İstanbul’da, her sene, bana telefonla, tanımadığım insanlar, “Hocam, Hazreti Musa’nın anasının adı nedir?” diye sorarlar.
“Ben bilmiyorum” diyorum, adamın inanası gelmiyor.
“Neden sordun?” diyorum, “Liseye giden çocuğuma ödev vermiş din dersi hocası” diyor.
Kur’an-ı Kerim’de hiçbir peygamberin anasının adı yazılmadığı gibi, birçoğunun babasının adı da yazılmaz.
Ben bunu aman ha tarih kitaplarına da tarihleri yazılmasın anlamında yazmıyorum.
Tarih kitaplarımızdaki kahramanlarımızın anasının, babasının ve yaşadığı tarihin de bilinmesi olaya tat verir ama asıl olan o kahramanın o şartlar içindeki başarısından bugün bize ders olacak tarafıdır.
Habeşistan’a yapılan hicretin tarihinden daha önemlisi muhacir Müslümanların, Habeş kralının huzuruna çıkarken protokoldeki kralın huzurunda eğilme merasimini yapmamaları ve gerekçelerini “Yeni girdiğimiz dinde, hiçbir insan bir diğerinin huzurunda eğilmesi istenmiyor. Bütün insanların yalnız Allah celle celalühün huzurunda eğilmesi isteniyor” diyerek açıklamaları ve bu açıklamanın kralın da hoşuna gitmesi anlatılmalıdır.
İslam dininin İsa aleyhisselamla ilgili ne söylediğini, kral sorduğunda, Ca’fer bin ebi Talib, Kur’an-ı Kerim’den okuduğu ayetler öğretilmelidir.
Peygamberlerin hangi tarihte yaşadıkları da yazılmaz ama tebliği ettikleri hakikatler, tebliğ metotları, kime nasıl, neyi söylediklerini haber verir.
Hazreti Musa aleyhisselamın anasının adını bilmek insanlığa ne kazandırır?
Hiçbir şey kazandırmaz ama ödevi veren öğretmeyene “Ne derin adam beee” ünvanını kazandırır.
Musa aleyhisselamın kardeşi Harun aleyhisselamla o günün en güçlü devleti ve onun kralı olan Firavun’a karşı verdiği mücadeleyi ve sonunda kazandığını anlatmak, bugünkü firavunların da yenilmez olmadıklarını öğrenirler.
Siyer dersinde Sevgili Peygamberimiz’in doğum tarihi, peygamberlik veriliş tarihi, Habeşistan’a hicret tarihi, Medine’ye hicret tarihi, Bedir, Uhud, Hendek… gazvelerinin tarihini ezberletirler de Sevgili Peygamberimiz’in, kime, nasıl, neleri söyledikten sonra iman ettiğini veya inkâr ettiğinin üzerinde durulmaz.
Hazreti Hatice gibi Mekke’nin zengin bir hanımefendisiyle evlendiği halde, vefat ettiğinde miras olarak birkaç tane ev eşyası kaldığı Sevgili Peygamberimiz’in: “Biz peygamberler topluluğu, miras bırakmayız, geride kalanlarımız da sadakadır” (İbni Kesir ve Beğavi tefsirlerinde Meryem süresi ayet 6’nın tefsirinde.)
“Bize vâris olunmaz. (Biz miras bırakmayız), Bizim geriye bıraktıklarımız sadakadır” buyurmuş. (Buhari, Sahih, K.İ’tisam, bab 5, Humus 1, Müslim, Cihad 49, Ebu Davud, İmarat 19)
Bu hadise dayanarak Hazreti Ebubekir emir’ul-mü’minin seçilince, Sevgili Peygamberimiz’e ait olan Fedek hurmalığını, Hazreti Fatıma ve diğer vârislerine vermemiş ve hazineye kaydettiği anlatılmaz. Allah onların hepsinden razı olsun.
Rifat Ilgaz (1911-1993) o günün 1930-1950 yılları arasında yazdığı şiirler nedeniyle 1944 yılında altı ay hapis cezası alır ve öğretmenlikten atılır.
“Hababam Sınıfı”nı televizyondan izleriz de, gülmekten ders almamaya özen gösteririz.
Şahıslara ve tarihlere önem veririz de o olayların bize ders olacak sözlerine pek dikkat etmeyiz.
Okulun müdürü, müfettişin her okulda sorduğu soruları öğrencilere ezberlettiriyor:
İlk halife kimdir? Hz. Ebubekir
İstanbul hangi tarihte fethedildi? 1453
Vatan bizim neyimiz? Anamız.
Yükselme devrinin padişahı kimdir? Kanuni Sultan Süleyman.
Roma’yı kim yaktı? Neron.
Cevaplar sırayla ezberletilir: Hazreti Ebubekir, 1453, Anamız, Kanuni Sultan Süleyman, Neron.
Müfettiş, soruları sorunca karıştırırlar ve
Adın ne? Hazreti Ebubekir,
İlk halife kimdir? Neron.
Kaç yaşındasın? 1453
Roma’yı kim yaktı? Anam.
Anan kim? Kanuni Sultan Süleyman.
Aslında bizim yaptığımız ama güldüremediğimiz gülünç halimizin resmidir bu.
Bu söylediklerim bütün bilim dallarıyla da ilgilidir.
Matematik, fiziğin, kimya… ve bütün dallarda o sahanın en iyilerinin adı, doğum ve ölüm tarihi yazılsa bile, imtihanda sorulmamalı ama o ilim dalının bütün formülleri ezberletilmeli ve anladığının da farkına varılmalı.
Bazıları formülü ezberler ama çözümünü yapamaz.
Hadis usulünün kalıplaşmış ıstılahları ezberlenirdi.
İmtihanda sorulunca cevabı verilirdi.
Ama o ıstılahın ne anlama geldiği ve hadislere nasıl uygulanacağı bilinmezdi.
Yıllar sonra o ıstılah konuşma veya yazıda karşısına çıktığında kelimeyi hatırlıyor ama ne için olduğunu bir türlü çıkaramıyor.
Öğrencinin anladığı hale getirelim ve imtihanda anladığını yazmasını isteyelim.
Konya Yüksek İslam Enstitüsünde okurken, felsefe hocamız merhum Ahmet Hamdi Savlu, felsefenin temel taşı gibi olan dört adam ve fikirlerini bize anlatır ve bütün imtihanlarınız bu dört kişiden olacaktır” dedikten sonra sene boyu İslam’ın hikmetinden, cihadı, mücahidi ve çağdaş cihad tekniklerini, mayınlı tarlada nasıl yürüneceğini anlatırdı. 1999’da Ecevit, Mesut Yılmaz ve Devlet Bahçeli hükümetinde 12 yaşından küçüklere Kur’an okuma yasağı, milli eğitim müfettişlerince çok sıkı denetimde iken bu karara direnen imamlarımız, müfettişlere, “Ben İslam’ı camiye gelenlere anlatmakla görevlendirildim. Cemaatin yaşı atama yazımda bildirilmiyor.
Ben bu beş yaşındaki çocuğu, camiden kovarsam verilen göreve ihanet etmiş olurum. Buyurun müfettiş bey, siz çıkarın” demişler.
Müfettişler de göğsü iman dolu ana kuzusu.
Öğretmenler, kaytarma tarafına gitmezseniz en kötü müfredatla bile en iyi hizmeti verebilirsiniz.
Mahir İz merhum, “Allah” demenin yasak olduğu dönemlerde lise öğrencilerine, İstiklâl Marşı’nı açıklayarak, İslami bilgiler verdiğini “Yılların İzi” isimli eserinde bahseder.
Milli Gazete / Mahmut Toptaş