İhsan Süreyya Sırma, merakla eserlerini okuduğum yazarlardandır. Tanıtacağımız eseri ise Ah Endülüs. Eser, Beyan yayınlarından bizlere sunulmuş olup, 176 sayfadır. İki bölümden oluşmaktadır: Kısa Endülüs Tarihi ve Bazı İzlenimler şeklindedir. Eserinde farklı bir metot izlemiş olan İhsan Süreyya, Endülüs tarihini eleştirel bir şekilde ele aldıktan sonra, üç defa gezmeye fırsat bulduğu Endülüs ve İspanya’yı ikinci kısımda kendi izlenimleriyle değerlendirmiştir. Ayrıca oradan çektiği fotoğraflarla da kitabını zenginleştirmiş bulunmaktadır.
Birinci bölümdeki tespitleri yeri geliyor hayret içerisinde bırakıyor, yeri geliyor insanı hüzne boğuyor. Müslümanlar, Endülüs, İspanya, Fransa’ya yaptıkları cihatları bu derece genişletmişken, ilay-ı kelimetullah gayesiyle yola çıkmışken, gelin görün ki bazı zaaflarına yenik düşmenin sonucunda, Endülüs ellerinden kaymaya başlamış ve artık hâkimiyeti Hıristiyanlar yaptıkları farklı işkencelerle ele geçirmişlerdi. Yazar bununla ilgili bir kısımda şu değerlendirmeyi yapmıştır: “1492 yılında Müslümanlara uygulanan bu zulmün benzeri hiçbir zaman ve hiçbir yerde görülmemiştir. Ne Amerikalıların Kızılderililere, ne Hollandalıların Açe Müslümanlarına, ne Hitler’in Yahudilere ve ne de İsrail’in Filistinlilere uyguladığı soykırım, Endülüs’e yapılana benzememektedir…”
İzlenimlerinden oluşan ikinci kısımda ise şöyle bir anısını bizlerle paylaşmaktadır:
“Çoğu Fransızcayı, turistlere yetecek kadar bilen Kurtubalılardan, turistik eşya satan Frederiko’ya soruyorum:
-Kiliseye gidiyor musun?
-No! diye cevap veriyor.
İlahiyatçı oluşumuzdan olacak herhalde sormaya devam ediyorum:
-Kiliseye gitmiyorsun amma, kiliseyi seviyorsun tabi.
Frederiko’nun rengi değişiyor ve dişlerini sıkarak konuşmaya başlıyor:
-Kiliseden nefret ediyorum!… Çünkü Kilise benim Müslüman olan atalarımı zorla Hıristiyanlaştırdı! Hıristiyan olmayanları da, şu gördüğün meydanda, bebeklerine varıncaya kadar kestiler… İşte o Hıristiyanlaştırılanların torunuyum; nasıl severim Kilise’yi?…
İşte ‘Hıristiyan Engizisyonu’ böyle kişiliksizleştirmişti insanları, diyor İhsan Süreyya.
Değerlendirme kısmında ise, İhsan Süreyya Sırma şunları söylüyor: “Paris’in 150 km. yakınına kadar cihada gidenleri ve cihadın ruhunu terk edip saltanat sevdasına düşünce de, aynı hızla geriye dönüp yok olmalarını görüyoruz. Müslümanların bütün tarihleri boyunca olduğu gibi, Endülüs tarihini de, saltanat sisteminin ne denli zararlı olduğunu, Allah’ın emri olan Şura’nın terk edilip, Müslümanları çocuk sultanların emrine verince, müminlerin nasıl ‘zarar-dide’ olduklarını gözler önüne sermiştir.”
Endülüs, bir kez daha Müslümanların Allah’ın kanunlarına uymadığı, dünyalık şeylere daldığı takdirde Allah’ın o nimetleri ellerinden aldığını, bizlere hatırlatmış bulunmaktadır. Bu bize bir ayeti anımsatmaktadır:
“De ki: Ey mülkün sahibi Allah’ım! Dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden mülkü çekip alırsın; dilediğini aziz kılarsın; dilediğini alçaltır, zillete düşürürsün; hayır yalnız senin elindedir. Şüphesiz senin gücün her şeye yeter. Geceyi gündüze, gündüzü geceye sokarsın (katarsın), diriyi ölüden çıkarırsın, ölüyü de diriden çıkarırsın. Dilediğini hesapsız rızıklandırırsın.” (Ali İmran 26-27)
Ve son olarak da İhsan Süreyya Sırma, Endülüs’e olan merakının Ebu’l-Beka er-Rindî’nin Endülüs Mersiyesi’ni okuduktan sonra başladığını söylüyor, oradan bir beyit paylaşacak olursak: