7 Ekim sonrası Gazze’de siyonist işgalci tarafından yapılmaya başlanan katliam ve soykırım, dünya halklarının vicdanlarında büyük yankı uyandırdı. Lakin siyonizmin tahakkümü altında olan devletler ise halklarının tepkisine rağmen işgalci siyoniste destekten hiç vazgeçmediler. Küresel emperyalizmin ileri karakolu konumunda olan işgalci siyonistler, emperyalistlerin tam desteğiyle soykırıma ara vermeden devam ediyor. Ve Batının üretilmiş bütün değerleri insanlık vicdanında can çekişiyor, kayboluyor.
Müslümanlar açısından akla gelen bir şey daha var ki o da, Filistin’e dair hafızanın yeniden canlandırılmasıdır. Zira günümüz itibarıyla yaşananlar ilk olmadığı gibi böyle giderse son da olmayacak. İşlenen cinayetler karşısında, anlık veya dönemsel tepkilerin alevlenmesi, alevin ateşi hafifleyince unutulması, Müslüman zihinlerin büyük sorunu olarak kendisini gösteriyor. Eğer Müslüman alemi aklını başına toplamazsa, Gazze’de yaşanan insanlık dramı ilk olmadığı gibi son da olmayacaktır. Hafızamızın zayıflığından dolayı, günümüzde yaşanan vahşeti ve soykırımı, sanki ilk defa başımıza geliyormuş gibi algılıyoruz. Oysa çok yakın tarihi süreçte, hem de yakınlarımızda Gazze benzeri katliamların defalarca yaşandığını hepimiz biliyoruz, ki bunları zikretmeye gerek bile yok.
Kanaatimiz, Filistin’e dair hafızamızın yeniden oluşturulmasıdır. Filistin ve Gazze’ye yönelik hafızamızın canlanmasına katkı sağlayacağını umduğumuz bir çalışmadan, yakın tarihe ait beyanları ilginize sunmanın faydalı olacağını düşünüyoruz. Bahsi geçen çalışma ABD’li filozof Noam Chomsky ve İsrailli tarihçi Ilan Pappe’nin birlikte hazırladıkları “Yaşamla Ölüm Arasında Gazze” adlı eserdir. Eser içerisinde bulunan, Noam Chomsky’e ait “Tüm Vahşileri İmha Edin” bölümünü kritik ederek ilginize sunuyoruz.
Aralık 2008 ABD-İsrail saldırısı
“Çaresiz durumdaki Filistinlilere karşı en yeni ABD-İsrail saldırısı 27 Aralık 2008 Cumartesi günü başladı. İsrail basınına göre saldırı altı ay boyunca çok titiz şekilde planlanmıştı. Planın iki boyutu vardı: Askeri boyut ve propaganda boyutu. 2006’daki Lübnan işgalinden çıkarılan dersler üzerine kurulmuştu. Yani, yapılan ve söylenen şeylerin çoğunun, önceden planlandığından ve kasıtlı gerçekleştirildiğinden emin olabiliriz. Hiç kuşkusuz bu söylediklerim saldırının zamanlaması için de geçerli: Saldırı öğleden biraz önce, yoğun bir nüfusun yaşadığı şehirde çocukların okuldan döndüğü ve kalabalıkların sokaklarda olduğu bir saatte yapıldı. Yalnızca birkaç dakika içinde iki yüzden fazla kişi öldü, yedi yüz kişi yaralandı. Bu saldırı, kaçacak yeri olmayan savunmasız sivillerin kitlesel katliama kurban gitmesi için iyi bir başlangıçtı.” (Noam Chomsky, Yaşamla Ölüm Arasında Gazze, sayfa 106)
ABD’li filozof Noam Chomsky, işgalci siyonistlerin 2008’de Gazze’de yapmış oldukları katliamı anlatan uzun makalesine bu şekilde giriş yapıyor. Noam Chomsky, ABD ile İsrail’i aynı yapılar olarak düşündüğü için, gerçekleştirilen katliamlarda sürekli ikisinin adını birlikte anıyor. O’na göre İsrail demek ABD demek, ABD demek İsrail demektir. Bu saldırıdan sonra, işgal edilmiş topraklarda etkin olan Haaretz gazetesi, muharebe kurallarının gevşetilmesi sonucunda Hamas’a ait idari binalara saldırıldığını ve birçok Filistinlinin yaşamını yitirdiğini yazar.
‘Devlet terörü doktrini: Sivillere acı çektirmek’ Noam Chomsky, saldırının New York Times’da da değerlendirildiğini ifade eder.
“New York Times, ‘Gazze Savaşı’nın Kazanımlarını İncelemek’ adlı geriye dönük analizinde, ilk günün başarılarını savaşın en önemli kazanımlarından biri olarak değerlendiriyordu. İsrail ‘çıldırmış’ görünerek fazlaca korku salmanın avantajlı olacağını hesaplamıştı. Bu bir doktrindir ve geçmişi 1950’lere kadar uzanır. Bronner şöyle yazıyordu: ‘Bir cumartesi sabahı İsrail uçakları aynı anda birçok hedefe birden saldırınca, Gazze’deki Filistinliler mesajı ilk günden aldılar. Anında iki yüze yakın kişi öldü, Hamas ve Gazze sarsıldı.’ Çıldırma taktiği başarılı olmuş görünüyordu: ‘Gazze halkı bu savaşta o kadar çok acı çekti ki Hamas’ı [seçilmiş hükümeti] dizginlemeye çalışacağına dair sınırlı da olsa bazı göstergeler’ var. Siyasi amaçlar için sivillere acı çektirmek, çoktandır devam eden bir başka devlet terörü doktrinidir, hatta bu terörün yol gösterici ilkesidir.” (a.g.e., sayfa 108)
Chomsky, modern devletlerin insanlık dışı bir davranışını ifade eder. Siyasi amaçlar için sivillere acı çektirmek, uzun zamandan beri süregelen devlet terörü doktrinidir, hatta bu terörün yol gösterici ilkesidir. Savaş sonrasında Gazze’nin büyük bölümü harabeye dönmüş, binlerce sivil ölmüştür. Üstüne üstlük, işgalci siyonistler BM yardımlarının Gazze’ye ulaşmasına da engel olmuştur. Bunun gerekçesi ise, “Şabat günü” olduğu için geçişler kapatılmıştır. Yüzlerce kişi Şabat gününde Amerikan bombardıman uçakları ve helikopterleri tarafından katledilebiliyorken, bu kutsal güne saygı gereği, ölüm kalım savaşı veren Filistinlilere yiyecek ve ilaç verilmemeliydi!
‘Sabra ve Şatilla’da korkunç katliamlar’
Noam Chomsky, yapılan katliama karşı, dünyanın duyarsızlığına da dikkat çeker. ABD-İsrail’in suçlarına ilişkin resmi kayıtlarda, yapılan gaddarlık ancak bir dipnot kadar yer almaktadır. Yaşanan katliamlar adeta sıradan şeylerdir ve son derece bilindiktir. Bunun örneği, 1982 Haziranında ABD desteğiyle Lübnan’ın İsrail tarafından işgali, Filistin mülteci kampları Sabra ve Şatilla’nın bombalanmasıdır. Bu iki kamp, İsrail’in korkunç katliamlarıyla adını duyurmuştur.
Sabra ve Şatilla bombardımanında bölgedeki yerel hastane -Gazze Hastanesi- vurulmuş ve Ortadoğu uzmanı Amerikalı bir akademisyenin tanıklığına göre iki yüzden fazla kişi öldürülmüştü. Katliam on beş bin ila yirmi bin arasında insanın öldürüldüğü ve Güney Lübnan ile Beyrut’un büyük kısmının harabeye çevrildiği, ABD’nin çok güçlü askeri ve diplomatik desteğiyle yürütülen bir işgalin başlangıç hamlesiydi. ABD desteği, yürütülen canice saldırganlığı durdurmayı amaçlayan Güvenlik Konseyi kararlarının, İsrail’i barışçıl bir siyasi çözüm tehdidinden korumak üzere ABD tarafından veto edilmesini de içeriyordu. Barışçıl bir siyasi çözüm olasılığı, saldırı yanlılarının fantezisinden başka bir şey olmayan, İsraillilerin “yoğun roket saldırısı altında acı çektikleri” yalanıyla çelişiyordu. (sayfa 110)
‘İsrail ordusu daima bilinçli olarak sivil halkı hedef almıştır’ Noam Chomsky, İsrail’in yaptığı katliamların ve savaş suçlarının tamamının, ABD’nin tam desteğiyle yapılmakta olduğuna hassaten ve tekraren yer verir. Yukarıda da dediğimiz gibi, ABD-İsrail birbirinden ayrılamaz bir bütündür. Yapılan katliamlar, işlenen cinayetler ise son derece normal ve üst düzey İsrailli yetkililer tarafından oldukça dürüst biçimde tartışılmaktadır. ABD’ye sırtını dayayan işgalci siyonistler açıkça dünyaya meydan okumaktadır. Chomsky, İsrail’in Filistinlilere ve Gazze’ye karşı yapmış olduğu katliamları, işlemiş olduğu cinayetleri teferruatıyla birlikte zikreder.
İfadelerinde İsrailli askeri analistlerin analizlerine de yer verir. Yapılan bir analizde, “İsrail ordusu daima kasıtlı ve bilinçli olarak sivil halkı hedef almıştır. İsrail ordusu asla sivil hedefleri askeri hedeflerden ayırmamış, kasıtlı olarak sivil hedeflere saldırmıştır” denmektedir. (sayfa 110)
Sivil hedeflere saldırılmasından elde edilmesi umulan sonuç, İsrail’in rahatsız edilmeden yasadışı bir şekilde yayılmasına ve sert baskı programlarını uygulamasına imkân tanımaktır. Sivillere yeterince acı çektirmenin, İsrail için yararlı sonuçlar çıkarabileceği düşünülmektedir. ‘Hamas, toplumda derinlemesine kök salmış bir harekettir’ Noam Chomsky, bir analistin tespitiyle İsrail’in Hamas’ı nasıl gördüğünü de ifade eder. İsrailli yetkililer ve Amerikalı müttefikleri Hamas’ı sadece silahlı bir milis grubu olarak görmemektedir. Hamas, toplumda derinlemesine kök salmış bir halk tabanına dayanan toplumsal bir harekettir. Bu yüzden, Hamas’ın “toplumsal kanadını” yok etmeyi amaçlayan planları uygularken Filistin toplumunun yok edilmesi hedeflenmektedir. (sayfa 113)
Chomsky, Lübnan asıllı Amerikan vatandaşı olan Fawaz Gerges’in analizine de yer verir. Gerges’in tespitine göre, ABD-İsrail devlet terörü başarısızlığa uğrayacaktır. Çünkü Hamas’ın yarım milyon Filistinli katletilmeden temizlenmesi mümkün değildir. İsrail, Hamas’ın önde gelen liderlerini öldürse bile şimdikinden daha radikal bir kuşak hızla eskilerin yerini alacaktır. Hamas, yaşamın bir gerçeğidir. Ortadan kaybolmayacak ve ne kadar kayıp verirse versin teslim bayrağını çekmeyecektir. (sayfa 114)
Kanaatimizce bu analiz önemli ve doğru bir tespittir. Günümüzde yaşanan trajediye, işgalci siyonistin yapmakta olduğu sivil halka dönük katliamlarına rağmen, Gazze halkı Hamas’ı terk etmemiş, Hamas, ABD ve işgalci siyonistin gerçekleştirdiği her saldırı ve katliamın ardından daha da güçlenmiştir. ‘ABD-İsrail iki devletli çözümü engellemektedir’
Noam Chomsky, Hamas’ın ABD-İsrail tarafından nasıl tanımlandığını da ifade eder. Hamas, sürekli “İran’ın desteklediği, kendini İsrail’i yok etmeye adamış” bir örgüt olarak tanımlanmaktadır. Hamas’ı, “demokratik yollarla seçilmiş, uzun süredir uluslararası konsensüse uygun, iki devletli çözümü destekleyen bir örgüt” şeklinde tanımlayan bir ifade bulmak için çok uğraşmak gerekmektedir. Halbuki iki devletli çözüm, otuz yıldan uzun süredir Birleşik Devletler ve İsrail tarafından engellenmektedir.
Chomsky’nin ifade ettiğine göre, iki devletli çözümü engelleyen Hamas değil, bilakis ABD-İsrail’dir. Bu hakikati ise günümüzde bilmeyen kalmamıştır. Fakat ne yazık ki ABD-İsrail karşısında direnme cesaretini yitiren -ya da Gazze’yi çok da umursamayan- uydu devletler, bütün kabahatin vebalini Hamas’ın boynuna asmaktadır. 7 Ekim 2023’de başlayan soykırımla birlikte bu hakikat yeniden yüzümüze tokat gibi çarpmıştır. Hamasi nutukların ötesine geçemeyen uydu devletler, işgalci siyonistle hiçbir ilişkisini kesmemiş, siyasi, ticari, hukuki, askeri bütün alanlarda ilişkilerini sürdürmektedir.
‘Yardım gemisini engellediler’
Noam Chomsky, 2008 savaşında yaşanan bir ayrıntıdan daha bahseder. ABD-İsrail’in Gazze’ye yaptığı son saldırı başladığında Dignity -Haysiyet- isimli küçük bir gemi Gazze’ye gitmek üzere Kıbrıs’tan yola çıkmıştır. Gemideki doktorlar ve insan hakları aktivistleri, İsrail’in suç teşkil eden ablukasını delmek ve kapana sıkıştırılmış Gazze halkına tıbbi malzemeler götürmek istiyorlardı. İsrail savaş gemileri uluslararası sularda bu küçük geminin yolunu kesti, çarparak ciddi hasar verdi; gemi az daha batıyordu, güçlükle de olsa Lübnan’a ulaşmayı başardı. İsrail yalanlardan oluşan rutin bir açıklama yaptı. Fakat İsrail tarafından yapılan açıklama, gemide bulunan gazeteciler ve yolcular tarafından yalanlandı. (sayfa 115)
Bu çok ciddi bir suçtu, Somali açıklarında gemilerin kaçırılmasından çok daha ağır bir suçtu. Fakat bu olayın üzerinde pek durulmadı. Chomsky göre, bu türden suçların üstü kapalı bir şekilde onaylanması şu anlayışı yansıtmaktadır: Gazze işgal altında bir toprak parçasıdır, İsrail’in ablukayı sürdürmeye hakkı vardır ve hatta emirlerine itaat etmediği için sivil halkı cezalandırma programlarını uygulamak üzere uluslararası düzenin bekçileri tarafından uluslararası sularda suç işlemeye yetkili kılınmıştır. ‘İsrail, gemileri kaçırıyor, yolcuları öldürüyor’
Chomsky makalesinde İsrail’in başka suçlarını da ifşa eder. İsrail on yıllardır Kıbrıs ile Lübnan arasındaki uluslararası sularda gemileri kaçırıyor, yolcuları öldürüyor veya kaçırıyor, bazen de yıllarca rehine olarak tutmak üzere İsrail’deki hapishanelere koyuyor. Bu hapishanelerin bazıları gizli hapishane ya da işkence odası niteliğindedir. Tabii bunlar İsrail için rutin uygulamalar olduğuna göre bu yeni saldırılar karşısında kim neden bir şey yapsın ki?
Kıbrıs ve Lübnan, oldukça tepki gösterse de işlerin bu şekilde yürüdüğü düzende onlar da kim oluyor? Noam Chomsky ABD’li bir filozof olmasına rağmen hem ABD’nin hem de İsrail’in birlikte işledikleri bütün suçları ifşa etmekten çekinmiyor. Kimsenin dile getirmeye cesaret edemediği birçok suçu bütün çıplaklığıyla ortaya sermekte. Fakat cinayetleri dile getirenler ister ABD’li ister İsrailli olsun, işlenen suçları ortaya sermenin de bir anlam ifade etmediğini görmekteyiz.
‘Zalim Mısır diktatörlüğü’
Chomsky, ABD ve İsrail’in suçlarını haykıran Batı yanlısı Lübnan gazetesi Daily Star editörlerinin yazdıklarını satırlarına taşır. Daily Star şunları yazmaktadır:
“Gazze’de yaklaşık bir buçuk milyon insan, teknolojik açıdan dünyanın en ileri, fakat ahlaki olarak en geri askeri aygıtlarından birinin canice muamelesine maruz kalıyor. Genellikle Filistinlilerin Arap dünyasındaki durumları, Yahudilerin II. Dünya Savaşı öncesinde Avrupa’daki durumlarına benzetilir; bu yorumda biraz doğruluk payı da vardır.
Tıpkı Naziler Soykırım (Holocaust) yaparken Avrupalıların ve Kuzey Amerikalıların başlarını öbür tarafa çevirmesi gibi, İsrailliler Filistinli çocukları katlederken Arapların bir şey yapmamak için bahane araması tiksindirici bir benzerlik oluşturuyor. Bu Arap rejimlerinin arasında en çok ayıp edeni ise, İsrail dışında ABD’nin askeri yardımından en fazla yararlanan ülke durumundaki zalim Mısır diktatörlüğüdür.” (sayfa 116)
ABD’nin resmi terörizm tanımına kelimesi kelimesine uyan suçlar 2009 yılının başında Birleşik Devletler ve İsrail tarafından Gazze’de işlenen yeni suçlar -tanıdık olma kategorisi dışında- hiçbir standart kategoriye uymamaktadır. Tam aksine bu suçlar Amerikan hükümetinin resmi “terörizm” tanımına kelimesi kelimesine uymaktadır. Fakat bu tanım, söz konusu suçların büyüklüğünü anlatmaya yetmez. “Saldırganlık” olarak tanımlanamazlar zira ABD’nin üzeri örtülü olarak teslim ettiği ve ciddi araştırmaların da kabul ettiği gibi, işgal altındaki topraklarda uygulanmaktadır.
Bazı araştırmacılar, işgal altındaki topraklarda İsrail yerleşimlerinin tarihine ilişkin kapsamlı çalışmalarında şu hususa dikkat çekiyor: Ağustos 2005’te İsrail’in Gazze’den kuvvetlerini çekmesinden sonra, harabeye dönmüş Gazze Şeridi, “İsrail’in askeri denetiminden ve Gazzelilerin her gün işgal nedeniyle ödedikleri bedelden bir tek gün bile” yakasını kurtaramadı. Yaşanan katliamlarla ilgili olarak başka iki araştırmacı; “İsrail, ardında kavrulmuş bir toprak, harap olmuş hizmet birimleri ve ne bugünü ne de geleceği olan bir halk bıraktı” diye yazar.
“Filistinlilerin yerleşimleri, korkunç askeri gücüyle Gazze’yi kontrol etmeyi, sakinlerini öldürmeyi ve taciz etmeyi sürdüren terbiyesiz işgalcinin sert darbesiyle yıkılmıştı.”
Ne de olsa Birleşik Devletler’in sağlam desteği ve iştiraki sayesinde bu korkunç askeri güç vahşice kullanılabilirdi. (sayfa 119)
‘Büyük suç: Yanlış tarafa oy vermek’
Noam Chomsky, 2006 seçimlerinde efendisinin (!) emrine uymayan Gazzelilerin nasıl cezalandırıldığına da dikkat çeker. Gazzeliler, yanlış tarafa oy vermekle büyük suç işlemiştir.Demokrasi özlemi hakkında sürekli nutuk çeken efendinin emirlerine uymamanın cezasız kalmayacağını, yeni bir saldırı dalgasıyla öğrenmiş oldular.
ABD askeri teknolojisinin en gelişmiş ürünleriyle ezilirken, hiçbir yere kaçma imkânı bulunmayan bir halkın, sadist ve alçak yöntemlerle işkence görmesine yeni bir terim bulmak gerekiyordu çünkü “saldırganlık” ve “terörizm” terimleri yetersiz kalmaktaydı. Son derece gelişmiş bu askeri teknolojinin kullanımı, uluslararası hukuka ve hatta ABD yasalarına bile aykırıyken, kendini haydut ilan eden devletler için sadece teknik bir ayrıntıdır.
‘Yunan hükümeti silah sevkiyatını engeller’
Chomsky, ABD’nin İsrail’e yapmakta olduğu silah sevkiyatlarına da değinir. 31 Aralık 2008’de dehşet içindeki Gazzeliler çaresizce zalim saldırıdan korunacak bir sığınak ararken Washington, Yunanistan’dan İsrail’e niteliği belirsiz üç bin ton “askeri mühimmat” taşımak için bir Alman şilebi kiralar. Reuters’in bildirdiğine göre bu yeni sevkiyat, Aralık’ta Gazze Şeridi’ndeki hava saldırıları öncesinde ABD’den İsrail’e çok daha büyük bir parti askeri malzeme taşımak üzere ticari bir şilebin kiralanmasının ardından yapılıyordu. Silah ticaretini izleyen Yeni Amerika Vakfı’na göre ise, “İsrail’in Gazze Şeridi’ne müdahalesi büyük ölçüde, bedeli Amerikalı vergi mükellefleri tarafından ödenen, ABD’nin tedarik ettiği silahlarla gerçekleşmişti’’. Yunanistan’daki herhangi bir limanın “İsrail ordusuna askeri malzeme tedarik etmek üzere’’ kullanılmasını yasaklayan Yunan hükümetinin kararıyla yeni sevkiyat engellenir. (sayfa 121)
Noam Chomsky, ABD-İsrail’in sürekli sivilleri hedef almasının kasıtlı olduğunu sıklıkla dile getiriyor ve bu saldırılardan ABD-İsrail kazanımları için olumlu neticeler beklendiğini ifade ediyor. ABD-İsrail, sivillerin yeterince acı çekmesini hedeflemektedir.
‘Molozlar altında çürümüş yüzlerce sivil ceset’
Chomsky, BM Güvenlik Konseyi’nin “kalıcı ateşkes” çağrısında bulunan bir kararı kabul ettiğini belirtir. Ateşkes (teorik olarak) yürürlüğe girdiğinde, Filistin İnsan Hakları Merkezi (FİHM) saldırının son gününe ilişkin elindeki verileri açıklar: İsrail ordusu, sivillerin evlerini ve BM okullarını bombalarken 54 Filistinli öldürülmüştü. 17’si çocuk olmak üzere 43 kişi silahsızdı. FİHM, 281’i çocuk 844 siville beraber toplam ölü sayısının 1184’e çıktığını belirtiyordu. İsrail ordusu, evleri ve tarımsal alanları tahrip etmek ve sivilleri evlerinden kaçmaya zorlamak için Gazze Şeridi’nde yangın bombaları kullanmaya devam etmişti. Birkaç saat sonra Reuters ajansı 1300’den fazla can kaybı olduğunu duyurdu. Can kayıplarını ve yıkımı dikkatle izleyen El Mezan Merkezi personeli, kesintisiz ağır bombardıman dolayısıyla daha önce ulaşılamayan bölgelere gitti. Yıkılan evlerin veya İsrail buldozerleri tarafından kaldırılan molozların altında çürümekte olan yüzlerce sivil cesedi buldular. Koskoca apartman blokları yok olmuştu. Tabii ki hiç kuşkusuz ölü ve yaralılar için verilen rakamlar gerçek durumu tam olarak yansıtmıyordu. (sayfa 125)
‘Sadık bir uydu yönetimi’
Noam Chomsky, yeniden Hamas’ın seçimleri kazanması sonucunda, ABD-İsrail’in ne yapmak istediklerine döner. Birleşik Devletler ile İsrail, Ocak 2006 seçimlerinde yanlış tarafa oy verdikleri için Filistinlileri cezalandırma planlarının bir parçası olarak 2005 tarihli anlaşmaya uymaktan vazgeçer. Washington, Arap dünyasındaki yegâne özgür seçimlerin sonuçlarını boşa çıkarmak için çaba göstermeyi sürdüreceğini vurgular.
“Gazze’yi Hamas hâkimiyetinin karanlığından kurtarmak ve Filistin Yönetimi’nin sağlayabileceği çok iyi bir idarenin aydınlığına kavuşturmak için yapılabilecek çok fazla şey vardır. Filistin yönetimi sadık bir uydu olarak kalmalıdır.” (sayfa 127)
Ne kadar gerekiyorsa o kadar öldürmeliyiz Chomsky, eski bir Hahambaşının Ehud Olmert’e yazdığı bir mektuba da değinir. Hahambaşı mektubunda kan donduran ifadelerde bulunur. Hahambaşı, Gazze’deki bütün sivillerin roket saldırılarından sorumlu oldukları, dolayısıyla “roket saldırılarını durdurmak için düzenlenecek yoğun bir askeri saldırı sırasında sivillerin ayrım gözetmeksizin öldürülmesinde ahlaki açıdan hiçbir yasaklamanın” bulunmadığı bilgisini verir. Hahambaşının oğlu, Safed şehrinin Hahambaşı ise, bu düşünceyi daha da geliştirir: “Eğer yüz kişi öldürdükten sonra durmazlarsa, o zaman bin kişi öldürmeliyiz; bin kişi öldürdükten sonra da durmazlarsa, on bin kişiyi öldürmeliyiz. Yine durmazlarsa yüz bin, hatta bir milyon kişiyi öldürmemiz gerekir. Filistinlileri durdurmak için ne kadar gerekiyorsa o kadarını öldürmeliyiz” demektedir. (sayfa 132)
‘Bütün vahşiler imha edilmeli’
Benzer görüşler, önde gelen Amerikan entelektüelleri tarafından da ifade edilmektedir. İsrail Lübnan’ı 2006’da işgal ettiğinde, Harvard Hukuk Fakültesi profesörü Alan Dershowitz liberal eğilimli internet gazetesi Huffington Post’a, bütün Lübnanlıların İsrail şiddetinin meşru hedefi olduğunu açıklamıştı. Lübnan yurttaşları “terörizmi” -yani İsrail işgaline karşı direnişi- destekledikleri için “bedelini öderler”. Nitekim Lübnanlı sivillerin büyük çoğunluğu, en az Nazileri desteklemiş olan Avusturyalılar kadar saldırının meşru hedefidir. Safed hahamının fetvası onlar için de geçerlidir.
Jerusalem Post internet sitesindeki bir videoda Dershowitz, Filistinlilerin can kayıplarının İsraillilere göre çok daha yüksek olmasıyla ilgili söylenenlerle dalga geçiyordu: “Bu oran 1.000 Filistinliye karşı 1 İsrailli, hatta 1.000’e karşı sıfıra çıkarılmalı diyordu. ‘Vahşilerin’ tamamen imha edilmesinden bahsediyordu.” (sayfa 132)
‘Gazze’nin işgal edilmesindeki gerekçe: Direniş’
Noam Chomsky, Gazze’ye saldırıların ve işlenen cinayetlerin gerekçesine de değinir. ABD ve müttefiklerinin silahlandırıp eğittiği işbirlikçi Filistin güvenlik güçlerinin yardımı sayesinde İsrail, ABD desteğiyle Batı Şeria’da istediği gibi davranmakta, her türlü suçu işleyebilmektedir. Yerleşimciler, İsrail’in koruması altında kudurup her zamanki cinayetlerine ve suçlarına devam etmektedir. Batı Şeira’ya bu yolla boyun eğdirilirken, Filistin’in diğer yarısı olan Gazze şeridinde direniş devam etmektedir. ABD-İsrail’in, Filistin’in ilhak edilip yıkıma uğratılması programlarının engellenmeden devam edebilmesi için bu direnişin de ezilmesi gerekmektedir. İşte Gazze işgalinin ardında böyle bir gerekçe vardır. (sayfa 137)
‘İşgalin bizatihi kendisi çok daha ciddi bir suçtur’
Chomsky, gözlerden kaçan çok önemli bir noktaya daha dikkat çeker. Konuşulan tartışılan sürekli katliamlar, ölümler, sürgünlerdir. Bunlar elbette çok büyük suçlardır. Fakat asıl büyük suç ise “işgal”dir. Yani İsrail’in hunharca savaş uygulamalarını yasaklayan yasaları ciddi şekilde ihlal etmesine fazlasıyla odaklanmak bir hata olur. İşgalin bizatihi kendisi çok daha ciddi bir suçtur. İsrail bu korkunç yıkıma oklar ve yaylarla yol açmış olsaydı dahi, yaptığı yine son derece ahlakdışı bir suç olurdu. (sayfa 141)
Noam Chomsky, sadece belirli hedeflere ilgi göstermenin hatalı bir yaklaşım olacağını ifade etmektedir. İsrail’in öngördüğü hedeflerin kapsamı bakımından çok daha ihtiraslı bir kampanya söz konusudur. Yetkililer, kampanyanın amacının “bütün yaşam araçlarının ortadan kaldırılması” olduğu uyarısında bulunmuşlardı. Kümes hayvanları, çiftlik hayvanları, seralar ve meyve bahçelerinin yanı sıra tarımsal alanın büyük bölümü tahrip edildi ve belki de tarımsal alanların bir kısmı yeniden ekilemeyecek.
‘Ne İsrail ne de ABD bu savaştan zaferle çıkabilir’
Chomsky, İsrail’in işlemekte olduğu cinayet suçlarının, kendi geleceğine nasıl yansıyacağına dair analistlerin düşüncelerine de yer verir. İsrail böyle davranmamış olsaydı, güvenliğini sağlamış, ilişkilerini normalleştirmiş ve bölgeyle bütünleşmiş olabilirdi. Fakat yasadışı yayılmacılığı, çatışmayı ve tekrar tekrar şiddet kullanmayı tercih etmektedir. Bunlar hem suç teşkil eden, canice ve yıkıcı eylemler, hem de İsrail’in uzun vadeli güvenliğini aşındırmaktadır. ABD askeriyesi ve Ortadoğu uzmanlarının değerlendirmesiyle, ”ne İsrail ne de Birleşik Devletler bu savaştan zaferle çıkabilir.”
Noam Chomsky, İsrail’in ileri gelenlerinden biri olan Uri Avnery’in işlenen suçlara dair olacakları ifade eden analizine değinir. Avnery, İsrail’in askeri zaferinden sonra olacaklar için şöyle demektedir: “Dünyanın aklına, her an savaş suçları işlemeye hazır ve herhangi bir ahlaki sınırlaması olmayan, kana bulanmış canavar bir İsrail imgesi kazınacak. Bunun, uzun vadede geleceğimiz, dünyadaki konumumuz, barış ve huzura ulaşma şansımız açısından son derece ciddi sonuçları olacaktır. Nihayetinde bu savaş aynı zamanda kendimize karşı, İsrail Devleti’ne karşı işlediğimiz bir suçtur.”
Bir İsrailli olan Uri Avnery, işgalci siyonisti, işledikleri suçlardan sonra kendisini bekleyen akıbeti çarpıcı bir şekilde ifade eder. Dünyanın en nefret edilen ülkesi(!) Chomsky, Avnery’in söylediklerinin son derece doğru tespitler olduğunu söyler. İsrail kendisini, dünyada en çok nefret edilen ülkelerden biri haline getirmekle meşgul ve Batı toplumlarının ona duyduğu bağlılığı da yitirme sürecindedir. Dahası, süreklilik kazanan korkunç suçlarına daha uzun süre müsamaha göstermesi artık pek de olası görünmeyen genç Amerikalı Yahudilerin de sadakatini kaybetmektedir. (sayfa 163)
Noam Chomsky’nin ifade ettikleri, 2008 tarihinde işgalci siyonistin Gazze’de gerçekleştirdiği katliamlarla ilgilidir. Tabii İsrail’in işlemiş olduğu bütün suçları da kapsamaktadır. Geldiğimiz süreçte ise, işgalci siyonist geçmişte yaptığı katliamlara ve soykırımlara seviye atlatarak devam etmektedir. Şurası da bir gerçek ki, işgalci siyonistler dünya kamuoyunda her geçen gün yalnızlaşmakta, ileriye dönük beka sorunu yaşamaktadır. Yapmakta olduğu katliamların, soykırımların, harabeye çevirdiği şehirlerin molozları altında kalacaktır.
Dünyanın bütün süper güçleri bir araya geldiği halde, bir avuç inanmış Müslüman eliyle can verecektir.
Yakup Döğer / İktibas Dergisi Ocak Sayısı