Fitne, Allahtan başka kimsenin söndürmeye güç yetiremeyeceği bir ateştir. Hem de bu öyle bir ateştir ki gözleri olup, onunla görmeyen, kulakları olup onunla işitmeyen, kalpleri olup onunla akletmeyen kalbi mühürlü insanları da bir gün içine alır ve yakar.
Fitne ateşini yakmak Allah’tan korkmayan, münafık elebaşıların işidir. Fitne olaylarında ortalığı yakan, yıkan, deviren, vuran kıran failler tetiğe basan tetikçilerdir. Asıl failler, azmettirenler, fitneyi planlayanlar ve azmettirenlerdir, onları iyi teşhis edilmezse fitne ateşi söndürülemez.
Suriyelilere olan kin, öfke ve düşmanlık yıllardır belirli nifak şebekeleri tarafından ‘itina ile’ biriktirilmiştir. Sanırsınız ki bu ülkenin bütün nimetlerini hortumlayanlar, karınlarını ancak doyuran Suriyelilerdir. Türkiye’de halkın büyük kesimi Suriye’den gelen Müslümanları kardeş bildiler, onları aç ve açıkta bırakmadılar. Her şeylerini paylaştılar. Bu, İslam’ın kardeşlik ilkesinin bir dışavurumuydu. Fakat bilhassa günümüzde Türkiye gibi bir ülkede hiçbir olay uluslararası çakalların yürüttüğü dünya siyaset oyunundan bağımsız cereyan etmemektedir. Kayseri’de Suriyelilere yönelik tutuşturulan fitne ateşinin İsrail öncülüğünde Gazze Müslümanlarına karşı girişilen toplu imha savaşından bağımsız olarak, birkaç gencin saldırısı ile başladığı söylenemez. Cumhurbaşkanının Suriye Devlet Başkanı Esed’le görüşülmesi gerektiği yönündeki beyanatından iki gün sonra Kayseri’de Suriyelilere yönelik saldırılar başlamıştır. Kayseri’deki olaylar Türkiye’nin Kuzey Irak’ta ve Kuzey Suriye’de yeni bir terör devleti kurulmasına izin vermeyeceğini belli eden siyasetine karşı verilmiş bir cevap olamaz mı?
Kayseri’de Suriyelilere yönelik başlatılan saldırıları yorumlarken “ama Suriyeliler de…” diye başlayan cümleler kurmak, oynanan şeytani oyunu küresel siyaset tablosunda, bulunması gereken yere koyamamakla ilgilidir. Suriyeliler bulundukları mahalle ve sokakta komşularının canını sıkan işler yapmış olabilirler. Bu işleri Suriyelilerin ev, dükkân ve arabalarına saldıran insanlar da işlemektedirler.
Küresel eşkıya düzeni, dün Bosna’da Boşnakların değil, Sırpların yanında yer almayı gerektiriyordu. Bugün de Gazze’de oluk oluk kanı akıtılan Müslümanların yanında değil, katil İsrail’in yanında yer almayı, terör örgütlerinin üzerine gitmeyip Amerika’yı müttefik edinmeyi, Irak’ın, Suriye’nin (İleride Türkiye’nin) dörde-beşe bölünmesine itiraz etmemeyi gerektirmektedir. Kayseri’de patlak veren Suriyeli aleyhtarlığını, çok azını hatırlattığımız bütün bu dayatmalardan ayrı düşünmek için bir sebep var mıdır? Bir de vasat bir akıl düzeyine sahip olan her Müslüman bilir ki, bugün Kayseri’de Suriyelileri ötekileştirmek, Türkiyeli Müslümanlarla Müslüman Arapların arasını ayırmada adeta bir milat olacaktır. Bu demektir ki Müslümanlar Allah’ın emri olan hiçbir İslamî hedefi hayata geçiremezken, kafirlerin şeytani planları ‘ben Müslümanım’ diyen bir kavmin eliyle gerçekleşmiş olacaktır.
Mülk Allah’ındır, rızkı O verir, her şey O’nun elindedir. Salim bir kafayla düşündüğümüzde Suriyeli insanlara karşı bu kadar öfke ve kin kusmanın hiçbir haklı gerekçesinden bahsedilemez. Suriyeliler geldikleri nokta itibariyle Allah’ın verdiği, kendilerinin de elleriyle kazandıkları rızkı yiyorlar. Kayserili insanların beğenmeyip çalışmadıkları, ücretini az buldukları işlerde Suriyeli ve benzeri insanlar çalışmaktadırlar. Allah’a iman eden ve Allah’tan korkan herkesin buradaki haksız kıyıma karşı adalet ve insafla hareket etmesini, hayrı öğütlemesini tavsiye ederiz. Hiç kimse, bir kavme duyduğu kin ve öfke neticesinde adaletsizliğe meyletmemelidir. Almanya’da dört milyon civarında Türkiyeli işçi yaşamaktadır ve Nazi dürtüsüyle hareket eden Almanların Türkiyeli insanlara “Almanya’dan defolun!” mealinde tepkiler göstermesi hiçbir Kayseriliyi memnun etmez. Allah’ın ve Rasulünün uyarılarına aldırış etmeyen insanlar Allah’ın gazabından korkmalıdırlar. Herkes yaptığı işin hesabını rûz-ı mahşerde Allah’a vereceğini unutmamalıdır.