Mesela yer İstanbul değil de Bolu olsaydı… Mesela adını “huzur” koydukları o utanç verici operasyonu, devletin polisleri değil de Bolu belediyesinin zabıtaları yapmış olsaydı… Fason çalıştıran konfeksiyonlara, dükkanlara, hanlara baskın yapan ve “Suriyeli Mülteci avına” çıkan, çarşıda pazarda yakaladığı “Suriyeli mültecileri” yaka paça götüren Bolu belediyesinin zabıtaları olsaydı…
Türkiye’de yer yerinden oynamaz mıydı? Hükümet yetkilileri, Partili siyasetçiler, AK Partili teşkilatlar, sivil toplum kuruluşları “İşte CHP zihniyeti” diye ortalığı inlete inlete kızılca kıyameti kopartmazlar mıydı?
Devam edelim…
Olur ya mesela, Bolu Valisi de Bolu Belediye Başkanının bu utanç verici operasyonuna destek verip şu açıklamayı yapsaydı:
“Düzensiz göçle mücadele çalışmaları kapsamında ülkemize yasadışı yollardan giren düzensiz göçmenlerin yakalanarak sınır dışı edilmelerine devam edilmektedir.”
Yapsaydı böyle bir açıklama…
Böyle bir açıklama yapan o Vali’nin durumu ne olurdu, başına neler gelirdi?
Sonra… Devam edelim…
Mesela Bolu Belediye Başkanı çıksaydı deseydi ki:
“Hiç kimse kayıtsız kuyutsuz ortalıkta gezinemeyecek. Kaçak göçmen çalıştırma, kaçak işportacılık gibi faaliyetlere müsaade etmeyeceğiz.”
Mesela CHP Sözcüsü çıkıp “Onlar kaçak göçmenler” açıklaması yapsaydı…
Soruyorum… Yer yerinden oynamaz mıydı?
Hükümet yetkilileri, AK Parti milletvekilleri, hükümete yakın sivil toplum kuruluşları CHP’ye “Onlar kaçak göçmen değil, misafir, misafir” diye had bildirme yarışına girmezler miydi. CHP’ye “Onlar kaçak göçmen değil mülteci, mülteci, mülteci” parmağı sallayarak yeri göğü inletmezler miydi?
Hükümete yakın gazetelerin hepsi topyekun tek bir örnek “CHP zihniyeti” manşetleri atmazlar mıydı? Suriyeli mültecilerin dramlarını anlatan, hayat hikayelerini anlatan köşe yazıları kaplamaz mıydı gazete sütunlarını?
***
Peki ben neden, İstanbul Valiliğinin İstanbul sokaklarında mültecileri yaka paça toplayıp zorla sınır dışı ettiği operasyona Bolu ilini örnek gösterdim?
Şundan:
31 Mart yerel seçimlerinde AK Parti’nin CHP’ye kaybettiği şehirlerden birisi de Bolu’ydu. CHP’den Bolu Belediye Başkanı seçilen Tanju Özcan, mazbatasını alarak göreve başlamasının ardından Sosyal İşler Müdürlüğü’ne “Suriyeli mültecilere ayni ve nakdi yardım yapılmasın” talimat yazısı göndermişti.
AK Partili yetkililer, CHP’li Belediye Başkanı Özcan’ın bu ırkçı ve insanlık dışı icraatını en sert ifadelerle kınamışlardı.
Hükümete yakın medyada puntoların en büyüğü ile “İşte CHP’li Başkanın ilk icraatı… Suriyeli mültecilerin yemeğini kesti!” manşetleri atılmıştı. (9 Nisan 2019)
Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan takdirle karşıladığım şu sözleri söylemişti:
“Ülkemizde 4 milyon mülteciyi de acaba bir yerden destek gelir mi diye beklemeyeceğiz. Bolu’daki seçilmiş belediye başkanı ‘Ben bunlara bir tas çorba vermem’ demişse de biz onları da onların eline bırakmadan hükümet olarak valiliklerimiz kanalıyla aynen yedirmeye, içirmeye, giydirmeye devam edeceğiz.” (18 Nisan 2019)
İçişleri Bakanlığı, Suriyelilere yapılan yardımın kesilmesi ile ilgili Bolu Belediye Başkanı CHP’li Tanju Özcan hakkında soruşturma başlatmıştı. (3 Mayıs 2019)
Soru şu:
İstanbul’da son günlerde ardı ardına yapılan operasyonlarla sokaklardan toplanan mültecilerin zorla sınır dışı edilmeleriyle, CHP’li Bolu Belediye Başkanı Özcan’ın “bir tas çorba vermem” demesi arasında nasıl bir fark var?
Hangisi daha kötü?
Hangisi daha ehveni şer?
Sokakta mültecilerin yaka paça toplanıp zorla sınır dışı edilmesi vicdanlara sığar mı? Peki bir hukuk devletinde, mülteciler böyle topluca yaka paça sınır dışı edilebilir mi? Elbette edilemez.
Bu konuyu, yani mültecilerin böyle yaka paça gönderilmelerinin hukuki ve siyasi boyutunu mülteciler ve göçmenler üzerine çalışan hukukçu Halim Yılmaz’a sordum. Söyledikleri şöyle:
“Hukuki açıdan mültecilerle ilgili bir sorun varsa çözümü bu değil. Daha insani ve hukuk içerisinde bir çözüm yolu getirilmelidir. Suriyeli mülteciler 2011 yılından beri ülkemizde kalıyorlar. İlk olarak misafir olarak adlandırıldılar. Daha sonra hukuki olarak Geçici Koruma kapsamına alındılar. Geçici Koruma’nın anlamı şudur: ‘Bir yerden kitlesel olarak sığınmacılar geliyorsa ve orada ciddi ve hayati bir tehlike varsa ve geri dönemiyorlarsa geçici korumayla kabul edilirler. Geçici Koruma’nın 3 temel unsuru vardır:
* Sığındığı ülkede ikamet edebilmek,
* Zulümden kaçtığı yere zorla geri gönderilmemek,
* Geldiği ülkede eğitim, sağlık gibi bazı sosyal haklara sahip olmak.
Üçüncü madde ülkeden ülkeye değişebilir. Suriyeli mülteciler hükümet tarafından, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na göre Geçici Koruma kapsamında ilan edildiler. Normalde bu kanun kapsamında suça karışanlar için sınır dışı kararları zaten veriliyor, uygulanıyor. Bu yeni bir şey değil. Daha önce de bazı mülteciler bireysel olarak gönderildiler. Ancak toplu olarak sınır dışı ilk kez gerçekleşiyor.
Uluslararası kuruluşların raporlarına göreSuriyeli mültecilerden zorla gönderilenler de oldu. Uluslararası hukukta sıkıntı yaşanmasın diye güvenlik güçleri tarafından gönüllü gittiklerini göstermek için “gönüllü geri dönüş” formu zorla imzalatılarak gönderilen vakalar var.”
“Geçici Koruma yönetmeliğine ve 6458 sayılı uluslararası kanuna göre geri gönderme yasağı var. Yeni mülteci olsun olmasın, zulüm göreceği, öldürülebileceği bir yere asla gönderilmemesi gerekiyor. Bu temel bir hukuk kuralıdır. Toplu olarak sınır dışı edilmesi yasaktır. Çok kişi aynı anda sınır dışı edilecek olsa bile her birinin durumun ayrı ayrı değerlendirilmesi ve bireysel kararların alınması gerekmektedir. Toplu sınır dışı etme yasağı AİHS’de de var ve bizde buna tarafız. İşin siyasi ve sosyolojik boyutunda ise bu sınır etme operasyonu son sekiz yıldır yaptıklarını, mültecilere yönelik övülen çalışmalarını yerle bir ediyor.”
“Eğer bu insanlar suça karışmışsa cezai ve idari işlemler yapılır. Bunun kanunu ve usulü var. Ancak bu şekilde insanların toplu olarak sınır dışı edilmesi hem siyasi hem de hukuki açıdan olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Kaldı ki sınır dışı edilenlerin Suriye’de başlarına kötü bir şey geldiğinde uluslarası hukuka göre Türkiye bundan sorumlu olacaktır.”
***
Diyelim ki, hukuk devleti ilkeleri de sümenaltı edildi. Ülkesinde ağırladığı mülteciler sayesinde bütün dünyaya “insanlık, merhamet ve vicdan” meydanı okuyan bir siyasi iktidar bu meseleyi böyle heba eder mi? Dokuz yıl boyunca ilmek ilmek emek verdiği bu çabayı bir çırpıda yok eder mi?
Soralım:
Yaka paça sınır dışı edilen Suriyeli mülteciler dokuz yılın ardından Türkiye’ye dair ne hatırlayacaklar?
Şu an konuşulması ve tartışılması gereken husus, entegrasyon politikaları iken bugün yaka paça sınır dışı edilmeye çalışılan mültecileri konuşuyoruz.
Daha da vahimi, dokuz yıl boyunca muhacir olarak isimlendirilen Suriyeli mültecilerimizin adları bir gecede “kaçak göçmen”e çıktı iyi mi?
Karar / Elif Çakır