وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ عَلٰى رَجُلٍ مِنَ الْقَرْيَتَيْنِ عَظٖيمٍ
“Ve dediler ki: Bu Kur’an iki şehirden bir büyük adama indirilse olmaz mıydı?
(Zuhruf Suresi 31. Ayet)”
Mekkeli müşriklerin talebine bakar mısınız? Elçi olarak istiyorlar ki; soy-sop bakımından itibarlı, mal ve evlat yönünden zengin, sözü dinlenen, ileri gelenlerden olsun. Onların gözünde ‘büyük adam’ kriterleri tam da inkarlarına layık. Günümüz tabiriyle karizmatik bir kişilik. Önüne kattığı insan sürülerini alıp götürecek bir büyüsü olacak. Kimse de demeyecek ki ‘yahu nereye gidiyoruz?’ Gücün vermiş olduğu şımarıklıkla herkesi etkilemesi beklenen birisi. Bu güce boyun eğenler; gıpta eder hale gelmişler ki, ‘Allah ancak böyle birini seçmeli!’ diyerek Rablerine iftira atıyorlar.
Müfessirler, ‘iki şehirden birinden..’ ifadesindeki beldeleri Mekke ve Taif olarak açıklıyorlar. O zamanda Taif; bağlar, bahçeler, meyveler, yeşilliklerle dolu, serin bir mekan olarak anlatılması açısından, isabetli duruyor. Zaten nimetler içinde yüzen şehirlerin, şımarık mele ve mütreflerini adamdan saymak, geçmiş kavimlerde de görülen bir yanılgı. Hatırlayınız; Bakara suresindeki Talut ile Calut kıssasında, yönetici ve komutan olarak Talut’u atayan nebilerine karşı çıkan İsrailoğulları, ‘biz hükümdarlığa daha layık olduğumuz halde, kendisine servet ve zenginlik yönünden geniş imkanlar verilmemişken o bize nasıl hükümdar olur?’ demişlerdir.
Mekke ekabirinin; kendilerine hakkı getiren şerefli nebiyi tanımlamalarına bakınız, ‘nüfusu bile olmayan, sadece ayak takımının iman ettiği, yetim biri..’ Haşa, Allah’ı sanki yonttukları putlarına benzettiler de ‘bizim kriterlerimizde biri olmalı!’ tavrındalar. Köleleri ve Bilal gibi derisi siyahları, iman ile itibarlı kılan birisi neden istensin ki?
İmtiyazlı zümreler peydah etmek ve onlara kendince rutbeler, şan, şeref yüklemek ve en doğrusunu onların bildiğini ve söylediğini iddia etmek.. ne kadim çelişki. Çağımıza da hükmeden bu sınıf, doğruyu tekellerine almış vaziyetteler. İsimleri önüne gelen; siyasetçi, profesör, uzman, ilim adamı, aydın, ilahiyatçı.. gibisinden ünvanlar, ahalinin gözlerini kamaştırıyor. Hazretlerden gelen herhangi bir beyanat, gündemi belirliyor. Herkes ona göre vaziyet alıyor. Buyrukları vahiy telakki ediliyor.
Burun kıvırdıkları Kur’an; ‘Onlar ki sözü dinlerler ve en güzeline uyarlar.’ buyurur. Söz kimden gelirse gelsin, vahiyle ölçüp en güzeline uyanlar övülmüştür. Kaldı ki, Rabbul Alemin tarafından seçilmiş elçinin kendisi ve sözü/mesajına nasıl olur da beğenmemezlik ederler? ‘İşittik ve itaat ettik!’ diyerek teslim olurlar. Yoksul, köle gibi çalıştırılan hamal, çöpçü, işçi, dağda çoban.. kim olursa olsun, eğer hakkı söylediyse en hayırlı olanlardır. Sözleri dinlenir, gerekirse imam bile tayin edilir. Karizmatik liderlerin sözünden çıkmayanlar ise, hakikate gözlerini ve kulaklarını tıkamış olanlardır.
Hidayete tabi olanlara selam olsun.











