Komplo Teorileri -Ters Komplo Teorileri -2
Komplo Teorileri üreterek rakip devleti ya da toplumu istediği konuma doğru itmeye çalışmak o kadar sık kullanılan bir yöntemdir ki propagandası ALENEN yapılır. İlk Şart, önce kendiniz inanacaksınız.
Komplo Teorilerinin devlet yönetiminde, bazen halkları sevk ve idare etmek için bazen kralı korumak için yoğun bir şekilde kullanılmaya başlanması medyanın toplum içinde yaygınlık kazanması ve bu hikâyelerin toplumları etkileme güçlerinin fark edilmesi ile oldu. Özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası dönemde radyo ve TV’lerin yaygınlaşması ile hemen her devletin kendine Propaganda Birimi kurmuş olması bu işin önemini kavradıklarına ve sıklıkla kullandıklarına delil sayılabilir.
Nitekim bu dönemde ABD’liler komünist ülkelerde yaşayan halkların “hapishanede yaşayan insanlar” olduğuna dair birçok komplo teorisini piyasaya sürerlerken, Ruslar da kendi kontrol ettikleri medyadan dünya üzerinde meydana gelen neredeyse tüm olumsuzlukların arkasında ABD’nin bulunduğuna dair komplo teorilerini piyasaya yayıyorlardı. (KGB’nin “Ebola Virüsünü CIA laboratuvarlarından yanlışlıkla ya da deneme amaçlı Afrika’ya salındığına” dair ürettiği haberler gibi). Adeta “Komplo Teorileri Meydan Savaşlarına” sahne olan bu döneme “Soğuk Savaş Dönemi” adı verilmesi, Komplo Teorilerinin, konvansiyonel silahların meydana çıkmadığı savaşların silahı olduğunu bize söylüyor sanırım.
3- Komplo Teorisi Suçlaması: Muhalefetin imkânsızlığı
Aslında 2. tanımın bir versiyonu olarak da düşünülebilecek üçüncü tanım da: “Egemenin propagandasına paralel düşmeyen ya da onu ketleyen ya da bu propagandayı işlevsiz kılmaya aday her türlü muhalefeti, susturma ya da itibarsızlaştırmaya yönelik suçlamalarının ortak ismi.” tanımıdır.
Yani Egemenin gücünü, pozisyonunu, meşruiyetini sarsabilecek, onun manipülatif yönlendirmesini açığa veya boşa düşüren her türlü muhalefet egemen tarafından “Komplo Teorisi” olmakla suçlanarak, etkisiz kılınmaya çalışılabilir.
Bu noktada Slavoj Zizek’ten bir fıkra alıntı yapmak istiyorum.
Hasta perişan halde psikiyatristin kapısından girer ve “Yatağının altında bir timsah olduğunu eğer uyursa o timsahın kendisini yiyebileceğinden korktuğunu” söyler. Doktor adama bazı tavsiyeler vererek 15 gün sonra kontrole gelmesini söyler. 15 gün sonra adam daha da perişan bir halde gelir. “O günden beri hiç uyumadım.” der. Psikiyatrist bu sefer adamın geçmişine bir yolculuk yaparak travmaları ile yüzleşmesini sağlamaya çalışır ve 15 gün sonra kontrol için tekrar çağırır. 15 gün sonra hasta, adeta sürünerek tamamen çökmüş bir vaziyette gelir. “O timsah hâlâ orada!” der. Psikiyatrist “Anlaşıldı ilaçsız olmayacak.” diyerek bazı sakinleştiriciler ve uyku hapları ile 15 gün sonra tekrar buluşmak üzere yollar. Ancak adam 15 gün sonra gelmez. Psikiyatrist “Sorun çözüldü ki, gelmedi!” diye düşünerek sevinir.
Birkaç ay sonra ortak bir tanıdıkları ile karşılaşınca biraz da gururlanarak hastanın halini sorar. Ortak tanıdık: “Bilmiyor musunuz? Korkunç bir şey oldu. Uyurken yatağının altından çıkan bir timsah onu yedi.” Der.
Bu tür komplo teorileri yatağın altında gerçekten timsah bulunduğunda egemenlerin, dikkat dağıtmak ve kimsenin yatağın altına bakmasına izin vermemek için toplumlarına yutturdukları dikkat dağıtıcılar, kafa karıştırıcılar ya da uyku hapları olarak değerlendirilebilir.
Nitekim bir önceki yazıda Irak’a saldırma öncesinde ABD’nin ürettiği komplo teorilerinden bahsetmiştik. Tıpkı 2. Dünya Savaşının başlamasına neden olan Polonya sınırındaki Alman birliklerine yapılan baskının, “Savaş çıkarmak için Almanların kendi kendilerine yaptığı bir saldırı” olduğu iddiasının Alman yöneticilerce, “İngilizlerin Komplo Teorisi” olarak suçlanmasının kendisinin “Komplo Teorisi” olduğunun açığa çıkması gibi[2]. Nitekim ABD’li yöneticiler de, ABD’nin Irak’ı vurmak için bahane ürettiğini iddia edenleri “Komplo Teorisyenliği” ile suçlamıştı.
Günümüz ulus devletlerinde iktidarları yıpratacak ya da güçlü bürokratların pozisyonunu zedeleyecek her türlü muhalefetin, “komplo teorisi” suçlaması ile susturulması adeta bir devlet yönetme sanatı haline geldi. Öyle ki, üniversitelerde “Politik Uygulama Usul Dersi” adı altında dersinin verilmeye başlanması kimseyi şaşırtmaz sanırım.
Bu yöntemle, demokrasilerin sürekli krizler var ederek vatandaşları merkezin/iktidarın çevresinde tutma çaresizliklerinden dolayı, bitmeyen bir nakarat olarak tekrarlamak zorunda oldukları “içinden geçmekte olduğumuz şu zor günlerde” vecizesine(!) getirilebilecek her türlü eleştiri “mutlu ve mesut günlere ulaşmamızı istemeyenlerin komplosuna gelmek” olarak tanımlanarak, sistemin ömründen yiyen krizler, sistemin ömrüne ömür katan ab-ı hayat suyuna dönüştürülebilir.
Bu yöntemle her türlü ekonomik başarısızlık “ülkeye dış güçlerin ekonomik saldırısı” olarak bir kahramanlık hikâyesine dönüştürülebilir ya da Devlet yöneticilerine yönlenebilecek her türlü eleştiri, gelişememiş ülkelerde sıklıkla rastlanan “Yeri Doldurulamayacak Yüce Lideri” iktidardan düşürmek için fırsat kollayan dış güçlerin oyununa gelmek olarak değerlendirilebilir.
Bu öylesine işe yarayan bir yöntemdir ki, en savunulmayacak hale düşen, mesela rüşvet alırken yakalanan ya da bir seks skandalına adı karışan bürokratlar bile -alışkanlıktan olsa gerek- hiç düşünmeksizin refleks dâhilinde kendilerine KOMPLO kurulduğu savunusuna girişirler.
Bu durum toplumsal zeminde sağlıklı bir konuşma, tartışma, müzakere ve mütalaa yapabilme ortamını zehirler. Herkes dış güçlerin oyuncağı olmama, komplo teorilerinin tuzağına düşmeme, egemenin ya da egemenin komplo teorisi ile büyülenenlerin öfkesini üzerine çekmeme adına, “hassas zamanlar(!)” geçinceye kadar “vatana” ya da “lidere” sadakat gereğince belirlenmiş sınırlar içinde konuşma ve düşünmeye davet edilir. Ama özel ve hassas zamanların sistemin yaşaması için İHTİYAÇ olduğu, hiçbir zaman bitmeyecekleri, gereksiz bir teferruat olarak gündeme gelmez.
Diğerleri gibi bu yöntem de özel sektörce başarı ile kullanılabilen bir yöntemdir. Belki de bunun için verilebilecek en “Başarılı (?)” örnek, sigaranın kanser yaptığı iddialarını Komplo Teorisi olarak tanımlayarak, sigara şirketlerinin “Zararlı olmayı bırakın, stresi önler, ömrü uzatır, kadınları özgürleştirir.” sloganları ile neredeyse yetişkin her iki kişiden birini sigara tiryakisi yapabildikleri kampanyadır.
Pandemi dönemi sürecinde de “hastalık ve ölüm rakamlarında verilerin yanlış olduğu”, “pandemi nedeniyle 500 milyon insanın öleceği iddiasının doğru olmadığı, panik yaratma maksatlı olduğu”, “sıradan nezle ve grip vakalarının covid-19 olarak tanımlanıp rakamların şişirildiği”, “Pandemi ilan edilmesi için gerekli şartların oluşmadığı”, “Pandemi tedbirlerine hevesli ülkelerden gelen bilgiler ile diğer ülkelerden -özellikle Afrika ülkelerinden- gelen verilerin arasında tenakuz olduğu”, “konuya itiraz eden ve konuyu iyi bilen ciddi insanların susturulduğu ve tartışmaya izin verilmediği“ gibi, toplumu, konuyu müzakere etmeye davet eden çağrıların tamamı “Komplo Teorisi” iddiası ile yaftalanarak susturulmaya çalışılmıştı.
Hatta bunların BİLİM düşmanı olarak kanuni tedbirlerle susturulması bile teklif edilmişti.
Aynı aşı kampanyaları öncesinde olduğu gibi…
Aşı kampanyalarına gelişen itirazlarda “mRNA aşıların test verilerinin doğru olmadığı”, “Bu aşıların aşı olmayıp genetik müdahale olduğu”, “İzinler için gerekli olan deneme fazlarının hiçbirinin tamamlanmadığı”, “3 senelik, 5 senelik 10 senelik, 20 senelik uzun vadeli etkileri hakkında hiçbir fikrimiz olmadığı”, “Aşı firmalarının yüksek SATIŞ gayesi ile yan etkileri hakkındaki bilgileri gizledikleri”, “Çok hızlı ve yangından mal kaçırır gibi izinlerin verildiği”, “insanlığın bir deneye tabi tutuluyor olabileceği” gibi eleştiriler son derece makul eleştiriler iken bu eleştirilere cevap verilmeden eleştirileri getirenlere direk “Komplo Teorisyeni” damgası vurularak susturulması da bu tür komplo teorilerine örnek olarak verilebilir kanaatindeyiz.
Birkaç günlük bir örnek de, yıllardır hemen herkesin diline düşmüş olan süper zenginlerin pedofilik skandallarının “komplo Teorisi” olarak tanımlanması meselesidir. Nitekim bu iddia ile mahkeme kararları çıkartılarak internet ortamına düşen bilgilerin kaldırılması ve haber yapılmasının yasaklanması dahi mümkün olmuştu. Ancak Jeffry Epstein Davası tutanaklarının kamuoyuna açılması ile birlikte anlatılanların komplo teorisi olmadığı, gerçeğin ta kendisi olduğu ortaya çıktı.[3]. Üstelik Komplo Teorilerini kıskandıracak şekilde, ABD eski Başkanı Bill Clinton’dan insanlığın kurtarıcısı olarak takdim edilen Bill Gates’e, İngiliz Kraliyet ailesinden Prens Andrew’e, İsrail Cumhurbaşkanı Ehud Barak’a kadar birçok çok ünlünün ismini skandalın içine çekerek.
Ancak bu noktada altını çizmekte fayda görüyorum; iktidardaki politik kesimin muhalefeti “komplo Teorisi” üretmekle suçlayıp susturması ile özel sektörün özellikle büyük sermayeyi kontrol eden yapıların toplumsal muhalefeti komplo teorisi üretmekle suçlayıp susturması arasında ciddi bir fark vardır. Demokratik ve yarı-demokratik ülkelerde siyasiler, Komplo Teorilerinin ya da muhalefeti susturma çabalarının açığa çıkmasının bedelini seçmenlerinin önünde zora düşerek, seçimi kaybederek, popülaritelerini yitirerek ödeme tehdidi altındadırlar. Ancak Özel Sektörün yani Büyük Sermayenin Komplo teorilerinin karşısında genelde bir tehdit yoktur. Onlar siyasilerden çok daha az hesap verir konumdalar. Yani yaptıkları genellikle, büyük bir pişkinlik çerçevesinde yanlarına kar kalır.
Nitekim özel sektör, şu ana kadar ortaya çıkan gerek aldatma, gerek manipülasyon amaçlı Komplo Teorileri nedeni ile hiçbir sorgulamaya maruz kalmış değil. O dönemde Komplo Teorisyenliği ile suçlanarak susturulanların neden susturuldukları ya da bu susturma girişiminin gelecekte tekrar etmemesi için ne yapılabileceği gibi bir tartışma ortamı da var edilemedi.
Bu demektir ki, dünyayı hem ekonomik hem siyasi olarak alt üst edebilecek “İklim Felaketi”, “Karbon Ayak İzi (Carbon Footprint)” “Küresel Isınma” ve diğer emperyal sömürgeci dayatmalara karşı getirilen eleştirilerin sağlıklı bir şekilde tartışabileceği iklimi hâlâ var edemediğimiz gibi bu dayatmalara karşı gelişen muhalefetin de “Komplo Teorisyenliği” ile suçlanarak susturulmaya çalışılacak olma ihtimali hayli yüksek.
4- Ters Komplo Teorileri
İktidar ya da sermaye kontrolündeki medyanın yönlendirmede başarısız veya etkisiz kaldığı, kitleleri ikna edemediği, yani GÜDEMEDİĞİ alanlarda muhalefeti parçalamak, kafa karıştırmak için desteklermiş, açarmış, aydınlatırmış gibi görünen, sağ gösterip sol vuran, muhalefeti İTİBARSIZLAŞTIRAN, kafaları bulandıran, fikri ve muhalif hareketi tıkayan, bölüp parçalayan KOMPLO Teorileridir bunlar.
Şöyle bir örnek vereyim: Pandemi döneminde denenmemiş ve etkileri belli olmayan deneysel mRNA AŞILARA karşı oldukça makul bir zeminden hareket eden ciddi bir muhalefet gelişmişti. Bu ciddi muhalefetin ardından “Aşıların içinde mikroçip var”, “Aşılarla beyinlerimizi kontrol edecekler”, “5G teknolojisi ile uzaktan aşılıları patlatacaklar” gibi Komplo Teorileri medyadan piyasaya yayıldı. Enteresan olansa aşıları savunanlar ile bu haberleri yapanların aynı merkezler olmasıydı.
Bizim kanaatimize göre bunların egemenler tarafından üretilen “TERSİNE Komplo Teorileri” oldukları yönünde. Zira bu tür dengeyi tutturmakta zorlanan uç haberler, aşılara karşı olan muhalefete bir şey katmadığı gibi, aksine halka “bunlar uçuyor, saçmalıyor” dedirterek AŞILARI sorgulayanları itibarsızlaştırarak “komplo Teorisyenliği” ile yaftalanmalarını ve seslerinin kısılmasını kolaylaştırdı.
Ters Komplo Teorilerinin bir başka kullanım alanı da, rakip egemenlerce birbirlerinin Toplumsal projelerini bozmak ya da akamete uğratmak olduğu kanaatindeyiz.
Mesela Aksa Tufanı’nın hemen ardından geliştirilen Hamas’ın aslında İsrail’in kontrolünde olduğunu iddia eden komplo teorileri gibi. Kurucusu Şeyh Ahmet Yasin, tekerlekli sandalyesinde tepesine atılan İsrail Füzeleri ile şehid edilmişken, sonrasında gelen liderlerin tamamı şehid edilmiş ya da şehid edilmeyi bekliyorken ve her operasyondan sonra bizzat militanların ve yöneticilerin evleri İsrail tarafından hedef alınarak ailelerinden onlarca insan öldürülürken Hamas mücahitlerinin aslında İsrail’le anlaşmış kişiler olduğunu iddia ediyordu bu teoriler. Yani Hamas militanları kendi ailelerini, evlerini, mülklerini hatta kendilerini yok ettirmek için İsrail ile anlaşıyorlar, İsrail’de aslında kendi adamlarını ve ailelerini öldürüyordu.
Bu, tersine komplo teorileri ile Müslüman toplumlarda Hamas’a verilen blog halindeki kitlesel destekte kısıtlı da olsa çatlaklar meydana getirebilmiş ve şüphe uyandırmayı pekâlâ başarabilmiş olması İsrail İstihbaratının ve propaganda biriminin başarısı olarak kabul edilebilir.
Aynı tarz Ters Komplo Teorilerinden bir başkasında da, Petrollerini Batılı şirketlerden, birçok darbenin ardından kurtaran ve bu nedenle 40 senedir ambargo altında olup ABD ile adı ilan edilmemiş 40 yıllık bir savaşın içinde olan ve her fırsatta birbirilerinin en seçkin bilim adamlarına, üslerine, konsolosluklarına ve en üst rütbeli generallerine kadar füze yağdıran İran’ın ve Amerika’nın aslında aynı safta oldukları ya da İran’ın Amerika tarafından kontrol edildiği iddia edilebiliyor[4]. Bu tersine komplo teorisi ile Müslüman kitlenin farkında olmadan ABD ve İsrail yanında yer alması, hiç değilse tarafsız kalmaya zorlanması, asıl sömürgecinin ve düşmanın kim olduğunun unutturulması ve görünmez kılınması ve böylece Müslüman kitlenin ABD/İsrail ile İran kapışmasında en azından tarafsız, hareketsiz, edilgen hale düşürülmesi hatta birbirleri ile çatıştırılması mümkün olabiliyor.
Anlayabildiğim kadarı ile İktidarlar ya da sermaye kendine karşı gelişen muhalefeti, yine kendilerinin ürettikleri, kendilerine muhalefet edermiş gibi görünen akla, mantığa, izana sığdırmakta zorlanılan Komplo Teorileri ile itibarsızlaştırma ya da kendilerine karşı olan muhalefeti kendilerine çalışan ajanlarmış gibi sunan, nihayetinde muhalefeti bölen, parçalayan ya da tereddüt içinde hareketsiz kılan Komplo Teorileri üreterek elimine ediyorlar.
Komplo Teorisi Yememek için Ne Yapabiliriz?
Bir komplo Teorisine yakalanıp BÜYÜLENMEMEK için ne yapabiliriz sorusuna verebileceğimiz mucizevi bir cevap YOK. Ancak zaman içinde tecrübeye isnat edilebilecek birkaç kelimemiz birikti. Müsaadenizle onların altını çizmek istiyorum.
1- Asla akıldan çıkarılmamalıdır ki: “Her bilgi bir emir içerir.” Mesela biri “Tanrı var” diyorsa, “ona kul olmalısın” da diyordur. Ya da “Tanrı Yok” diyorsa “bırak bu din, ahlak, ibadet, namus vs. işlerini” de diyordur.
Bu demektir ki, biri bize -özellikle de EMEKSİZ- hazır bir bilgi veriyorsa bize aynı zamanda emrediyordur. O halde bize bir bilgi verildiğinde, “Bu bilgi bana neyi, emrediyor?” sorusunu ya da “Bu bilgi beni hangi pozisyona itiyor?” sorusunu yanıtlamak yolun yarısını almamızı sağlar kanaatindeyim.
2- Bu bilgiyi bana veren KİM? Sorusu da önemli bir sorudur. Bilginin, özelikle Komplo Teorilerinin sosyal medyada gerçek
sahibini bulmak imkânsıza yakındır. Ancak bu noktada, İmam-ı Azam’ın meşhur olmuş, “Hırsızı bulmak için altının en son nereye gittiğine bak” ilkesi bize yol gösterebilir. Yani bilginin beni ittiği pozisyon, “KİMİN işine yarıyorsa; bilgi, ONUN tarafından üretilmiştir.” yargısı büyük oranda bize doğru klavuzluk edecektir. Zira bu bilgiden kim menfaat elde ediyorsa, bilgiyi üreten yani oyunu kuran da genellikle odur.
3- En tehlikeli komplo teorileri “KENDİ KEŞFETİKLERİMİZDİR”. Zira insan MALINA çok düşkündür. Eğer bir fikri, düşünceyi kendisi keşfetmişse ona çok daha fazla sahipleniyor, çok daha sıkı kolluyor. Bunu gayet iyi bilen manipülasyonerler toplumlara, “tüm doneleri verilmiş ancak son noktası konulmamış, keşfedilmeyi bekleyen komplo teorileri” hazırlıyorlar. Kişi parçaları birleştirince önündeki resmi fark ediyor, komplo teorisinin tamamı metinde yazılı olmadığı için “Komployu” ilk kendisinin keşfetmiş olduğunu, kendisinden önce kimsenin fark edemediğini sanıyor. O komplo teorisi böylece onun malı oluyor. Ne yazık ki, kendisi ile aynı anda birçok kişinin aynı şeyi keşfetmiş olmasından şüphelenen insan sayısı çok azdır. En zor ve KESİN İNANCA dönüşen, dolayısıyla en çok dikkat edilmesi gereken Komplo Teorileri de bunlar oluyor sanırım.
4- Şunu da akıldan çıkarmamak gerekir ki, 1800’lerden itibaren üniversiteler iş dünyasının yan kuruluşlarıdır. Sermayenin bazen doğrudan bazen dolaylı yollardan hizmetinde çalışırlar. Yani genel olarak tarafsız ya da toplumların tarafında değil, patronların yanında hatta direk onların sözcüsü ve memuru olarak oyunun içinde yer alırlar. Ne yazık ki, mevcut sistemi ya da ahlaki zemini sorgulama, namuslu ya da şahsiyet sahibi olma, üniversitede verilen eğitime dahil olmadığı gibi diploma almanın ön şartı da değildir. Üstelik uzman denilen kesim büyük oranda maaşlarından başka bir geçim kaynağı olmayan maaş bağımlısı insanlardır. Bu onların sermayenin nüfuz ve etkisine maruz kalabilecekleri çok açık bir pozisyonda olmalarına neden olur.
Bu nedenle özellikle bu kesimden gelebilecek -hainliğe demeyelim- entelektüel ya da akademik kibir kaynaklı ahmaklığa karşı toplumun dikkat sahibi olması gerektiğini düşünüyorum. Nitekim pandemi süreci boyunca bu kesimin halk nezdindeki itibarının ciddi miktarda aşınmış olması bu konuya dikkatin arttığına işaret ediyor olabilir. (Elbette izzet ve şahsiyet sahibi akademisyen, öğretim görevlisi, doktor, uzman vs.’yi tenzih ediyor ve saygı ile selamlıyorum.)
Her ne kadar hoşumuza gitse de, kendi görüşlerimize destek bulsak da “kaynağını” bilmediğimiz haberleri yaymamamız gerektiği kanaatindeyim. Bunun aynı zamanda İlâhi bir emir olduğunu da hatırlatmak isterim[5]. Kaynağını bilsek de “POZİSYON ve YÖN olarak” BİLGİ hayra işaret etmiyorsa ya da HAYRI teklif etmiyorsa onu da yaymamanın daha hayırlı olduğu kanaatindeyiz. Büyük ihtimalle bu bizi Aziz Kudret’in Hayırlı işlerinde kullandığı biri yapmazsa da, Şeytan’ın şerr işlerine alet olmaktan da koruyacaktır.
Bizim ilmimiz buna yetti. Aziz Allah doğrusunu bilir.
[1] (İlk Yazı “Komplo Teorileri 1- Muhalefetin İmkânsızlığı) https://www.hertaraf.com/koseyazisi-komplo-teorileri-ve-muhalefetin-imkansizligi-1-3988 )
[2] https://tr.wikipedia.org/wiki/Komplo_teorileri_listesi
[3] https://www.haber7.com/dunya/haber/3380572-abd-skandalla-sarsildi-jeffreyin-fuhus-agindaki-siyasetciler-ifsa-oldu
[4] Derdimiz İran savunması yapmak değil; manipülasyonlardan sıyrılarak hem vakayı hem kendi durduğumuz yeri doğru bir şekilde tespit edebilmeyi başarmak
[5] Hucurat Suresi 6. Ayet-i Kerime: Ey iman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirsen onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz.
Her Taraf / Ahmet Hakan Çakıcı