Adamın biri hayvanat bahçesini gezmeye gitti. Fillerin olduğu bölüme geldiğinde ilginç bir manzara ile karşılaştı: Fillerin hiçbiri ne kafesteydi ve ne de onları sabit bir yere bağlayan zincirleri vardı.
Zincirsiz oldukları halde, onları o dar alandan kaçmaktan alıkoyan tek bir şey vardı; ilginç ama dikkat; o güçlü filleri kaçmaktan alıkoyan tek bağ filin bacaklarından birine bağlı hiç de güçlü olmayan bir “ip” parçasıydı.
Adam fillere bakarken, fillerin neden güçlerini sadece ipi kırmak ve kamptan kaçmak için kullanmadıkları konusunda tamamen kafası karışmıştı. Oysa filler bunu kolayca yapabilirlerdi ama onların bunu hiç denemediklerini gördü.
Meraklı misafirimiz bu sorunun cevabını öğrenmek için oradaki bir fil eğitmenine, fillerin neden orada öylece durduklarını ve neden hiç kaçmaya çalışmadıklarını sordu.
Fil eğitmeni şöyle cevap verdi:
“Onlar çok küçükken ve çok daha küçükken onları bağlamak için aynı boyda ve aynı güçte ip kullanırız. O ip o yaşta onları tutmak için yeterlidir. Büyüdükçe, ayrılamayacaklarına inanmaya şartlanırlar. Bu şartlanmanın sonucu olarak aynı ipin kendilerini hâlâ tutabileceğine inanıyorlar, bu yüzden asla kurtulmaya çalışmıyorlar.”
Fillerin bahçeden kaçmamalarının tek nedeni, zamanla bunun mümkün olmadığı inancını benimsemeleriydi.
Başarmak istediğimiz her şey mümkündür.
Kim ne söylerse söylesin, kimler sizi engellemeye çalışırsa çalışsın her zaman başarmak istediğimiz şeyin mümkün olduğu inancı ile yaşamalıyız. Başkalarının olumsuz düşüncelerinden etkilenmeden yalnız Allah’a güvenerek başarmak istediğimiz şeyin mümkün olduğu inancıyla yola devam etmeliyiz. Zafer yalnızca inananlarındır. O yüzden bizlere başkalarının yüklediği olumsuzluklardan kurtulmalıyız. Eğer bu dünya bizlerin gerçek gayesi değilse, yalnızca Allah’ın ipine sımsıkı tutunduğumuzu iddia ediyorsak bu ince ipler bizleri köleleştiremez. Gerçekten inanmak, sapasağlam zincirleri bile paramparça edebilir. Unutmayalım ki Amerika ve müttefikleri tüm Müslüman ülkeleri filin ayağını bağladığı bu incecik iple kontrol etmekte, yönetmeye çalışmaktadır.
Allah bizlerin tek Rabb’idir, O bizim tek idarecimiz, tek yöneticimiz, tek Kralımızdır. Nasıl yaşayacağımıza, nasıl yönetileceğimize tek karar verendir. Kendimizi Rabbimize teslim edersek, O’nun emir ve yasaklarına uyarsak, kimse bizlerin ayaklarına ip bağlayamaz. Şuanda görüyoruz ki Allah’ı Rabb edindiğini söyleyenler batının öğretileri ile hayat yaşamakta bir iğrençlik görmüyorlar. Onların yasalarını kendilerine yol gösterici görebiliyorlar. Bir şeyleri başarmanın tek yolu yalnızca Kur’an’ın yol gösterici olduğunu benimsemektir. Bu yolun da öğreticisi Muhammed (s)’dır. O bizim tek önderimizdir.
Donald Tramp bizim aziz dostumuz değildir. Bize yol gösterici de olamaz. Kâfirlerden dost olmaz. Bu bizim inancımız/akidemizdir. Ancak müminler kardeştirler. Bizim dostlarımız namaz kılan, rükû eden müminlerdir. Gazze’deki Müslümanlar bizim dostlarımızdır/kardeşlerimizdir. Hem onları katledenler hem de bu zulme uğrayanlar nasıl olur da aynı anda dostlarımız, kardeşlerimiz olur. Emr olunduğumuz gibi dosdoğru olmalıyız. Bir o yana bir bu yana yar olmaya çalışmamalıyız. Durduğumuz yer önemlidir. Ne kadar kendimizi haklı hissediyorsak da yanlış yerde duruyorsak bu bizim diğer amellerimizi de etkisiz kılar.
Hiçbir Müslüman şartlar ne kadar olumsuz olursa olsun üzülmemeli/gevşememeli, bizler gerçekten inananlarız ve üstün olan da bizleriz. Bu dava kıyamete kadar bu ahdini sürdüren Müslümanlarca sürdürülecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Müminler Allah’ın ipine sımsıkı sarıldıkları sürece kimse onların ayaklarına ipler bağlayamaz. Onlara korku salamaz. Kendilerinin güçlü olduğuna ikna edemezler.
Yapmamız gereken şey sadece Yüce Allah’a güvenmek bu inançla yol alabilmektir. Bir avuç Filistinli kardeşimize bütün bir kâfir dünya diz çöktürememişlerdir. Allah inşallah onların şahadetlerini/şahitliklerini kabul etsin.
İnanmak emin olmaktır yani bilmektir. En çok bildiğimiz şeylerin en çok öğrenmemiz gereken şeyler olduğunu unutmayalım. Bir Müslümanın kendine karşı en büyük ödevi hakikati kabullenip peşinden gitmektir. Ayaklarımızdaki kültürel yabancılaşmalara izin vermememizdir. Beyinlerimizden batılılara karşı duyduğumuz korkuları silmektir. Şu günlerde bunu hayatları pahasına sürdüren mücahitleri görüyoruz. Bunlar bizler için güzel ve örnek alınası şeyler olmalı.
Bu günlerde yol azıkları alırken şuna dikkat edebiliriz.
Kendimizi arama bulma dönemlerimizde belki sizlere yol gösterecek kimselerle karşılaşmışsınızdır. Artık bu kimselerden aldığımız desteği azaltıp kendimizi bulma zamanı gelmiştir. Kendimizi yansıttığımız an sizlere önderlik edenler de size geri dönecektir. Gerçeği öğrenmek yetmiyor. O yüzden öğrendiğimiz gerçeklere inanmamız lazım ki inanmadan gerçekler öğrenilemez bunu unutmayalım.
İnşallah bizleri kuşatan zindanlarımızdan bir an önce kurtuluruz. İçimize kendi benimize başka yabancı düşüncelerin girmesine izin vermez, ayaklarımızı güçsüzlük ipleri ile bağlatmayız. Bütün bir dünyaya meydan okuyacak inancımızı söyleyecek güce sahibiz. Kimsenin bundan şüphesi olmasın. İslam tüm bir insanlık için tek kurtuluş yoludur. Bunu inanıyor, iman ediyor, gerçekten inanıyoruz. Çünkü Allah bizlerin tek koruyucusudur.
Selam ve dua ile…
Hikmet Ertürk / İktibas Dergisi Şubat Sayısı