Taha Kılınç, 20.02.2021 Yeni Şafak
Mısır’da dün (19 Şubat 2021) cuma hutbeleri aile planlamasının önemi, doğum kontrolü ve az çocuk yapmanın gerekliliği hakkındaydı. Şaşırdığınızı ve kaşlarınızı kaldırdığınızı görür gibiyim. Evet, gerçekten şaşırtıcı. İslâm dünyasında genellikle “Batılılaşma”nın bir işareti olarak algılanan ve birçok ülkede Avrupa tarafından fonlanan bir mevzunun cuma namazlarında gündem haline gelmesi, elbette Mısır yönetiminin son dönemde attığı siyasî adımlardan bağımsız değil.
3 Temmuz 2013’te askerî darbeyle iktidara el koyan Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, son yıllarda sürekli ve düzenli olarak, sözü doğum kontrolüne getiriyor. Hızlı nüfus artışının Mısır bütçesine aşırı yükler bindirdiğini ve bunun “ulusal bir sorun” haline geldiğini vurgulayan Sisi, her vesileyle yaptığı konuşmalarda Mısırlı kadınları “en fazla iki çocuk” doğurmaya teşvik ediyor. 2018’de “İsneyn Kifâye” (İki Tane Yeter) kampanyasını başlatarak konuyu ülke çapında bir seferberliğe dönüştüren Sisi, Mısır Sağlık Bakanlığı’nı da kampanyanın uygulanması için görevlendirdi. Avrupa Birliği’nden sağlanan fonlarla doğum kontrol araçları sübvansiyon kapsamına alınırken, on binlerce genç de Mısır’ın dört bir yanında halkı “bilinçlendirme” çalışmalarını sürdürüyor. Sisi, ayrıca “aşırı nüfus”u Mısır’ın karşı karşıya bulunduğu iki krizden biri olarak tanımlıyor. Diğeri ise terörizm. Böylece çok doğurmak veya kalabalık bir aileye sahip olmak, neredeyse “terörizme eşit bir suç” gibi lanse ediliyor.
Arap dünyasının en kalabalık ülkesi olan Mısır’ın halihazırdaki nüfusu 100 milyonu çoktan geçmiş durumda. Bu muazzam kültenin yaklaşık beşte biri -en az 20 milyon- Kahire ve çevresinde yaşıyor. Kahire’de ise, yalnızca mezarlıklarda barınan insan sayısı 500 bini aşıyor. Doğru okudunuz: Mezarlıklarda. Şehrin yüzlerce yıllık tarihî kabristanlarının içi kalabalık semtlere dönüşmüş. Buralarda, örneğin bir Memlûk beyinin türbesinin kenarında yemek pişiyor, Kavalalı ailesinden bir hanımın kabri oturma odasının ortasına düşmüş, bir Osmanlı paşasının mezar taşının üstünde çamaşır asılı, Mısırlı bir asilzadenin yanı başında gece-gündüz televizyon açık… Önce fotoğraflarda gördüğüm bu manzarayı, Kahire’de bizzat müşahade ettğimde gözlerime inanamamıştım. Bazı soylu ailelerin, türbelerin bekçiliğini yapsınlar diye fakirleri oraya bilerek yerleştirdiği de vaki. Ancak mezarlıkların meskûn mahal haline gelmesinin yaygın sebebi açık: Sefalet boyutuna varan fakirlik. İklim de uygun olduğundan, yaz-kış kabristanda yaşamanın hiçbir masrafı yok.
Generallerin kontrolündeki Mısır hükümeti, ülke ekonomisinin içinde bulunduğu kötü vaziyetin sorumluluğunu sıradan halkın hanesindeki çocuk sayısına yıka dursun, aslında asıl konuşulması gereken noktanın es geçildiği görülüyor: Mısır’da birçok sektör üzerindeki mutlak kontrol, ordunun uhdesinde. İhracat, ithalat, ulaşım, hammadde temini, medya, din ve hatta magazin sahasında, son sözü hep asker söylüyor. Zaman zaman Ezher’in kendi özerkliğini koruma çabaları görülse de, nihayetinde Ezher’in ekonomi ve genel gidişat üzerinde bir tasarruf hakkı yok. Halkın midesine giden yol, generallerin iki dudağının arasından geçiyor Mısır’da. Ülkedeki mevcut siyasî iklim gereği bu mesele bütün yönleriyle tartışılamazken, özellikle dışarıdan bakıldığında problemlerin kaynağı net: Kötü yönetim. Halkın onca sefaletine ve ülke bütçesinin içinde bulunduğu acınası duruma karşın, Kahire’nin dışında hâlen inşası devam eden yeni ve modern idarî merkezin (“Yeni Kahire”) olağanüstü masrafları da kabarmaya devam ediyor.
Ancak tüm bu olumsuz tabloya bakıp, Mısır’ı küçümsemek hatasına da düşmemek gerekiyor. Mısır, Arap dünyasının amiral gemisidir. Kahire, tarihte olduğu gibi bugün de İstanbul’la rekabet halindedir. Boğuşmakta olduğu krizlere, kötü yönetime ve sergilenen dağınık manzaraya rağmen, Mısır hâlâ çok güçlü ve etkili bir ülkedir. Hem jeopolitik konumu, hem beşiklik ettiği siyasal hareketler ve bu hareketlerin İslâm dünyası çapındaki etkileri, hem de muazzam nüfus gücünün Arap dünyasında teşkil ettiği “diaspora” üzerinden, Mısır’ın gücünü fark etmek mümkündür. Özellikle ekonomik sorunlar yüzünden Suudi Arabistan gibi bazı ülkelere “boyun eğer” bir görüntü verse de, Mısır yine Mısır’dır.
Yakın ve uzak gelecekte politika geliştirirken veya bölgeye dair perspektif oluştururken, Mısır’ı “amiral gemisi” makamı üzerinden değerlendirmek, isabetli kararlar almayı sağlayacağı gibi, aynı zamanda Ortadoğu’nun kendi iç dengelerinin en önemli unsurlarından birinin de doğru biçimde okunması anlamına gelecektir.