Nida Dergisi 158.
Sayısında;
Kitlesel bir sürüklenme serüveni : ‘ENDÜSTRİ TOPLUMU’
Konusunu irdeliyor…
Sanayi ve sonrası toplumu biçimlendiren batı uygarlığı insanı madde, teknik, sanayi, fabrika,
üretim-tüketim üzerinden tanımlamaya çalıştı. Bunun üzerinden şekillendirebileceğini
varsaydı. Bunu yaparken sergilediği güven, karşısındakileri kendine hayran bırakmaya yetti.
Hayranlık, acziyet ve zaafı barındırır bünyesinde… insan… gördükleri dehşete düşürmeye,
hayran kılmaya yetmiştir onu. Peki ya göremedikleri’!.. asıl gördüğüne nispetle göremedikleri
dehşete düşürür, hayranlığını celbeder insanın. Bu bir tutkunluk halidir… öyle hisseder, öyle
bir hale düşer ki insan, tam anlamıyla düşünemez, muhakeme edemez olur. Boynunu büker,
secdeye kapanır ve…
Hakikate, varlığın özü ve onu yaratanaysa hayranlık ordaki boyun eğiş haddini bilmeye,
ubudiyete, Allah’a ve aziz İslam’a teslimiyete götürür. Gördükleri onu dehşete düşürür,
varlığı, varlığı vâredeni düşünmede acziyetine sürükler. Bu acziyet bazen salih bir amel olur,
bazen allahı anmak, anlatmak, cihad meydanında saf tutmak olur. Bazen insanların beynini
esir alıp insanların kulluğuna set olan putları kırmak için İbrahim’in elindeki balta olur… Ne
güzel bir haldir…
Sanayileşmeyen, endüstriyel olmayan yanımız; hesap vereceğimize inanmamız, adaleti kâra, mal yığmaya mahkum etmeyişimiz, vüsâtimizce gerçekleri tâbi olma, onların tanıklığını yapma sorumluluğumuzdur. Kentin hengâmesine rağmen neslimizi koruma, yetiştirme,ailemizi ateş azabından koruma yanımızdır. Tüketimde, üretimde hantallaşmadan biraztedirgin ve Allah korkusundan ürkek yaşama halimizdir… İşte mayası batıda yoğrulansanayileşmenin Allah’ı unutturan halini konuşurken köyü, bağa bahçeye değil takva ve imani değerlerle örülmüş mekanadır vurgumuz…