Düşünceyle birlikte kullandığımızda soyluluk; kibarlık budalası Mösyö Jourdain’ın ukala, sahtekar, çıkarcı ve bencil tavırlarının adı değildir.
Tarihte bu anlamıyla kullanılmışsa da, bir sınıf veya nesebin üstünlüğünü ima etmemektedir soyluluk.
Kuşaktan kuşağa tevarüs eden, seçkin olma durumu, ‘soy düşkünlüğü’ hiç değil; seçerek, inanarak, iz sürülerek elde edilebilir bir şeydir ‘düşüncenin soyluluğu’.
Ruh yüceliği, ince seziş ve sabır azığıyla peşine düşülüp elde edilesi ‘irfan’dır. Saflığını bozmama ve erdem anlamında ‘asil’ duruşunu bozmayan düşünceye ‘soylu düşünce’ diyoruz biz.
‘Soyluluğun’ kökünün, aile, neseb ve bir sosyal sınıftan değil; dinden, ahlâktan ve insanın erdem ve meziyetlerinden geldiğini görüyoruz.
İyi, doğru ve haklı olmanın yegâne ölçüsü ‘meseben kendisini soylu’ hissetmekse bu, insanı köleleştirir. Karanlıklara gark eder onu. Hakikat kendini gösterse de, uzunca müddet karanlıkta kalışı gözlerini güçsüzleştirmiş, idrakini daraltmıştır onun.
İnsanlığın başına uzunca bir süre çöreklenmiş hastalıktır neseben ‘soyluluk’ düşüncesi.
Gerçekliğin dağılıp sahibine ‘her zaman farklı ve üstün’ olduğu hissini, ‘tek’, ‘biricik’ olduğunu düşündüren şeydir insanlığın başına bela olan hastalık…
Aslında öfklendirecek kadar komik bir yanı da vardır bunun.
Aslında Mösyö Jourdain, toplumsal sınıf olarak kendini soylu göstermek isteyen, ticaretle uğraşan burjuva bir babanın oğludur. Jourdan bu halinden memnun olmadığı için garipliklerle meşgul olur. Soylu gibi giyinmek, zevk almak, hissetmek ister. Çevresindekiler de bu hissiyatını beslese de bu onun ‘soylu’ olmadığı gerçeğini değiştirmez.
Moliere, insanın içini acıtan, trajik olduğu kadar da gülünç olan bu hâli tasvir eder.
Kürşad Atalar, düşüncenin asaletinin ilimde olduğunu ve namusunun da ‘ilmin’ ağırlığını hissedip bedelini ödemeye razı olmak olduğunu gösteriyor yazısında. Ve soruyor: Siz hiç ‘ayağı kayan’ bir peygamber gördünüz mü? Siz hiç ‘yolundan dönmüş’ bir peygamber tanıyor musunuz?
Altan Murat Ünal, Nusret Altundağ, Reşat Cengil de ‘soyluluğu’ alışılmış, galat kullanımının dışında bir sahada ele alıyor.
Bu ayki röportajımız ve röportajı yapan, yazısıyla konu üzerinde çalışan ve ilerleyen sayılarda da bu konunun peşini bırakmayacak olan Selma Elmas, ‘Post-Kolonyalizm’i gündeme getirdi, zira Kolonyalizm de kendisini, sınıfsal anlamda olmasa da aslında daha katı bir ‘seçkincilik anlayışı içerisinde’ ‘soyluluk’ düşüncesine dayandırmaktadır. Tüm toplumlardan üstün bir toplum ve medeniyet düşüncesi…
Burada adını andığımız ve anmadığımız tüm yazarlarımıza teşekkür ediyor ve siz değerli okurlarımızı da, esaslı, köklü, faziletli ve sahibini ehl-i irfan kılacak ‘soyluluk’u düşünmeye davet ediyoruz.
Nida Dergisi’nde bu ay:
Düşüncenin ‘Asaleti’ ya da Düşüncenin ‘Namusu’
M.Kürşad Atalar
Soylu Düşüncelere Dalarak Yücelmek
Altan Murat Ünal
Ilgın Ağacı Yerine Umut Çiçekleri
Mehmed Durmuş
Ozan Sezai Zeybek ile Post-Kolonyalizm Üzerine…
Röportaj: Selma Elmas
Batı Kamerasında Doğu’nun Romantik Olmayan Yüzü
Selma Elmas
Başarılı ve Fakir
Nusret Altundağ
Soylu Bunalımlar
Reşat Cengil
İslam Ahlâkı ve Müslüman Toplumlar
Ömer Karataş
Modernizmin Korkuttuğu Müslümanlar (ıı)
Bilginin Kaynağı Problemi
Ragıp Ergün
‘Meryem’ İsmini Vermek
Ferda Bütün
Güzel Bir Bid’at Çıkarabilir miyiz?
Prof.Dr. İbrahim Sarmış
Geride Bıraktıklarımız
Adil Akkoyunlu
Kıskançlık
Hüseyin Karatay
Kur’ân Herkese Hidayet Eder mi?
Sercan Ünğan
Bir Hadisin Yanlış Anlaşılması
Yusuf Özer
Bir Dönemin Hikayeleri…Müslüman Kalmak
Ali Yalçın
Göçmen Kuşun Masalı
Mustafa Ökkeş Evren
Güleryüzlü Sıcakkanlı Tatlı İnsanların Ülkesi: Malezya
Hatice Hüsna Yıldırım
Kitap Seçkisi
Hazırlayan: Nida
Cennetinize Girebilir miyim?
Yasemin Şüheda
Kekre
Hatice Acar Karadeniz
İrtibat İçin Telefon:
0 422 321 21 87 – 0 541 294 15 41
nida_dergisi@hotmail.com
www.nidadergisi.com