyorlar, ama kendi yakın erkânlarıyla da Türkçe konuşuyorlardı. Yani hepsini birarada, dışlamadan buluşturmayı becermiş bir medeniyetten bahsediyoruz. Keza bu durum Osmanlı’da da devam etti. Diğer yandan Türk tarihinin hiçbir döneminde etnik milliyetçilik nedir bilmedik biz. Türklük-Kürtlük ayrımı Fransız İhtilali’nin etkileriyle ortaya çıkan bir olgu.
Geçmişten ilham almamız gerek
Selçuklu modeline göre Türkiye, Kürtlerin anadilde eğitim taleplerine olumlu bakmalı mı?
Selçuklular’da yasak yoktu. İnsanlar çarşıda pazarda istedikleri dilleri kullanabiliyorlardı. Ama eğitimde büyük medreselerde dersler Arapça ve Farsça olarak veriliyordu. Ama ne Kürtler ne de farklı kökenli diğer etnik topluluklar bu durumdan şikâyetçiydi. Çünkü özünde İranlısı da Türkü de Arabı da Kürdü de herkes eşitti. Önemli olan liyakat ve o işteki tecrübeydi. Hoşgörü ve tolerans tarihimizde fazlasıyla var. Geçmiş dönemdeki tecrübelerden güç ve ilham alarak, bugünkü soruların çözümlerini daha kolay bulabiliriz.
Sınırlı coğrafyada çok şey yapabiliriz
Osmanlı’yı paranteze alıp Selçuklu’yu öne çıkarmayı ‘Osmanlı asırlarını mahkûm etmek’ olarak algılayanlar için ne diyeceksiniz?
Selçuklu da Osmanlı da tarihimizin çok önemli bir parçasıdır. Osmanlı, Selçuklu’nun gelişerek devamından ibarettir. Osmanlı ve Selçuklu’yu ayırarak konuşmak büyük bir yanlış olur, çünkü Osmanlı’nın en önemli güç noktası Selçuklu’dur. Osmanlı’nın altında Selçuklu vardır. Selçuklu’nun böylesine büyük bir coğrafyada pek çok farklı etnik grubu tek bir çatı altında buluşturabilmesi bugün bize de ilham olmalıdır. Çünkü inanıyorum ki, biz bugün daha sınırlı bir coğrafyada çok daha fazlasını yapabiliriz. Yeter ki o özgüveni Selçuklular’dan alalım.
Anadolu şahlanacak
Selçuklular döneminde Orta Anadolu şehirleri ekonomik olarak çok gelişmişti. Konya, Kayseri, Sivas, Erzurum, Erzincan, Tokat, Amasya, Aksaray ticaretten büyük pay alıyorlardı. Kültür faaliyetleriyle de çok gelişmişlerdi. Bu nedenlerdir ki o dönemlerde büyük medreselere, kütüphanelere, darüşşifalara bolca rastlıyoruz. Şehir kültürü çok gelişmişti. Anadolu kendi çağının en gelişmiş ve en müreffeh zamanını Selçuklular döneminde yaşadı. Anadolu, Selçuklular döneminde elde ettiği ekonomik kalkınmışlığı tarihinin hiçbir döneminde yaşamadı. Bugün de Selçuklular döneminde olduğu gibi Anadolu’da aynı ivmenin kazanılması için büyük bir çaba sözkonusu. ‘Anadolu Kaplanları’ da bunun en iyi örneği. İnanıyorum ki, Anadolu’da Selçuklular’daki benzer bir ekonomik kalkınmışlık yeniden yaşanacak.