Her şeyin flulaştığı bir çağda ayağımızı basacak sağlam zeminler bulmak ne kadar da zor. İzafiyet adeta tüm doğru bildiklerimizin sonuna bir soru işareti bıraktı. Ne yazık ki bu durum sadece bilim alanıyla sınırlı kalmadı. Dinden kültüre, bilimden sanata, hukuktan iktisada her şeyimize şüphe bulaştı.
Modernizm, liberalizm, hümanizm, kapitalizm, nihilizm ve materyalizm gibi, ayağımızı sabitleyen kutsalla aramıza setler çeken tüm düşünce biçimleri adeta bizi septisizmden alıp paranoyaya sürükledi. Artık ilme, bilgiye bizi tahrik eden, teşvik eden şüpheciliğin yerinde korkularımıza bizi esir eden paranoyak tavırlar zuhur eder oldu.
Mesela, herkese şüphe ile bakar olduk. Güven ve itimat kayboldu. Vefa ve sadakat yok oldu. Sevgi ve saygı hatıralarda kaldı. Dostluk ve diğergamlık ile beraber sayamadığımız nice erdem, bahse konu şüpheciliğe kurban oldu. Yıllarca beraber yol yürüyenler ya dostunu, ya yolunu ya da yolculuğunu sattı. Artık insan diğer insana, insan olarak değil bir rakip olarak bakar oldu. Hısımlar hasım oldu. Rekabetçi kapitalizm iki komşu esnafı bile iki muhteris etti.
Tanışarak mutlu olmamız için var edilen ırklar ve renkler üstünlük göstergesi yapıldı. Güçlüler güçsüzlerin üzerinde mutluluk şarkıları terennüm etti. Kara derili insan beyaz tenli insana feda edildi. Afrika yüzlerce yıldır insanlığın kanayan vicdanı oldu. Esir edilmiş kara adamın kaderi de kara yazıldı. Karalar bağladı yaşlı dünya başına. İki dilim ekmekle doyan insanı doyuramadı dünyanın yarısı.
İnsana emanet edilen coğrafyaları sömürüye adres kıldık. Güzelim tabiatı tahrif ederek geliştiğimize ve ilerlediğimize ikna edildik. İnsan toprağa âitken toprağın insana âit olduğunu zannettik. Tabiat aslında çocuklarımızdan ve torunlarımızdan aldığımız bir emanetken biz onu atalarımızdan miras kalan bir metâ saydık ve mirasyediye döndük. Kızılderili Reisi Seattle’ın beyaz adama yazdığı mektup tüm doğallığıyla orada dururken biz burada tabiatın kaderini yazdık. Modern insan, teknoloji üzerindeki denetimini kaybettiği gibi ekosistemle olan doğal ilişkisini de kaybetti. Artık akan ırmaklar onun kız kardeşi değil. Uğultu çıkaran çam ormanları da erkek kardeşi değil. Irmağın suyunu yalayıp gelen serin rüzgârın değdiği alın da ona ait değil.
İnsanlığın kadim doğruları vardı, eli kanlı katiller onlara kıydı. Eski hakikat gitti ama yerine yeni doğrular gelmedi. Dünyada cenneti yaşama hevesine kapılan insan buna sahip olamamakla kalmadı ahiretteki cennetini de yitirdi. Ahiretteki cehennem yetmezmiş gibi bir de dünyayı cehenneme çevirdi. Evreni var eden Yüce Kudret’i kendi sınırlı gücüne feda etti. Kendi varlığını izah edemeyen aklıyla aklı da var eden Varlığı inkâr etti. Ötelerin ötesinden üflenen huzur iklimini küçük zevklerine kurban etti. Veresiye gördüğü cenneti peşin saydığı hazlara armağan etti. Tek olan Yaratıcı’ya eğmediği başını yüzlerce tanrımsının kapısına kul etti.
Savaşırken (Allah Allah)
Gücünü toplarken (Yâ Allah)
Heyecanlandığında (Allahu ekber)
Bir işe başlarken (Bismillah)
Karar verirken (Bi iznillah)
Hayran olduğunda (Maşallah)
Üzüldüğünde (Lâ havle ve lâ kuvvete illa billah)
Kızdığında (Fesübhanallah)
Arzuladığında (İnşallah)
Pişman olduğunda (Estağfirullah)
Yemin ederken (Vallah billah)
Yani, her halinde (Elhamdülillah) diyen insana ne oldu da artık O’nu hatırlamıyor?
…………………..
“Az nimeti az sanma, kimden geldi ona bak
Az günahı az sayma, kime karşı, ona bak” diyen insana ne oldu da şimdi O yokmuş gibi davranıyor?
……………………
Böyle buhran zamanlarında ufuklarda duyulan hep aynı nidadır ve şöyle haykırır ölmek üzere olan vicdanlara;
“Kuşluk vakti şahit olsun ki … Rabbin seni terk etmedi…” Duhâ Suresi
“… Belini iki büklüm etmiş olan o yükü sırtından kaldırmadık mı? İnşirah Suresi
“Şüphesiz biz sana pek çok nimet verdik/vereceğiz…” Kevser Suresi
Ey şaşkınlık çağının şaşkın insanı! Senden önce de pek çok insan şaşırıp kalmıştı. Kimisi şaşkınlığına cevabı Tur Dağı’nda, kimisi Zeytin Dağı’nda, kimisi de Hira Nur Dağı’nda bulmuştu. Unutma! Hira’sı olmayanın Mekke’si olmaz. Mekke’si olmayanın Medine’si olmaz. Medine’si olmayanın da cenneti/huzuru olmaz.
Sözün sonu sözün sahibine emanet:
“Siz ey iman edenler! Sizi, hayat bahşeden bir dirilişe çağırdıklarında, Allah’ın ve O’nun Elçisi’nin davetine icabet edin…” Enfal Suresi 24
Enpolitik / Mehmet Çavul