Orta Asya’da yaşayan Türk toplulukları Batıya doğru göçe başladıklarında, Hazar Denizi’nin Kuzeyinden Avrupa’ya, Güneyinden ise İran üzerinden Anadolu’ya ve Suriye’ye göçe başladılar. Bu göç Osman Turan’ın deyimi ile bir milletin evi, hayvanları her şeyi ile aynı anda göçü idi. Bir millet top yekûn yer değiştiriyordu. Hazar’ın Kuzeyinden gidenler Avrupa ortasına kadar gittiler. Bunlar putperest Peçenekler, Kumanlar, Avarlar, Uz toplulukları olan Türklerdi. Bu Batı Avrupa’ya göç edenler gittikleri yerlerdeki kavimleri daha da Batıya sürerek yerlerinden oynattılar. Avrupa’nın bu gün ki milletler topluluğunun oluşması bu kavimlerin yer değiştirmesiydi. Bir tür putperest Türklerin Batıya dalga dalga gelmeleri idi. Bu Kuzeye giden Türk kavimlerin emmi çocukları ise Güneyden İslam ile tanışıp Müslüman oluyorlardı. İran’da, Anadolu’da, Suriye’de devletler kuruyorlardı. Kısa sürede İslam dünyasının yegâne temsil gücü Türklerin eline geçiyordu. Öyle ki Bir zamanların kudretli Abbasi halifesi, sadece dini otorite olarak hükümdarların meşruiyetini onaylayan dini bir makamdan öte geçemiyordu.
HAÇLILAR ZAMANINDA İSLAM DÜNYASI
Haçlı seferlerinde Batıya karşı savaşan başat güç Türkler olmuştur. Gerek askeri güç olarak, gerekse siyasi güç olarak Türkler ön planda olmuşlardır..
Şii Fatımiler Sünni dünyaya karşı haçlılarla ittifak yapmaktan hiç çekinmemiştir. Şii İsmailliye kolu tarikatı olan Hasan Sabbah ve müritleri haçlı savaşları sırasında, haçlılara karşı mücadele veren, önde gelen komutanlara suikast düzenleyerek Haçlılara yardımcı olmuştur. İstisna durum şudur: Fatımi halifesi el-Hâkim’in Doğuda ki Hıristiyanlara yaptığı katliamdır. Bu katliam haçlılar nazarında Hıristiyanları katleden bir propaganda olarak kullanılmıştır.
Diğer yandan haçlı seferleri sırasında, İslam dünyası birçok emirin, birer şehre eğemen olduğu, bu emirlerin bir birleri ile siyasi mücadele içerisinde oldukları görülmektedir. Şam, Halep, Musul, Antakya, Kudüs, vs. şehirleri yöneten emirler siyasi iktidarlarının devamı için rekabet halindeydiler. Büyük Selçuklu Devleti iktidar mücadelesi içerisinde, Haçlılara karşı en ufak bir tepkisel davranış sergileyemiyordu. Bu emirler ihanet içersinde Haçlılarla ittifak yapmaktan geri durmuyorlardı. Anadolu Selçukluları ise Anadolu’da siyasi rekabet içerisinde hem Bizans ile hem de diğer Anadolu beylikleri ile mücadele içerisinde devam ediyorlardı. Haçlı seferlerinin ağır şartları içerisinde Müslüman dünyası birlik içinde olamıyordu. Bu durumdan yararlanan Haçlılar kısa sürede birçok İslam beldelerini ele geçirip, akla hayale gelmeyecek katliamlar yapıyordu.
HAÇLI SAVAŞLARI SIRASINDA HRİSTİYAN DÜNYASI
Batı Avrupa felaketlerle dolu asırlar geçirmişti. Doğudan gelen barbar istilaları Avrupa’da nüfusun yer değiştirmesine sebep olmuştu. Hunların Kuzeyden Avrupa’ya girişleri ile bu gün ki Avrupa’nın şekillenmesine sebep olan milletler oluşmaya başlamıştı. Germen-Latin milletlerinin bütününde kültür ve ekonomi seviyesi alt seviyelerdeydi. Avrupa’nın birçok yerinde Haçlı savaşları öncesi putperest kavimler mevcuttu. Türk kökenli Kıpçak, Kuman, Avar toplulukları Hazar Denizi’nin Kuzeyinden Avrupa topraklarına giriyorlardı. Bu Türk toplulukları putperestlikte direniyorlardı. Bir müddet sonra bu putperest Türk kavimler Hıristiyanlığın içerisinde eriyip gideceklerdi. Hazarın Güzeyinden göçen Türkler ise İran yaylarından itibaren İslam ile tanışıp kısa süre içersinde Müslüman olup, zayıflayan İslam dünyasının başat aktörleri olacaklardı. Haçlıların karşısına dikilip yegâne Batı karşıtı güç olacaklardı. Batı Avrupa’nın Doğu ucunda yer alan Bizans ise İslam Dünyası karşısında Türklerle ilk tanışan ve adeta Haçlı savaşlarının ilk öncüleri olmuşlardı. Bu uzun örgülü saçları ile at sırtından inmeyen Müslüman Türkler İznik’i başkent yapacak kadar güçlenmişlerdi. Hıristiyan Bizans’ın toprakları olan Anadolu Türklere vatan oluyordu. 1071 yılında öyle bir darbe yemişlerdi ki bunun etkileri tüm Avrupa’da derin etkiler yaratıyordu. Bizans’ın taht mücadeleleri de bu duruma yardım ediyordu. Latin Batı ile Doğu Bizans aslında mezhebi ayrılıktan dolayı birbirlerini sevmiyorlardı. Ama bu sefer durum çok ciddiydi. Bizans, Roma Kilisesinden imdat çığlıklarını duyacak bir Haçlı yardımını acil istemekteydi. Bizans aslınsa iki yönden zor durumda kalmıştı. Bizans Devleti Kuzey yönünden putperest Türkler, Doğu yönünden ise Müslüman Türkler tarafından tehdit ediliyordu. Haçlı seferleri sırasında Batı Avrupa’da halk cahil, katiller, namussuzlar, hırsızlar elinde ilkel bir hayat sürüyordu. Açlık hat safhada, toprak ağalarının ve derebeylerin baskıları halk üzerinde etkili oluyordu. Böyle buhranlı bir dönemde Müslümanlar Avrupa’nın güneyinde Sicilya’yı ve İber yarımadasını ele geçirip yüksek medeniyeti ile Batıya üstünlük kuruyordu. Batılılar ilk defa Müslümanlarla karşılaşıyorlar ve şaşkınlık geçiriyorlardı. Batıda Endülüs, güneyden Sicilya üzerinden, doğudan ise Bizans yönünden kuşatılmışlık yaşayan Batı Avrupa tam bir buhran dönemi yaşamaktaydı. Papalık ise küçük bir toprak parçası üzerinde hâkimiyet kurmuş Krallar üzerinde tam hâkimiyet kuramamıştı. Böyle bir dönemde papalık ön plana çıkarak kendi alanını ve etkisini artırmak için faaliyete geçti. İlk önce kendine bağlı krallıklar arasında ki sorunu çözerek İber yarım adasında ilk haçlı seferlerini başlattı. Papalığın bu çabası meyvesini verdi. İber yarımadasında ve Sicilya’da ki Müslümanlardan geri alınan topraklar papalığın kutsal topraklarına katıldı. Papalık topraklarını daha da genişletmek istiyordu. Gözünü Bizans’a dikmişti. Bizans’ın bu zor durumundan yararlanma vaktiydi.
Papalık kutsal bir savaş başlatabilmek için Batı Avrupa’yı bir çatı altında birleştirmek istiyordu. Kilisede şu düşünce oluştu. Dünyevi iktidarlar anlaşamıyorlar. Bu durumda iktidar boşluğu oluşuyordu. Savaşlara karar vermek kilisenin hakkı hatta görevi olmalıydı. Bu çatışmalar ortadan kaldırılır iman için savaşa dönüşebilirdi. O zaman kutsal savaşa katılmanın savaşçı için kurtuluşa ermenin bir yolu papalık tarafından resmileştirilmeliydi. Batıda papalığın öncülüğünde ve himayesinde kutsal savaş fikri ve propagandası geliştirilmeye başlandı. Papalık, İslam’a karşı saldırgan bir savaşı kutsuyordu. Aslında papalık dünyevi bir egemenlik oluşturuyordu. Kâfirlerden alınacak topraklar kutsanacaktı. Bu yüzden Roma ve Bizans Müslüman tehdidine karşı Batı ve Doğu Hrıstiyanlarıyla işbirliği yapmalıydılar.
Haçlı savaşları öncesi Batılı Hıristiyanlar Doğu’daki Müslümanları tanımıyorlardı.
Haçlı seferleri öncesi Batı Avrupa’da ki Hıristiyan halk, Müslüman Doğu’dan habersizdi. Aslında onlar Hıristiyan Doğu’dan da habersizdiler. Batı Hıristiyan dünyası sadece Endülüs’te, yan, İspanya’da bulunan Müslümanlardan haberdardı. Bu bilgilere de elit tabaka ile Kilise sahipti, Hıristiyan halklar ise her şeyden habersizdi. Hıristiyan halkların çoğunluğu, İncil okumasını da bilmiyordu. Onlara göre Pazar günleri Papazların ayinde okudukları İncil parçaları yeterliydi. Haçlı seferleri öncesi Batı Avrupa’da ki Hıristiyan halk, Müslüman Doğu’dan habersizdi. Aslında onlar Hıristiyan Doğu’dan da habersizdiler. Batı Hıristiyan dünyası sadece Endülüs’te, yan, İspanya’da bulunan Müslümanlardan haberdardı. Bu bilgilere de elit tabaka ile Kilise sahipti, Hıristiyan halklar ise her şeyden habersizdi. Hıristiyan halkların çoğunluğu, İncil okumasını da bilmiyordu. Onlara göre Pazar günleri Papazların ayinde okudukları İncil parçaları yeterliydi.
HIRİSTİYAN HACILAR OLGUSU
İsa’nın vefatının 1000. yılından sonra Kudüs’e seferler arttı. “İlk Hıristiyan hacıları, alt tabakadan, sonra orta sınıfın insanlarından oldu; ardından, en güçlüler, Krallar, kontlar, baronlar, yüksek rütbeli papazlar geldi; son olarak… Pek çok kadın; en yoksullarla en soyluklar yan yanaydı… Çoğunun arzusu ülkelerine dönmeden ölmekti. Aslında Batı Avrupa’dan Kudüs’e hacı seferleri 8.yy kadar uzanmaktadır. İmkânı yeten zenginler bu yüzyıldan itibaren İngiltere, Fransa, İtalya vb. Avrupa ülkelerinden hacı olmak için geliyorlardı. Bu hacıların sayısı çok değildi. O günün şartları elverişli değildi.
HAÇLI RUHUNUN OLUŞMASI
“HAÇ! Kan! İsa’nın Mezarı”
Haçlı seferleri Hz. İsa’nın türbesini kurtarmaya yönelik bir hareket değildi. Koyu bir Hıristiyan olan Papa II. Urban, kilisede çok iyi bir Hıristiyan din eğitimi almış, o zamanlar İspanya’da hüküm sürmekte olan Müslümanlara karşı bir kinle beslemişti. Batı Avrupa’yı baştan aşağı dolaşan bu Fransız’ın bir “Haçlı Seferi” düzenleyeceğini ummamışlardı. Hatta bu hareket birçok Hıristiyan tarafından sürpriz bir hareket olarak karşılanmıştı. Papa Urba in’in esas hedefi Papalığın konumunu güçlendirmekti. Yani hedefi dini olmaktan ziyade siyasiydi. Onun bu hareketini Fransa’da başlatması tesadüfî değildi. İşte bu Urba in’in ilk denemesi elbiselerine haç işareti takmamış olsalar bile Endülüs’e ve Sicilya’ya karşı karşı yapmıştı. Selçukluların Batıya doğru ilerleyişi Bizans’ı endişelendirmişti. Bunun üzerine Bizans Katolik olan papa’dan yardım istedi. Bunu fırsat bilen Papa urban İslam’a karşı kinin gerçekleştirme fırsatı buldu. Eşek üzerinde neredeyse tüm Avrupa’yı dolaşan, yüzlerce propangandisti ile faaliyete başlayan Urban, Avrupa’da sadece terörle geçinen Şövalyeleri, işsiz çapulcuları, topraksız çiftçileri, tecavüzcüleri, katilleri Batı Avrupa’dan doğuya sürerek, Avrupa’nın bağırsaklarını İslam topraklarına boşaltacaktı. Gerçektende Avrupa’da aç kalmış insanlar, geçimlerini zorlaşmış köylüler, ,işsizler aileleriyle birlikte Birinci Haçlı seferine iştirake edecekleri. Papa urba in’in çevresi demagog papazlar tarafından örülmüştü. Bu papaz kalabalığı Hıristiyan cahil sürüsüne Matta İncil’i(16:24) “Sonra İsa, öğrencilerine şunları söyledi: “Ardımdan gelmek isteyen kendini inkâr etsin, çarmıhını yüklenip beni izlesin. Canını kurtarmak isteyen onu yitirecek, canını benim uğruma yitiren ise onu kurtaracaktır.” Bu çağrı Hıristiyanları çılgına çeviriyor hep bir ağızdan, “ tanrı bunu istiyor!” diye çığlıklar atıyorlardı. Bu çağrıya icabet edip yemin edenler, artık asla bu yeminlerinden dönmeyeceklerdi Şayet pişman olup dönselerdi, kilise tarafından aforoz edileceklerdi.
Bu durumda papa siyasi lider oluyordu. Bu Batı Avrupa tarihi için dönüm noktası idi. Artık papalık Krallara karşı olan bağımlığından kurtularak adeta bağımsız devlet oluyordu. Yüz binlerce ordusu olan papa hangi karala boyun eğebilirdi. Evet, papa artık bütün batı Avrupa’nın kudretli hâkimiydi. Papa artık Avrupa’nın çeşitli dağılmış şövalyelere çağrıda bulunarak onları kendi etrafına topladı: Ateşli konuşmalar yapıyor, Hıristiyanları galeyana getiriyor, sapkın Muhammedilerin elinde esir olan dindaşlarını, sapkınların elinde olan Kudüs’ü kurtarmanın zamanı geldi diyordu. Bu savaşa mezhebi ne olursa olsun bütün Hıristiyanlar çağrılıyordu. Üstelik hiçbir gerçekliği olmayan iftiralar uydurarak, Müslümanların kiliseleri yıktıkları söylüyordu.
AVRUPADA İSLAM VE PEYGAMBER ALGISI
-Avrupa”da yaygın olan bir kehanete göre Bizans”ı sünnetli bir kavim yıkacak.
-ilkel Araplara alim gibi görünen.
-Hırsından yanan biri, patronuyla evlendi.
-Melek Cebrail olduğu iddiasıyla altın ağzını gösteren akbaba kılığında şeytan ona göründü.
-Arapları gökyüzünde ki cisimsiz tek bir tanrıya inandırdı.
-İnsanlara inandırıcı olmak için kırmızı inek, örümcek, çavuşkuşu, kurbağa, Yusuf, Zekeriya, Hz. Meryem üzerene hikâyeler yazdı.
-Yakını Zeyd’in karısını aldı. Peygamberin günah işlemesini önlemek için Zeyd onu ona verdi. Sonra öldü. Üçüncü gün yeniden dirileceğini haber verdi.
Onun cesedini gözlemlediler. Fakat dirilmedi. Üçüncü gün sonunda köpekler onun cesedini yiyor. Bunun yüzünden bütün köpekler öldürülüyor.
HAÇLI SEFERİNE KATILANLARIN MANEVİYATLARI NASILDI ?
-İsa”nın çektiği sıkıntıları hatırlıyorlar.
-Günahlarının bağışlanacağına inanıyorlar.
Hastalıklardan arınacaklarına inandırılmışlardı.İsa’nın çile çektiği yerler Hıristiyan olamayan barbarlar tarafından yönetiliyor.
Haçlı seferlerine katılacak askerlere, yağmalama, gasp, cinayet vs her şey serbestti.
Kilise ise, Müslümanlarla savaşmak için Kudüs’e giden her haçlıya” bütün günahlarının” af edileceği garantisi veriyordu. Fakat bunun yanına da sırtına haç diktirdikten sonra haçlı ordusuna katılmayan olursa, bunlara dinden çıkmış muamelesi görerek aforoz edeceğini bildiriyordu. Haçlı ordusunu toplamak üzere yüzlerce papaz görevlendirildi, Avrupa’nın çeşitli yörelerine gönderildi. Kudüs’ü Müslümanlardan alma karşılığında kendilerine cennet vaat edilen binlerce Hıristiyan toplanıp, Kilise’nin imkânlarıyla silahlarla donatıldılar.
HAÇLILAR VE YAHUDİLER
Zira düzenli haçlı ordularının önemli liderlerinden biri ve gelecekteki Kudüs Krallığı’nın ilk hükümdarı olacak olan Godefroi de Bouillon da Yahudi karşıtı davranışlarda bulunmuş ve o, ancak “Musevilerin kanını akıtarak İsa’nın çarmıha gerilmesinin öcünü aldıktan ve Avrupa’da Yahudi adını taşıyanların kökünü tamamen kazıdıktan” sonra yoluna devam edeceğine dair yemin etmişti.
Hıristiyanlar ve Yahudiler arasında geçmişten gelen bir husumetin hâlâ canlı tutulmasıydı. Söz konusu düşmanlığın temeli Hz. İsa’nın mahkûm edilerek çarmıha gerilmesinde Yahudilerin sorumlu olduğuna dair Hı- ristiyanlar arasındaki yaygın bir kanaate dayanıyordu23. Öte yandan, Yeni Ahit’teki (İncil) birkaç pasajda Yahudi liderlerine atfen “yılanlar” ve “engerekler soyu” diye tanımlamaların kullanılmış olması bizzat İsa Peygamber’in onlarla ilgili hoşnutsuzluğunu ifade etmekteydi . Bununla birlikte Yahudilere yönelik asıl düşmanlık, onların Hıristiyanların aleyhine entrika düzenlemekle suçlandığı ve bu yüzden bütün Musevilerin köle ilan edilerek mallarına el konulmasının kararlaştırıldığı Kasım 694’teki Toledo Konsili’nde açıkça dile getirilmişti. Yine VII. yüzyılda İspanya’nın büyük bir bölümü Müslümanlar tarafından fethedilirken buradaki Hıristiyanlar, Yahudilerin Arap fatihlerine yardım ettiklerini ve onları hoş karşıladıklarını ileri sürmüşlerdi26. Bütün bu nedenlerden ötürü burada, evlerinin hemen yakınında ikamet eden Hz. İsa’nın hasımları dururken, binlerce mil ötedeki düşmanları imha etmek maksadıyla o kadar yol gitmenin Hıristiyanlar için elbette bir anlamı olamazdı. Eğer haçlılar kutsal bir dava için mücadele edeceklerse öncelikli olarak Hz. İsa’nın intikamını almak zorundaydılar. Onlara göre, bu aynı zamanda bizzat Hz. İsa’nın vasiyeti olmalıydı.
HAÇLI SEFERLERİ SIRASINDA TİCARET
Haçlı seferleri sırasında dünya ticareti, Çin, Hindistan gibi uzak doğu ülkelerinden gelen ürünlerin İslam topraklarından geçmek zorundaydı. Bu ürünlerin Avrupa’ya ulaşması için Müslüman limanlarına uğraması gerekiyordu. Bunun içinde iki önemli Ticaret merkezi Müslümanların elindeydi. Bunlardan birincisi, uzak doğudan gelen ürünler, Aden Körfezi’nden geçerek başkent Bağdat’ a ulaşan yoldu. Bağdat’tan gelen ürünler burada el değiştirdikten sonra doğu Akdeniz limanlarından Venedik gemileri ile Avrupa’ya ulaşıyordu. Bu ticaret yolu Sünni Abbasi kontrolünde olan bir güzergâhtı. Diğer bir ticaret yolu da Şii Fatımilerin kontrolünde olan Kızıldeniz yolu ile Kahire, İskenderiye gibi limanlardı.
Diğer bir ticaret güzergâhı ise, Kuzeyden Karadeniz limanlarını kontrol eden Bizans ticaret yoluydu. Uzak doğudan gelen ürünler, Bizans limanlarından başkent İstanbul’a, oradan Venedik gemileri ile Avrupa’ya ulaşıyordu. Bu güzergâhtan gecen mallar batıya kolaylıkla giderken, Kuzeyden ve Doğudan sıkışan Bizans’ın ticareti durma noktasına gelmişti. Bu da Batı için önemli bir etken olarak Bizans’a yardım etmek için itici etken oluyordu. Batı Avrupa’nın elinde demir, kereste ve zift gibi önemli madenler vardı. Müslümanların elinde olan şap Batı Avrupa’da yoktu. Özellikle boyacılıkta çözücü olarak kullanılan şap doğuda vardı. Haçlı seferleri sırasında ticaretin önemli bir kısmı Yahudi tüccarlar tarafından yapılıyordu.
HAÇLI SEFERLERİ SIRASINDA ASKERİ TEKNİKLER
Genel olarak doğulu ve batılıların savaş yöntemi süvari üstünlüğü şekkindeydi.
Batıda süvari zırhlı ve ağır iken doğuda hafifti. Ortaçağda eyer, gem ve üzengi icat edilmiş buda batılılara bir üstünlük sağlamıştı. Bu icatlar batıda pahalı silah imalı, hayvan besiciliği, süvari gelişimine katkı sağladı. Doğuda ise iklim ve coğrafi şartlar ağır silahları taşımayı zorlaştırıyordu. Doğuda hafif, hareketli, kaçışa ve ani dönüşe yetenekli süvariler oluşmuştu. Doğulular hafif mızrak, batılılar sağlam ve ağır mızraklar kullanıyorlardı. Doğunun en üstün olduğu alan ise okçuluk alanıydı. Okçuluğu at üstünde çok daha iyi seviyeye getirenler kesinlikle Türklerdir. At üzerinde hafif manevra yapabilen aniden kaçıp ok atabilen, yükseğe ok yağmuru yapabilen Türklerdi. Okçuluk Türklere hep zafer getirmiştir. Haçlıların kılıçları demirden yapılıyordu. Batılıların kılıcı uzun, sağlam, nokta vuruşu yapabilen ağır silah iken, doğuluların kavisli, hafif kılıçtı. Batılıların ağır zırhlı şövalye birlikleri bir birine yakın duruyorlar ve bir kale gibi set oluyordu. Ama Türklerin ani kaçış planları sayesinde savaşı kazandım sanan haçlılar savaş alanında ganimet için dağıldıklarında ani baskınlarla büyük kayıplar veriyorlardı. Haclıların Anadolu’dan geçerken zayiat vermelerinin sebebi de açlık susuzluk yol bilmemeleri dar geçitlerde pusuya düşmeleriydi.