Haset konusunu, kulluğumuz cihetiyle bir muhasebe imkânına dönüştürme amacıyla inceledim. ‘Haset’ üzerinde düşünmekle gündemin yoğunluğundan bir nebze olsun uzaklaştım. İç muhasebe yapma imkanı elde edilmesini hedefledim. Bununla, nefsin hastalığı da denilen illete neşter atmak ve ardından daha bir zinde duruşla dışa dönük değerlendirme yapmak fırsatı elde edileceği kanaatindeyim. Bu, dışı mamur kılmanın ancak içi imar etme zaruretine olan inancımdandır. Keza muhasebesi olmayanın mücahedesi de olmaz. Kalbî muhasebe, amelî muhasebenin ön şartıdır. Yolda olanlar, içe dönük tahrif edici ve dışa dönük imha edici haset illetinden kurtulmadıkça yol alamazlar.
Haset hastalığı, birçok kalbî hastalığın ana rahmidir. Haset, ihtilafların önemli bir sebebi olduğu gibi, vahdete giden yolları tıkayan kor gibidir. Bireyin hasedi, toplumun ifsadının mayasıdır. Ümmetin vahdete olan ihtiyacı bu hastalığın tedavisi ile doğrudan alakalıdır.
Âlemler tam bir denge üzere yaratılmıştır. Bu denge, insanın psikolojik dünyasındaki ahengi de kapsar. Sosyal hayattaki düzen ve intizam ne kadar iç dengeye, kevnî ahenge iştirak ederse, âlemler üzerinde bir o kadar insicam sağlanmış olur.
Haset, nimetin muhatabın elinden gitmesini arzu etme, kıskanılan kişinin sahip olduğu değerin elinden çıkması için çaba sarf etme; bazen de haset edilenin sahip olduğu nimet ve şerefin zail olmasıyla beraber hasetçiye geçmesini temenni etmedir. Bu, Allah’ın başkasına nimet vermesini hoş görmeme, başkasındaki nimetin yok olması için çaba sarf etmedir.
İnsan ruhu üzerinde yük oluşturması cihetiyle haset, ciddi bir gerilim sebebidir. Bu nevi algı ve tutumlar, düşünce bozukluğu olarak davranışlara yansır. İnsan ruhu üzerinde oluşan yük, çok farklı rahatsızlık belirtileri ile karşımıza çıkar.
Haset ve kıskançlık birbirine yakın kavramlar olmalarına rağmen aralarında ince mana farklılığı vardır.
Hasedin, hem haset edene, hem de haset edilene ve hem de çevreye dönük yıkıcı sonuçları vardır. Haset, iyilikleri ateşin odunu yediği gibi yer, bitirir. Hasedi etkisiz bırakacak olan, gıpta etme, hayranlık duyma, imrenmedir. Hasedin ilacı, haset etmeyip hayranlık duyma iken, hasedin kendisi hayranlığa, imrenmeye engeldir. Mutluluk da haset etmeyip, hayranlık duymanın imkânıdır. Ve mutluluğa gelince; ona, ancak haset etmeyip, sahip olunanlarla yetinme hali yani Allah’a tevekkül ile ulaşılır.
Kur’an, bireyi hem kendisine, hem de çevresine zarar veren, insanların tevhid inancını seçmelerine engel teşkil eden olumsuz karakterlerden sakındırır. Haset duygusu bunlardan birisidir. Haset, ilk bakışta ahlaka dair bir kavram olarak öne çıksa da, Kur’an’da genellikle bir inanç sorunu olarak değerlendirilir. Ve hepsinden önemlisi Kur’an, haset gibi olumsuz karakterleri eğitirken, insanın Allah ile olan ilişkisini temel alır.
Kur’an’da haset kavramı değişik formlarda kullanılmış, haset etme merkezinde gelişen çokça olaydan bahsedilmiştir. Haset kavramı, kullanıldığı yerlerde farklı psikolojik dünyaları resmeder. Kur’an’da hasetle ilgili bahsedilen olaylar, sebep ve sosyal sonuçları açısından son derece dikkat çekici olup Allah’ın hoşnut olmadığı tutumlardan biri olarak anlatılır ve insanlar sakındırılır.
Kur’an’da hasedin Allah’a isyan sebebi olarak anlatıldığı yerler vardır. Buralarda haset (haşa), Allah’ın iradesini sorgulamak, Allah’ın adaletinden tereddüt etmek, Allah’ın takdirine rıza göstermemek şeklinde geçer. Bir anlamda bu, Allah’ın kulları arasında yaptığı taksime razı olmayıp isyan ile başkaldırmadır.
Kur’an’da, Cenabı Hakk’a karşı ilk isyanın hasetlik yüzünden vuku bulduğu bildirilmektedir. Bu, son derece önemli bir tespittir. Şeytanın Âdem (a.s)’e yönelik tavrı aslında haset illetini izaha yeter bir vakıadır. Allah’a isyanın hasetle başlaması bu yönüyle oldukça manidardır.
Kur’an’da Hz. Âdem’in iki oğlu arasında geçen ibretlik durum da haset üzerinden anlatılmıştır. Burada da haset, ibadetlerin takva üzere yapılmasına engel bir günah olarak tanıtılır. Kabil’in Habil’e olan hasedi birçok yönüyle ders alınacak içeriğe sahiptir.
Kur’an’da, hasede dair bir diğer ibretlik ders, Yusuf kıssası ile verilmiştir. Yusuf (a.s)’a kardeşlerinin reva gördüğü zulüm ve iftira, haset duygusuyla gerçekleşmiştir. Yusuf kıssasında, başkasının kendilerinden daha çok sevildiği gibi, oldukça masum gibi gözüken bir duygunun muhteris bir zeminde hangi sonuçlara vardığı anlatılmıştır.
Kur’an’da haset, bile bile inkarın ve hakkı örtüp batıl ile bulamanın en önemli sebeplerinden biri olarak da anlatılır. Küfrü imana tercih etme sebebi olarak haset, tevhid mücadelesi boyunca zikre konu olmuştur. Yahudilerin tavrı bu anlamda verilebilecek en açık örnektir.
Hasetçiye hasedinden ötürü dönen çok ibretli sonuçlar vardır. Hasut, dengeli düşünemediği için çoğu kez doğru karar veremez. Hasut mutsuzdur; bu mutsuzluğunu mahsûdun mutsuzluğuyla dindirir. Kıskanan dışlanır. Adeta bu netice, ilahi takdire karşı çıkmanın daha yaşarken ödenen bedelidir.
Hasedin sebep ve sonuçları doğru okunursa hasetten kurtulmamın imkanı da elde edilmiş olur. Bu açıdan önce hastalığın teşhisi ve ardından tedavi yolları düşünülmelidir. Burada hasetçiye konuya dair farkındalığınartırılması oldukça önemlidir.
Hasetten korunmanın yolu, güç ve kuvvetin yalnız Allah’a ait olduğunu bilmek; Allah dilemedikçe hiçbir kötülüğün zararının etki etmeyeceğine öncelikle inanmaktır.
Haset duygusundan kurtulmamın imkânı, aklın ve dinin emirlerini dikkate alarak doğru bir muhakeme üzere olmak; ilmî ve amelî açıdan hasedin farkında olmak; dengeli tutum içine girmektir.
Kibir, gurur, gıybet, hırs, tecessüs gibi kalbî hastalıklardan uzak durmak hem sebep, hem de sonuç itibariyle hasetten korunmanın imkânıdır. “İçinizi öyle yapın ki, dışınıza utanacağınız bir şey olmasın” uyarısına kulak vermek, genel çarenin farklı bir izahıdır.
Hayatı bu dünya hayatından ibaret görmek; haz merkezci bakış, haset duygusunu tahrik eder. Dünya hayatının geçiciliği ve asıl hayatın ahiret yurdu olduğu, mükâfat ve cezalandırmanın da orada olacağı inancı ise başkalarına haset hırsını bertaraf eder.
İtminan ve kanaat duygusu haset hastalığının değişmez reçetesidir. Kişi, kendisiyle, çevresiyle, dahası Rabbiyle barışık olursa haset etmez; imrenir, gıpta eder. Bunun imkânı, aklın ve dinin emirlerini dikkate almak; doğru bir muhakeme ile Allah’ın takdirine razı olmaktır.
Tevekkül, hem hasedin, hem de birçok kalbî hastalığın bulunmaz ilacıdır. Tevekkül etmek, atalet ve rehavetle beklemekten öte bir teslimiyettir. Tevekkül, Allah’a sarsılmaz bir güvenle dayanıp bağlanmak; O’nu vekil olarak zorunlu ve yeterli görmektir.
Haset ve hasetçiye dair olan değerlendirmeler kadar, hasede maruz kalanın durumu da önemlidir. Burada en önemli tedbir, kişinin Allah’a sığınmasıdır. Bu, hem tevhit akidesinin gereği ve hem de kişinin kendisini güvende hissedip, psikolojik olarak bu duygunun etkisinde kalmamasının tedbiridir. Yoktan var edenin, bütün mülkün sahibi olunan ve dilediğine dilediği nimeti verenin Allah olduğu unutulmamalıdır. Her bir musibette olduğu gibi, haset musibetinde de çekilen eziyetlerin bir nevi imtihan olduğu unutulmamalı, Allah’a sığınıp O’ndan yardım dilenmelidir.
Haset edene misliyle karşılık vermekten sakınılmalı, onu tahrik edecek tutum ve davranışlardan uzak durulmalıdır.
Haset, bireysel ve toplumsal sonuçları itibarıyla vahim neticeleri olan bir illettir. Hasedin ihtilafı doğurduğu, ihtilafın fırkalaşmayı ve fırkalaşmanın dahi dinde ayrılığa düşmenin temel sebebi olduğu unutulmamalıdır. Kişilik zafiyeti olarak başlayıp zamanla kimliğe sirayet etme istidadı gösteren haset, akidevî boyutu olan bir düşünce bozukluğudur. Her tonundan sakınılması gereken haset, inançta tevhidi, ümmette vahdeti engelleyen bir illettir.
“Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir!” (Âl-i İmran, 3/173).