Coronavirüs salgınının derinleştirdiği düşünsel tartışmalar çerçevesinde yürüttüğümüz soruşturmamızın beşinci bölümünde yazar Ufuk Aktaşlı’nın değerlendirmelerini ilginize sunuyoruz.
Sorular:
-Coronavirüs salgını tahakküm biçimlerine, otoriterliğe ilişkin tartışmaları körükledi. Dijital imkânların, takip sistemlerinin siyasal geleceğe dâir tesirlerini ele alan aktif bir düşünsel atmosferi soluyoruz. Bütün bu toplamla ilgili kanaatleriniz nedir? Daha ürkütücü bir geleceğe mi ilerliyoruz?
-Bu tartışma dâhilinde yapay zekânın, robotik araçların eliyle insanlık için başka ve farklı bir geleceğin inşa olunduğu iddialarına İslam düşüncesinden neşet eden bir karşılama var mı?
Cevap:
II. Dünya Savaşı Avrupa’da bilime olan inancı zayıflatmıştı. Batılılar, bilimin insanoğlunun tüm problemlerine çözüm bulmasını beklerken onun insanları toplu halde katleden silahlar üretmesi herkesi dehşete düşürmüştü. Savaştan sonra yeni düşünce ve felsefeler ortaya çıkmış bu da postmodernizmin yolunu açmıştı. Öte yandan ise soğuk savaşın başlaması ve sosyalizmin yeni bir düşman olarak ortaya çıkması kapitalizme olan inancı artırmıştı. Keynesçi ekonomi politikaları ve yükselen ücretler ve kapitalizme duyulan inanç sol muhalefetin etkisini kırmıştı.Bu salgının II. Dünya Savaşı’nın tam tersi bir etki yaratacağını düşünüyorum. İnsanlarda bilime olan inanç ve modern bilimin itibarı yükselecek, bilimsellik çok daha değerli bir kavram olacak. Buna karşın kapitalizme özellikle de onun neoliberal versiyonuna ait inanç yok olacak. Büyümeye dayalı bir ekonomi mi yoksa paylaşıma dayalı bir ekonomi mi tartışmaları artacak. Slavoj Zizek bir yazısında 2000’li yılların bankalar için sosyalizm, çalışanlar içinse kapitalizm anlamına geldiğini söylemişti. Çünkü iflas eden bankalar devlet tarafından kurtarılırken çalışanlar yoksullaşıyordu. Oysa Covid-19 salgını çalışanlar için de sosyalizm anlamına geliyor. Çünkü pek çok devlet salgın nedeniyle işini kaybeden insanlara yardım yapıyor. İnsanlar çalışmadan maaş alıyorlar ve bunun mümkün olabileceği devletlerin işsizleri ya da düşük gelirlileri destekleyebileceği görülüyor.
Bundan salgın sonrasında sosyalizmin egemen olacağını kast etmiyorum ancak dünyada sosyal demokrasinin yükselişini bunun da yeni bir sol dalga oluşturacağını görebiliriz. Bir süredir kesilmiş olan küreselleşme karşıtı eylemlerin yeniden hız kazanabileceği ve bu kez daha fazla destek bulacağı da söylenebilir.
Tahakküm ve otoriterleşme konusuna gelirsek… Ulus devletin teknolojik imkânları kullanarak insanların yaşamları üzerinde tahakküm oluşturması, toplumları bu yolla kontrol etmesi zaten yıllardır var olan bir durum. Covid-19 salgınının bu kontrol mekanizmalarını hızlandıracağını ve çeşitlendireceğini söyleyebiliriz. Üstelik bu gönüllülük esasına dayalı olacaktır. Çünkü toplumlar böylesi olağanüstü durumlarda sağlık ve güvenliklerini özgürlüklerinin önüne koyarlar. Devletler de bundan faydalanmak ve bu kontrol mekanizmalarını salgın sonrasında da sürdürmek isteyeceklerdir.
Ancak daha ürkütücü bir geleceğe yol alıp almadığımızdan çok emin değilim. Çünkü otoriterleşme özellikle son yıllarda iktidar olan popülist milliyetçi liderler eliyle arttı. Ancak salgının siyasal sonuçlarından birinin de popülist milliyetçi siyasetçilerin ve partilerin ortadan kalkması şeklinde olabileceğini düşünüyorum. ABD’de Trump, İngiltere’de Johnson gibi popülist siyasetçiler virüs ve salgın tehlikesini önce ciddiye almadılar hatta küçümsediler. Ancak onların bu tedbirsizliği salgının ülkelerinde hızla yayılmasına neden oldu. Oysa popülizmden uzak bir siyasetçi olan Merkel ilk baştan işi sıkı tuttu ve Almanya salgında en başarılı ülkelerden biri oldu. O yüzden salgın sonrası tüm dünyada seçimlerde popülizmden ziyade, ciddi politika ve program vaat eden siyasetçilerin kazançlı çıkacağını toplumların da özgürlük konusunda daha duyarlı hale geleceğini öngörebiliriz.
Yapay zekâyla ilgili sorunuza gelirsek… Ben yapay zekânın sadece İslam değil tüm dinler için önemli bir tehdit içerdiğini düşünüyorum. Yuval Noah Harari’nin Sapiens serisi kitaplarında söylediği önemli bir şey var. Tarih, diyor Harari, insanın Tanrı fikrini icat etmesiyle başladı ve insan bir Tanrı haline geldiği gün tarih sona erecek. Onun kendi evrimci fikriyatı içerisinde söylediği bu sözü kendi fikriyatımıza şu şekilde tercüme edebiliriz: Yapay zekâ insanın Allah’ı taklit etmesi, kendini dünyanın efendisi olarak görmesi ve müstekbirleşmesi konusunda en ileri aşama olabilir. Allah’ın düşünen bir varlık olarak insanı yaratması gibi insanın da düşünen robotlar yaratması onda tanrılaştığı gibi bir vehim oluşturacaktır. Bundan sonrası için en ürkütücü senaryo insanların dinden uzaklaştığı bir gelecek olabilir. 19. YY’da pozitivizmin başaramadığını yeni bilim başarabilir.
Tasfiye