“Kuluna içinde hiçbir eğrilik olmayan Kitabı indiren Allah’a hamdolsun.” (Kehf/1)
Örtünme Arapça köken olarak ha-ce-be fiilinden gelmektedir. Hicâb ise tesettür veya ‘tesettürlü’ anlamlarına gelir. Peki, hicab günümüzde anlaşıldığı gibi, sadece kafayı örtmek midir? Veya insanların sürekli tartışma konusu olarak sunduğu Arapça kökenli kelimelerden zorla saçı örtmenin gerekli olduğu anlamını çıkarmak mıdır?
Bu kelimenin Arapça kökenine inmek bize kâfidir. Hicab, sadece fizikî örtünmeyi değil, daha genel bir şekilde tevazu, mahremiyet ve ahlak gibi anlamları ifade eder. Yani anlıyoruz ki Allahu Teala Nur Suresi 31. ayet-i kerimesinde yalnızca saçınızı örtün dememiştir. Zaten böyle bir şey olsaydı, insanlar en kolayından saçını kazıtarak saçlarından kurtulur ve kel bir halde bu sorumluluğu üzerinden atardı.
Hicab sadece kadını içine alan bir kavram değildir. Erkeğin de hicabı vardır. Yüce Allah Nur suresi 30. ayette erkeklere, ardından da kadınlara hitap etmiştir. Bu ayet-i kerimelerden hicabın tek yönlü olmadığını anlıyoruz. Hicab, kalplerinde hastalık olanlara (Ahzab/32) karşı hem kadını hem de erkeği korur. Hicablı olmak, “bana bakma!” demektir, “bana bakmadan geçme!” demek değildir.
Gelelim asıl probleme; toplumumuzun büyük yanılgıya düştüğü problem… Tesettürü modayla vurdular! Bu da en basit yoldu zaten. Herkes nefsine yenik düşüp istediği gibi giyinmeye başladı. “Allah emretti, ben de kapandım.” Kapandın ama nasıl kapandın? Sen sadece “başınızı örtün” kelimesini ayetten cımbızla çekip aldın mı? Yoksa ayetin tamamına münhasır mısın? Veya kimin rızası için kapandın?
Hepimizin tongaya düştüğü sorular… Sokağa her çıktığımızda gördüğümüz efsane tiplerden bir mümin olarak haya etmeliyiz. Hicab ancak bu kadar seviyesizleştirilebilirdi. Allah Rasulü’nün bir hadisinde de geçen “giyinmiş çıplaklar” (Müslim) tabiri, bu durumu çok iyi özetliyor aslında… Başını örtmüş zannedip boynunu açanlar, başını örtüp kısa kol giyenler ve daha niceleri… Hiçbirimizde cesaret yok ki yanına gidip, “Sen ne yaptığını sanıyorsun? Bu başındaki tesettür mü? Allah’ın emrettiği bu mu?” diye soramıyoruz. Veya daha yakın çevrenize bir göz atın. Benim gördüğüm en bariz örnek sırat-ı müstakim üzere yol almaya çalışan anne babaların o tertemiz evlatları.. Ey anne babalar! Neden kendi hayatınızı bir düzene koydunuz da, evlatlarınız sıradan? Neden sizin kabul ettiğiniz şeyleri evlatlarınız kabul etmiyor? Sizin yaşadığınız hayatın bir tecellisini neden onların üzerinde göremiyoruz? Benim anne-babamda da sorun varsa, onlara da soruyorum bu soruyu.
Müslüman bir erkek veya Müslüman bir kadın günümüz tesettür anlayışından farkını göstermelidir. Çünkü günümüzde duruşumuzla karşı tarafa mesajlar verebiliyoruz. Yaşadığımız toplumda hem sesimizle, hem de kıyafet ve duruşumuzla “ben müslümanım” diye haykırabilmeliyiz.
Allah’ın istediği hakiki hicabı gerçekleştirmek her yiğidin harcı değildir. Bunun ilk esası güçlü bir imandır. İmanın temelleri sağlam ise, kişi ne nefsine yenik düşer, ne de çevresine.
Sonuç olarak, bu işe ilk olarak imanlarımızı sağlamlaştırmayla başlamalı ve Kuran’ın bakış açısına doğru yönelmeliyiz. Nasıl bir hicab? Nerede bir hicab? Ne zaman bir hicab? Bu sorularımıza Yüce Rabbimizin 2 ayet-i kerimesi cevap olmaktadır. Hem Müslüman erkek hem de Müslüman kadın için indirilen bu ayetler biz mümin ve salih kul olma adayları için kâfi değil mi? Bu ayetleri okuyoruz, dinliyoruz yani bu ayetlerden gafil değiliz, öyleyse bu ayetleri ne zaman teorikten pratiğe dönüştüreceğiz? Ne zaman kafamızdaki bilgi yığınlarını kullanıma hazırlayacağız?
Bu yazıyı okuduktan sonra hayatımız kaldığı yerden devam etmesin lütfen. Sizi ve kendimi düşünmeye ve uygulamaya davet ediyorum.