İnsanın kendi kendisinin farkına vardığı anlar ıstırap ve yoksunluk anlarıdır.
Esasen kendi dışındaki dünyayı da insan böylesi durumlarda fark eder.
Her şey yolunda gitmiş olsaydı, yolun uzunluğu ve kısalığı bile anlaşılmazdı.
Zamanın dar ve geniş olması da bizim içimizdeki bu kronolojiye bağlı.
Toplumlar da bu adı konulmamış yasaya tabidirler.
İçinde bulunduğu zamanın vahametini ancak sahip olduğu ağırlıkları yitirdiği, yerinden edildiği, hesapları birbirini tutmadığı zaman kavramaya başlar.
Bir başkasına yapılan ne de olsa bir başkasına yapılmıştır.
Bir başkasının “kendi” olmayan uzun bir mesafesi vardır.
Bu mesafeyi kısaltan başkasının başına gelenin kişinin kendi başına gelmesidir.
En iyi terbiyeci konforu sarsacak aksilikler, hesabı karıştıracak kargaşalardır.
Zira bu tür durumlarda insan uzun süredir terk ettiği düşünme eylemine yeniden kavuşur.
“İşlerin yolunda gitmesi” büyük bir beklentidir.
Doğal dengeyi zorla değişmeye ikna etme gayretidir.
Oysa dünya tam da böyle bir yerdir ve asla cennet olmadığı gibi cennetleştirilemez de.
Teknoloji doğru olana hizmet ettiği, güzel olanın emrine girdiği takdirde tam da “dünya ölçütleri”ne riayet eden bir mütevazı cüret olabilir.
Lakin güzelin ve doğrunun etki alanından çıkıp gerçekliğin ve de sahte cennet ölçütlerinin hegemonyasına girdiğinde farkında olmadan insanoğlunun ahirete giden yollarını da tıkamış olacaktır. Nasıl tıkamasın ki?
Dünyada güzel ve doğru olanı değil de azametli, kütlesel ve de sözüm ona keyifli olanı tercih eden kişi zihninde ve kutsal kaynaklarda yer alan “cennet imgesi”ni de kaybedecektir.
Şöyle ifade edeyim; Kur’an’da bize anlatılan cennet tasvirleri bizim dünyada oluşturmaya çalıştığımız yaşam alanlarına, mesken tiplerine ve yaşam biçimlerine hiç benzememektedir.
Hayallerimizdeki hayat öte dünyanın cennet imgesiyle uyuşmamaktadır.
Şimdi soruyorum: Cennetteki nimetlere kavuşmak için hangi motivasyonu kullanacaktır modernizmin kıskacındaki bugünün insanı?
Cennet insanın fıtrî yaşam kıstaslarına uygun olan yerin adıdır ki dünyadan da bazı fragmanlar taşır.
Dünya çözümlemesi yapamayanın dünyaya verdiği mana eksik ve de yanlış olacağı için maneviyatı da eksik ve yanlış olacaktır.
Bugün en büyük ihtiyacımız sekülerleşen dünyaperstlere değil dünya uzmanlarına ve dünya eleştirmenlerinedir.
Dünyayı bize gerçek yüzü ile çözümleyecek düşünürlere ihtiyacımız var.
Aksi takdirde dünyevi olmadığını söylediği halde yegâne ölçütü dünya olan insanlardan başımızı almamız mümkün olmayacaktır.
Geçer akçe dünya ise yatırımımızı buraya yapmamız icap eder.
Öyle değilse şayet -ki öyle değil- dünyayı sadece eğreti duruşu ile gerçek, asli dünyayı tersinden anlayabilmenin bir vasıtası görmemiz gerekmez mi?
Günlük siyaset ya da kısır fikri çekişmeleri bir tarafa bırakıp bunlara kafa yorsak iyi olmaz mı?
Sahiden merak ediyorum, dünyadan geçtik, bir âhiret görüşümüz var mı?
Milli Gazete / Hüseyin Akın