Ahmed Kalkan Hocanın, misafirlere hoş geldin demesi ve konuşmasını yapması için Hüseyin Alan’ı Kürsüye davet etmesiyle başladı.
Konuşmasına Allah’a hamd ve Peygamberlere selam göndererek başlayan Alan, konuşmasını şöyle sürdürdü;
Konuşmanın temeli, şu vurgular üzerine kurgulanmıştı; Osmanlının son döneminde de, cumhuriyet dönemi boyunca ve günümüzde de, Müslümanların bir “devlet” sorunu olmadı. Devletin yapısı, niteliğine dair bir yaklaşım da olmadı. Dolayısıyla Müslümanların o gün, bu gün, kurucu bir irade, kurucu ilkeler ve kadro olma gibi dertleri olmadı.
Tüm sorun, diğer sosyal guruplarda olduğu gibi, devletin kurtarılmasına yönelik olduğu için, devletin kendisi, tartışılmadı. yeni bir devlet kurmak gibi bir dert dolayısıyla olmadı. Var olan devleti kurtarmak bu nedenle en büyük dertti.
Osmanlının modernleşmiş okullarından mezun askeriye, aydınlar gibi batıcılar ve onlara destek olan Müslümanlar, hep birlikte cumhuriyeti kurdular. Bu konuda farklılık yoktur. Bu bakımdan herkesin derdi, batmakta olan devleti kurtarmak amaçlıydı. Yeni bir devlet, yeni bir ideolojik yapılanma bu nedenle olmadı.
Cumhuriyet kurulduktan sonra, Diğerleri gibi, kurucu kadroya ve ilkelere zıt düşen her kişi ve gurup tasfiye edildi. Müslümanlar da bu nedenle tasfiye edildiler. Müslümanların bu dönemde en büyük derdi, Osmanlı dönemindeki sınıfsal yapı ve statü kaybına dair muhalefet olacaktır. Bu günkü anlayışın temelleri o günlerde atıldı yani. Müslümanların hala devlet gibi bir dertlerinin olmayışı da bu temellere dayalıdır.
Devlet, Osmanlıda nasılsa bu gün de aynıdır. Tüm reformlar, yenilikler, her dönemde bizzat devlet eliyle yapılmıştır. hala da öyledir. Bu ülkede, ne gerekiyorsa onu devlet yapar.
Müslümanlar dahil bir sosyal gurup, o gün de, bu günde, yeni bir devlet, yeni bir toplumsal yapı ve meşruiyet gibi temel arayışı, itirazı ve teklifi yoktur. Böyle bir oluşum, böyle bir teklif ve mücadele de yoktur. Asıl dert buradadır. Müslümanlar burayı anlayabilirse, çok önemli bir şeyi anlatmış oluruz. Bunu anlamak için de Medine örnekliği değil Mekke dönemi örnekliğini iyi anlamak gereklidir. Oysa Müslümanlar, Hicretten bu yana hep Medinelerde yaşadığı için sorunu anlamakta zorlanıyorlar. O nedenle devlet gibi bir esası kutsallaştırıyor, sorunun ne olduğu konusunu anlamıyorlar.
Senedi ittifakı, vaka-yı hayriyeyi, ıslahatı, tanzimatı, meşrutiyeti, cumhuriyeti ve AB reformlarını, hep birbirinin devamı olarak gördüm. O nedenle bu ülkede değişen bir şey yok… Hepsini devlet yapıyor. Farklı bi şey hala yok. Devlet sorunu bu nedenle önemli ama tarih felsefesi yapamadığımız, sireti doğru anlayamadığımız için, sorunun esasını da anlayamıyoruz.
Müslümanlığın ne olduğu, neye tekabül ettiği, neden diğerlerinden farklı olduğu gibi zihinsel kodlara ait temel kavramlar, kurallar ve düşünüş biçimi bizde eksik, maalesef böyle.
Bu ülkede hatta tüm dünyada, Müslümanların, insanlığa söyleyeceği bir şey bu nedenle yok. Söylediklerine bakınca da gözüküyor zaten.
Dün Fransız devriminin ilkelerini söylerken “hürriyet, musavat, kardeşlik” diyor, monarşi yıkılsın cumhuriyet kurulsun diyordu. Böylece halkın iradesi gerçekleşecek, parlamento şurayı, seçimler biatı karşılayacak sanıyordu… Bu günse değişen bir şey yok.
“insan hak ve özgürlükleri, halkın serbest iradesinin tecelli ettiği demokrasi, serbest ticaret (kapitalizm), sekülerizm (dini olmayan devlet-kamusal hayat), eşitlik, adalet… değişen bir şey yok. Evet hala yok…
Liberalizm, marksizm, ulusçuluk ideolojisinden, indirgemecilik yaparak, seçmece kaideleri-kurumları taklit etmek var, onların söylemlerini “islamlaştırmak” var… yeni bir şey yok velhasıl…
* Hüseyin Alan’ın kendi kaleminden konferansın özetidir.