Bu ayki yazımız dolayısıyla yıllara saridir yapageldiğimiz, yapmaya gayret ettiğimiz iman ve salih amele yönelik paylaşımlarımıza mebni genel bir özet, hülasa sayılabilecek bir deneme gayretinde bulunacağız… Bu denememiz malumunuzdur ki yaratılış amacımız olan genel ‘denenme’ olgusuna dair, bizden, bizce bir katkı sunma çabasıdır. Sürç-i lisan edersek affola! Kasıtlı bir yanılgı, saptırma bizden uzak ola! Bilmeden, istemeden yapılacak hatalar için ise Rabbimizden af diliyor, siz kardeşlerimizden de tashih bekliyoruz…
Bu paylaşımımızın genel i’tikadi duruş ve düşünüşümüzle, müktesebatımızla yakinen ilintili olacağı izahtan varestedir. Bunu da bilener bilir zaten; bilmeyenlere de bir uhde olsun!
‘Bilmeyen ne bilsin bizi, bilenlere selam olsun!’ demiş ya Yunus Emre, onun açılımı sadedinde…
Konu, bir boykot, bir karşı duruş, işlenen cürmün müeyyidesinin de aynı cinsten ve misliyle olmaklığı hususunca bir ambargo, protesto eylemidir. Bunu bir zamanların ‘darul harb fıkhı’ çerçevesine indirgemeden, yalnız benzeri bir duyarlılıkla, tüm meselelerin vücubunun ve sıhhatinin şartları olduğu hakikati bilinciyle düşünelim istiyoruz. Belki bu, genel kitleden belli bir farkındalıkla farklılığını izhar etmiş kesimlerimizin de bir kısmının aklının fikrinin bir köşesinde duruyordur. Gerçi o eskimeyen kadim fıkhın çok uzağına düşmüş, kalabalığa uymuş, kitlesel akımın cazibesine kapılmış ‘Eski çamlar bardak oldu!’ dedirtecek, bu teklifimize de burun kıvıracak hayli insanımız mevcut, farkındayız. Tamam, fikirler gibi fıkıh da gözden geçirilir, belki tashihe uğrar! ‘Ezmanın tağayyürü ile ahkam da tağayyur eder.’ görüşünü baz alsak da bu; değişenin ahkam değil, o ahkamdan çıkarılan hükmün, serdedilen görüşlerin değişiminin, ihtiyaca (!) binaen zaruri olan güncellemenin vurgulandığını da bilenler biliyor; bilmeyenlerin ne peşinde oldukları da ‘sirkatin söyleyen Kıpti’ gibi bir cürm-ü meşhud hali…
Bu teklifimiz ‘ma la yutak’ değil, protestlik, reaksiyonerlik hiç değil! Boş işle iştigal de değil! Gereğince anlaşılıp aynı hedef doğrultusunda hareket edilebilirse belki bir yaptırım oluşturabilir, değişimin işaret fişeği olabilir. Yeter ki yeterince tartışılsın, bileşenleri iyi hesaba katılsın, efradını cami, ağyarını mani bir vaziyette tahlili yapılabilsin. Getirisi götürüsü iyice düşünülsün! Güzel bir manifesto olarak özet hale getirilip üç beş dilde dünya Müslümanlarına ve kamuoyuna deklare edilsin; sonra bakalım teklifimize; ya olgunlaştırıp ardında duralım ya da ‘biz söylememiş, siz duymamış gibi’ başa dönelim. Kaldığımız yerden devam edelim!
Şu açıklamayı da zaruri görüyoruz ki bir yanlış anlaşılmaya meydan vermeyelim; bizler ki Rabbimizin İslam’la gönderdiği tekliflerin hepsine birden/toptan teslim olmuş, iman etmişiz.
‘İşittik ve itaat ettik’ demişiz ve bunu demekle emrolunmuşuz. Yazının sürecinde ‘boykot, protesto’ gibi kullanılan kavramlar itici, incitici gelebilir. Kavramların kendi aidiyet dünyaları olduğunun da farkındayız. Lakin güncel kullanımlarına, galatı meşhur sahiplenilmişliğine binaen bu kelimeler kullanılmıştır. Şunu da bilmenizi isteriz ki bu kullanım çerçevesi: ‘malum ibadetlerin –anın fıkhı da denilen- eda hususlarının tahakkuku meselesi yanında, sıhhat ve vücup şartlarının oluşmaması veya yanlış ve amacı dışında ifa ediliyor oluşları (bu, geleneksel ekleme ve eksiltmelerin de dışında), ibadetlerin birer ‘nüsuk’ olmaları (formu) yanında daha öncelikli ve önemli olarak külli bir ‘ibadet’ misyonunu (normu) ifade etmeleri hüküm ve hikmetine dayanmaktadır. Yoksa Allah’ın baş göz üstüne olan buyruklarına karşı -haşa- bir duruş değil, bilakis ibadî bir sorumluluğun, bilincin tezahürü olarak görülmeli, öyle okunmalıdır. ‘Emrolundukları vasatın ve muradın aksine uygulanagelen malum ibadetleri, asli özelliklerine tevdi edilinceye kadar erteleme, asıl mecraına döndürülünceye kadar bu hususların altını çizme, o yolda teyakkuzu diri tutma ameliyesi, ibadeti’ olarak…”
Teklifimiz şu; Hacc ve umrenin şu halleriyle ifasının ertelenmesi, uygulamanın askıya alınması… Ta ki Haremeyn’in ismetinin, mahremiyetinin, kutsallığının aslına tevdi edilmesi, emin ellere teslimi ve akabinde Müslim ve Mü’minler için olması gerektiği gibi ‘emin belde’, müşrik ve kafir taife için ise ‘ayak basamayacakları’ nezih/tahir mekanlar olarak asli hüviyetine kavuşsun! Malum bu, ifası ve ikamesi zor bir tekliftir, en azından muhafazakar genel kitle açısından! ‘Ma la yutak’ oluşu ayrı bir husus… Buradaki çelişik gibi duran ifade izahtan varestedir diye düşünüyoruz! Bunu, teklifimizi yıllara sari, yukarıda bahsi geçen fıkıh çerçevesinde ‘Cuma namazı/toplantısı’ olgusuna, protestosuna (eda şartları tahakkuk etmediğinden ifasının ertelenmesi) benzetebiliriz. Teşbihte hata olmadan, bu mesele, ‘cumanın ifa ve ikamesi’ için sıhhat ve vücup şartlarının tahakkuku anlamında da bir öncüldür. İlk adımdır. Diyeceksiniz ki ‘’O ‘Cuma eylemliliğinin’ hakkı verilmiş, gereğince idrak edilmiş midir ki bunu kotarabilelim!’’, elhak ‘doğrudur’! Tek tük ve kitlenin pek de farkına varıp umurunda olmadığı, hiç de normal olmayan bir sıradanlaşma hali mevcut, itiraf etmek gerekirse o meselede! Lakin belki bu vesileyle tekrar o hassasiyetler de hatırlanır ve işe koşulur. Zaten asli sorunlarımızdan biri de doğru kararların ardında doğru adımlarla, kararlılıkla durup azmedemeyişimiz değil midir?!
‘Cuma namazı protesto edildi de ne oldu?’, ‘Fare dağa küsmüş, dağın haberi yok!’ diyenler elbette olabilecektir. Bu meyanda ‘Hacc ve umrenin protestosunun kime ne yararı, kime ne ikaz ve uyarısı olabilecektir?’ diyenler de…
Evet, görünene, yaşananlara, hal ve gidişata bakılınca, haksız da sayılmazlar! Ama asıl sorun da genel kitlenin akabinde bu eleştiriyi yapacak olanların çok büyük oranda, bir zamanlar benzer şartlar altında, benzer tepkileri veren, sistemle arasına az veya çok bir mesafe koyan, bir düzeyde kavramsal, i’tikadi, imani ve ameli bir bakış açısıyla bu ve benzeri ‘anın fıkhı’ ifadesini bilip kullanan, o minvalde duruş sergileyen ve fakat zaman içinde zamane fıkıhlara kapılıp evrilen kesimlerden, kimliğini başkalaşıma açık kılan kimselerden gelişi ve bunların eklemlendikleri çoğulcu ve sistemin açtığı alanlarda oyalanmayı matah zanneden ve kitleyi de bu eksende uyuşturucuya, algı kirlenmesine, idrak enfeksiyonuna, zihin ifsadına maruz bırakan ‘eski çamlar…’ olması çok manidardır! Dar fıkıhlılık, bakış açısındaki onca genişlik vehmine rağmen darlık, bu olsa gerek!
Bu ve benzeri eleştiriyi, içten ve içerden yapacak olan kardeşlerimiz ve dostlar da olabilecektir elbette… Ve kısmen bu refiklerimiz belli mekanlarda bu ‘Cuma ifa ve icrasını’ gerçekleştirmeye gayret etmektedirler. ‘Allah kabul etsin!’ diyeceğim, ama bunları bir taraftan, bir tarafım ‘grev kırıcı’ mesabesinde de görmeye meyilli; teşbih, durumu tam olarak ifadeye yetmese ve biraz da yanlış anlaşılmaya müsait olsa da! Dernek, vakıf kurarken seni tanıyorum, ama Cuma’da tanımıyorum paradoksu!
‘Fare dağa küsmüş…’ ifadesi burada devreye alınabilir belki! Dağ da bu küskünlükten farklı nemalanıyor demek ki! Eğer bunu ben biliyorsam, herkes, o egemenler de biliyordur, ama nerede o ‘Kabe yürüyüşündeki’ restleşme, meydan okuma! Ha, bu belki kişisel fıkıh gereği ve genel olarak da insanımızı tedirgin eden, ‘Cuma salatı için çağrıldığınızda…’ ayetini havada bırakmayıp kişisel bir (bunları vakıf, dernek vb isimlerle kotarmak da dahil) ibadî sorumlulukla, borçlu kalmamak, kısmen de ‘Siz şartlarını tahakkuk ettirmeyip İslami bir egemenlik çerçevesinde buna izin vermeyip ona sırtını dönseniz de; biz her şeye rağmen bunu yapıyor, Rabbimizin emrini yerine getiriyoruz!’ şeklinde düşünüyor olsalar da, durum bundan daha kapsamlı ve niteliklere haiz olsa gerektir! Hani, Türkiye’de ve kısmen dünyanın belli yerlerinde de yapılanmış geleneksel, muhafazakar bir camia bunu çok daha uzun zamandır, o malum fıkhı başka boyutlarıyla da işe koşarak, ama sistemin başka boşluklarından da nemalanmaya teşne olarak ifa ediyor ya bunu da bilenler biliyor! Bizlerin Cuma salatı mefkuresi direkt olarak İslami bir iktidar ve yönetim olgusuna dayanmaktadır. O, bizatihi her türlü düzenleme ve uygulamanın Allah’ın buyrukları doğrultusunda tahakkuk etmesi gerektiğini gösteren, meşruiyeti izhar eden bir yükümlülük, ibadettir. Düşünsenize Emeviler döneminde bile imamlar bizzat cumayı protesto etmişler, çoğu kere zorla götürülmeye çalışılmışlar ki sistem, daha doğrusu iktidarları –olanca İslami göstergeleri olmasına rağmen- meşruiyet kazansın! Başka bir örnek de hani ‘Muvafakatı Ömer’ diye tavsif edilen, Hz. Ömer’in bazı kuralları, uygulamaları –iptal değil- askıya almasıdır; müellefe-i kulûba zekattan pay vermemesi, ganimet arazilerini mücahidlere dağıtmaması gibi… Bunu, hani ‘Ayet var, n’apcaz!’ diyenler için ilave ettik! Keza Hz. Peygamberin Mekke’de Cuma kıl(a)mayışı, hüküm ve icranın Medine’ye bırakılması da üzerinde ayrıca ve hassasiyetle durmayı gerektirmektedir. Diyeceksiniz ki, ‘Birçok hüküm de sonraya bırakılmıştı’! Evet, tüm bunlar işin altında, önünde ve özünde bir egemenlik meselesinin, sosyal yapının tahakkukunun, dinin Allah’a has kılınmasının olduğunu, şirk ve küfrün, tağutun izalesinin/reddinin/def’inin gereğini de orta yere seriyor zaten! Sosyal medyada bir video vardı (https://www.instagram.com/reel/C1ykQPmNVyc/?igsh=OW1nMWR6N3lwOGFs) dolaşımda, şahıs Cuma namazının sosyal içeriğinden, olması gerekenden bahisle, ‘Yıllardır cumaya gidiyorum, hep camiye yardım toplanıyor. Hiç gördünüz mü, bir fakir fukara için, bir ihtiyaç sahibinin ihtiyacını gidermek için bir çağrı yapıldığını…’ diye sitemle itiraz ediyor ya işte sadece göstergelerden biri olarak dikkate almaya değer!
Keza son zamanlarda bir Cuma hutbesine, hakkında koruma kanunu bulunan cumhuriyetin kurucusu ile ilgili itirazı sebebiyle tutuklanan, sonra tutuksuz yargılanmak üzere şimdilerde bırakılan kişi ile ilgili haberleri de görmüşsünüzdür. Bu beldelerde, dine, dini değerlere sövüp saymak bile bu kadar ko vuşturmaya konu olmuyor! Hele iktidarlar ve kurumu diyanet eliyle dinin aslına ters uygulamaların kotarılması, dini değerlerin malum ritüeller dışında- hiç kaale alınmaması kimseyi gocundurmamakta nedense! ‘Üç cumayı terek ettiğinde nikahı düşecek(!)’ diye camileri dolduranlar hiç de az değil! Ama o ‘nikah düşmesinin’ ne anlama geldiğinin (dinden çıkacağı için, küfür sebebiyle nikahı hükümsüz kalıyor) farkında olan kaç kişi var acaba?! Keza Emevilerin hutbeyi namazın önüne almaları hiç de masum sebeplere dayanmıyor, düşünürsek!
Bizim Hac ve umre boykot teklifimiz de benzer kaygılardan, içerikten kaynaklanıyor. Elbette Haccın biraz daha bir önemli ve öncelikli olduğunu eklememize bilmem gerek var mı?!Üstelik bunların tekrarlanan biçimleri zaten öncelikle ve ivedilikle konunun/teklifin içinde mündemiçtir. Lakin bizimkisi bazılarınınki gibi (https://www.instagram.com/reel/C1mkvp7tpWk/?İgsh=eGFwcGRid2toMmxn) sırf ekonomik tepkisellikten ve Arap ırkına kör şaşı bakıştan (Osmanlı zamanı atraksiyonları…) kaynaklanmıyor!
Meselenin elbette, ekonomik, sosyal (kotalar mesela) boyutları olduğu kadar, daha önemlisi ‘siyasi’ boyutudur. Bu noktada Kabe imamlarının Filistin’e dair iç acıtan (kendilerini aşağılatan ve acıma(!) vesilesi olan) söylemleri, Haremeyn’de Filistin’e dair sesli duaların dahi yasaklanması ve gözaltı sebebi olması, keza Suudiler’in Kabe’ye girişleri yasaklanan müşrik ve kafirlere farklı vesilelerle o kapıları açmaları, ABD ve batı için, ülke gelirlerini peşkeş çekerken, dünya müslümanlarına özellikle Haccı kotalara bağlayıp, handiyse tefecilik boyutunda yüksek bedelli bir ticarete evirmesi, dünya Müslümanlarının tanışması ve kaynaşmasına vesile olan boyutlarının iç edilmesi (Burada ülkelerin kendi kafilelerine ulusal simgeleri dayatmaları da eklenerek…), İranlı hacılara yapılan engellemeler (bu iki taraflı bir restleşmeye de dayansa!..), Kabe civarının ucube binalarla ve sembollerle/isimlerle kuşatılması gibi doneler o malum siyasi sebeplere dair sıralanabilir. En azından misalen; bizler ki ‘müellefe-i kulûba’ zekattan pay ayıran bir müktesebata sahibiz. Gel gör ki, müslümanlardan Hacc ve umre için para alınır hale evrilmişiz, hem de fahiş miktarda! Üstelik düşününüz, umreyle, Hacc arasında 2-3 kat fark var, bedel olarak! ‘’Son zamanlarda uluslararası siyaset ve meşruiyette sporu, özellikle futbolu öne çıkararak farklı bir gündeme girme, pozisyon düzeltme, gündemi değiştirme arayışında mevcut Haremeyn-i şerifeyn hadimleri! Bu ‘normalleşme’ söylemleri paralelinde son süper kupa finalinde yaşanan atraksiyonlar, komplolar ise (Burada bizimkilerin tezgahı çok daha belirgin; zira İspanya, İtalya o işi kotardı da ne sebeple bize sıra gelince bazı cahiliye adetleri hortladı! Futbol sadece spor değil demek ki! Yine federasyonun Mcdonald ile yaptığı sponsorluk anlaşması meselenin ‘organize işlere’ girdiğini, hiç de masum olmadıklarını bize anlatmaya kifayet ediyor.) iki ülke arasındaki ilişkiler açısından işin içinde birçok çapanoğlunun olduğunu bizlere gösteriyor.’’ antiparantez! Hz. Peygamber ve ashabının umre ibadetinden alıkonulması ve Hudeybiye anlaşmasını imzalaması ve aleyhte görünen durumun en kısa zamanda lehe dönüşmesi bizim teklifimiz açısından da hesaba katılması, dikkate alınması gereken bir örnekliktir. Denilebilir ki; ‘O umre seferi Kabe’nin idaresi Mekke müşriklerinin egemenliği altında iken gerçekleşmişti!’, doğrudur; ama işin altındaki meydan okuma, göze alınan bedel ve önceki süreçte yaşananların gözden ırak tutulmaması, unutulmaması gerekiyor! Zaten geri dönülerek Mekke müşriklerinin otoritesi bizatihi sarsılmış, çivisi sökülmüş oluyordu, sair coğrafyalar için! Zira orası ekonomik, ticari ve dini bir merkez olarak, düşünsenize orayı ziyarete gelenlerden engelleniyor! Şuyuu vukuundan da beter sonuçlara gebe değil midir?!
Bizim teklifimiz de benzer bir etkiyi oluşturmayı amaçlamaktadır. Egemenlik haklarını batıl batılı değerler için seferber eden, onların lehine kullanan hali hazırdaki hanedanın dünya Müslümanları için bir velayet hakkı da olamaz, kutsal mekanlarını deruhte etme hakları da!.. ‘Hadım’ olanların hadimliği mi olur?! Taşeron, efendilerinin, kendine iş verenlerin istemi dışında hareket edebilir mi?! Mekke Medine davamız, Kudüs davamızdan ayrı değildir! Zaten Haremi şerifin deruhtesi Müslümanların elinde olsa ne Kudüs ne de diğer coğrafyalarımızda bu edilgenlik, ezilmiş, örselenmişlik söz konusu olurdu! Kıblenin aslına rücu ettirilmesi de bir bileşen olarak konuya dahil ettirilebilir zannı galibimizce!
Bu protestoya elbette sadece o beldelerin egemenleri değil, birer uzak şube mesabesinde iş gören, aynı batıl batılı değerlerle iş tutup teşne olan yerel kurumlar ve taşeronları da dahildir! Bu protesto elbette ki dünya Müslümanları nezdinde olumlu bir kabul görürse bir yaptırımı, getirisi olabilecek, ses getirecektir.
Bu teklif hali hazırda Müslümanım diyenlerin pir-i fanilerini, meselelere sadece sathi olarak bilip bakanları değil (bu manada mazur görülebilirler ve yapılan/yapılacak menasikin kabulü de tartışma konumuz değil), meselelere olgusal bakabilen, meselenin künhüne vâkıf, kimliğinin farkında kişi ve kişiliklerden bir icabet beklemekte, onları ilgilendirmektedir. Ki onlar da o malum geleneksel kitleyi zamanla ikna ederek, uyarıp inzar ederek bir farkındalık oluşturabilirler. Yoksa niyet halis, amaç belli ve teklif samimi! Muhatabı da samimi, duyarlı ve farkındalığını izhar eden Müslümanlardır.
Hacc ve umrenin ‘ona yol bulan için’ Allah’ın hakkı olduğunu biliyor, idrak ediyoruz! Ama o yola döşenmiş türlü yolsuzlukların da farkındayız; Müslümanların da farkında olmasını bekliyor, istiyoruz! En azından Hacc ve umre menasikinin özelinde Mekke ve Medine’nin idare ve idame işinin -şimdilik kendilerinden pek bir keramet de göremedik, ama İİT (İslam İşbirliği Teşkilatı) mi dersiniz, Dünya Müslüman Alimler Birliği’ne mi, farklı bir kurul mu, orası tartışılabilir- devri için bir kamuoyu oluşturma ve buna yönelik girişimler için vakit geldi de geçiyor bile! ‘Bu kurum ve kurulların da kerametleri kendilerinden menkul, kendileri himmete muhtaç dede durumundalar, kendi yerel idarelerinin dışında hareket edemezler, zaten bağımlılar…’ derseniz, başa dönüp tekrar kendimize bakmak, tencere kapak ikilemini sorgulamak zorunda olduğumuzun resmidir. ‘Müslüman/Mü’min ve alim kavramları kadar kamuoyu dediğimiz dünya Müslümanları kitlesinin de etkinlik ve yetkinlikleri, ne işlerle iştigal eyledikleri, ne halde bulundukları da elbette tahlil edilmeli, düşünülmeli, ameliyat masasına yatırılmalıdır.
Sözün sonuna geçmeden, bu yazı ile ilgili bir açmaz oluşturabilecek, yumuşak karın mesabesinde sayılabilecek durum ve belki, o malum hizmeti el’an deruhte edenlerden gelebilecek bir karşı itiraz şu olabilir; ‘Siz kendinize dönüp baksanıza! Siz ne haldesiniz? Mevcut idari, sosyal, hukuki, ekonomik yapılarınız, ibadî safiyetiniz ne durumda? Allah’ın dini doğrultusunda mı iş görüyorsunuz? İslam, beldelerinizde hükümferma mıdır? Yoksa bir oyun ve oynatmaca mı sürüp gitmektedir?
Siz eğitiminizden siyasetinize, hukukunuzdan askeri, güvenlik yapılarınıza, iş ve işleyişe kadar neleri hakkıyla protesto ettiniz, neleri dönüştürdünüz, kendi egemenlerinize hangi yanlışlarında geri adım attırabildiniz? İslami farkındalığınızı dünya Müslümanlarına rağmen ve oranla ne aşamaya getirdiniz?..’. İşte meselenin biraz da bam teli burası!.. Zurnanın ‘zırt’ dediği yer!.. Buradan mı meseleye baksak, başlasak işe acaba?!
Hülasa; ‘Biz dünya Müslümanları, Mekke ve Medine idaresinin gerçekten ve gerçek Müslümanların uhdesine devredilinceye kadar, en hafifinden ekonomik saiklerin hal yoluna konulmasıyla başlanarak, dünya Müslümanlarının ‘ümmet’ formunda tanışıp kaynaşmasına, dayanışma ve yardımlaşmasına vesile olacak, Cuma namazı/toplantısı gibi yerel kongrelerin beraberinde, bir ümmet kongresi formuna yeniden kavuşuncaya veya şimdiki hadimler aklını başlarına alıncaya kadar, Müslümanlar üzerinde ibadi, siyasi velayet hakkının da hakkıyla tahakkukuna kadar Hacc ve umre seferlerimizi erteliyor, bile isteye gerçekleştirmiyoruz! Bu konuda görünmez ‘engellemelerin’ kaldırılması için tüm Müslümanları teyakkuza davet ediyoruz. Bu noktada Hz. Peygamber’e umre izni vermeyen Mekke müşrikleri ile yapılan Hudeybiye anlaşmasını ve sonuçları onların yıkımına kadar varan süreci kendimize şiar ediniyoruz. Mevcut idarenin müslümanlar üstünde velayet hakkı olmadığını dünya kamuoyuna deklare ediyoruz. Kabe’nin idaresinin Müslümanların uhdesine geçinceye kadar bu protesto ve cehdimizi sürdüreceğiz.’’ şeklinde, belki daha öz ve özel bir manifestonun dünya dillerine çevrilerek ilanı, bu yazının ana temasıdır. Dikkatlerinize sunuyoruz.
A proposal and announcement to the Muslims of the world We, the Muslims of the world, delay our pilgrim and Umrah visits intentionally until the administration of Mecca and Medina is fully turned over to the responsibility of true Muslims, which could start at least by arranging the economic goals, until the local congress such as Friday prayer/meetings take the form of ummah congress, which can allow world Muslims to meet, get closer, have solidarity and help each other as the ummah, or until the current custodians pull themselves together and the religious, political and custody rights are truly given to Muslims! We call upon all Muslims to come to attention in order to remove the invisible “obstacles”. At this point, our focus is the treaty of Hudaybiyyah carried out with the Mushkrikeen of Mecca, who did not allow the Holy Prophet to perform an Umrah visit, and the process resulting in their destruction. We declare to the world public that the current administration has no right of custody over Muslims. We will continue this protest and struggle until the administration of the Kaaba falls under the responsibility of Muslims.
پیشنهاد و اعالمیه ای به مسلمانان جهان
ما مسلمانان جهان، تا زمانی که مدیریت واقعا و به مسلمانان واقعی”
حتویل داده شود، حداقل با شروع حل مالحظات اقتصادی، تا عالوه
بر کنگره های محلی مانند مناز/جلسات جمعه، دوباره به یک شکل
کنگره امت که زمینه ساز دیدار و احتاد، همبستگی و همکاری
مسلمانان جهان در قالب »امت« خواهد شد، درآید یا خادم های
حاضر به خود بیایند، تا حق حضانت دینی و سیاسی بر مسلمانان به
طور کامل محقق شود، ما زیارت های حج و عمره را به تعویق می
!اندازمی و به طور عمدی اجنام منی دهیم
همه مسلمانان را به هوشیاری دعوت می کنیم تا »موانع« نامرئی در
.این موضوع از بین برود
در این مرحله صلح حدیبیه را که با مشرکان مکه که عمره را به پیامبر
اجازه ندادند و روندی که منجر به نابودی آنها شد را سرلوحه خود قرار
.می دهیم
به عموم جهانیان اعالم می کنیم که اداره فعلی حق حضانت بر
.مسلمانان را ندارد
این اعتراض و مبارزه را تا زمانی که اداره کعبه حتت مسئولیت
“.مسلمانان قرار گیرد ادامه خواهیم داد
ً دعوة ً و نداءا للمسلمي العالم
إننا بصفتنا أهل اإلسالم نؤكد على تأجيل رحالت احلج والعمرة حتى تعود مكة واملدينة إلى
عهدة املسلمني احلقيقيني أو حتى يعود خدام احلرمني احلاليني إلى رشدهم، وفي البداية نبتدئ
ُ ُكلها وتثمر
من منطلق اقتصادي وذلك جهد املقل إلى أن يتم توحيد املؤمترات احمللية فتؤتي أ
.عن مؤمتر عام لألمة، فينتج عن ذلك الحقا اجتماع واندماج ملسلمي العالم حتت مظلة األمة
إننا هنا ندعو جميع املسلمني إلى أن يكونوا يقظني و فطنني من أجل إزالة العقبات املستترة
.اخلفية بشأن هذه القضية
ونتخذ لهذا الغرض معاهدة احلديبية شعاراً لنا، تلك املعاهدة التي ساقت مشركي مكة –
الذين منعوا النبي صلى الله عليه وسلم من أداء مناسك العمرة – إلى حتفهم وكان فيها هالكهم، حيث نعلن
أمام الرأي العام العاملي أن اإلدارة احلالية لألماكن املقدسة ليس لها حق الوصاية على املسلمني
ونؤكد أيضا على أننا سنواصل هذا االحتجاج والنضال حتى تؤول إدارة الكعبة املشرفة إلدارة
.املسلمني
Mustafa Bozacıoğlu/İktibas Dergisi
Mustafa kardeşim ,bilinç sahibi müslümanlar olarak söylediğin bu konularda teyakkuz halinde olmak bizim siyasi duruşumuzun bir gereğidir ve bizdeki yansımasıda aynen böyledir.
Fakat müslümanların ,fikri liderliğinin ve müslümanları harekete geçirecek bir liderin ve vahdetinde olmadığı bu vasatta bu tekliflerin bir karşılık bulamayacağı aşikardır.
Bence yapılacak butür tekliflerden ziyade ,örneklik teşgil edecek ümmeti uyandıracak salih amellere yönelmek gerek.
Mesela bulunduğumuz coğrafyada, güç imkan bulunursa ümmet coğrafyasında tevhidi bilince ulaşmış yapılanmalarla kişilerle birlikte vahdeti oluşturma,beraber karar alma cahili yapılanmalara karşı tavır alma ,nebevi örneklik üzerinden toplumları uyarıcı eylemler,söylemler gerçeklestirme ,tevhide davet çalışmaları gibi…
Akabinde eğer böyle bir siyasi mekanizma oluşturulursa sizin söyledikleriniz dahil daha neler yapılır neler…
Ve zaman sistemiçi eylemlerle oyalanma zamanı değil ,sahih,sistemdışı işler yapma zamanı…kalplerdeki ve zihinlerdeki ve dahi dışımızdaki putları deşifre edip kırma zamanı.
Gazzedeki çaresizler,uygurlu kardeşler,miyammardaki mazlumlar,yerlerinden yurtlarından edilen mustazaflar,tüm ümmet cografyası,Rabbimiz bize katından yardım gönder diye feryad etmekte.
Rabbimizin ,size ne oluyor çaresiz insanlar için cehd etmiyorsunuz emri ilahisi ise önümüzde durmakta…
eyvallah…siz de haklısınız… bizimkisi adı üstünde ‘bir teklif ve bir deneme’… kulaklara su kaçsın! bir şeylerin ayırdına varılsın. sorgulama oluşsun… bizler malum cuma günü eylemselliğinin dahi hakkını verememişiz, böylesi dağınık halde bu teklifin hakkını nasıl veririz… amaç siyasi bir farkındalık, yapılan ibadetlerin künhüne vakıf olmak… selam ediyorum…
Ve aleyküm selam ,Mustafa kardeşim,Allah razı olsun,gayretlerinize bereket versin inşAllah…