Müslümanların toplumu; İslâm dininin değerleriyle var olan ve o değerlerle devam eden değerli, erdemli insanların toplumudur.
Müslümanlar olarak dinimizin uğruna savaşamayacağımız hiçbir değeri yoktur. Yani İslâm’ın her değeri uğruna savaşılır. Müslüman olarak hayatımızın kalitesini uğruna savaştığımız değerler belirler.
Allah yolunda “yar olup bar olmamak, gül-i gülzar olup har olmamak”, zaaf göstergesi olacak komplekslerden arınmış mü’minlerin vasfıdır. Hayatta hiçbir çıkar, hiçbir menfaat uğruna dinin değerlerinden vazgeçilemez. Sehl b. Abdullah et- Tüsteri (Rh.a.) der ki: “Allah’ın hazineleri içinde tevhid’den daha büyük bir şey yoktur.” Tevhid’i devre dışı bırakıp başka şeylerin peşlerine düşenler, esfel-i safiline düşenlerdir.
Savaştayken “Namazı sonra kılalım” diyenlere Hz. Ali’nin (r.a) cevabı: “Uğruna savaştığımız değerleri ihmal ederek savaşmanın hiçbir anlamı yoktur.”
Müslümanlar olarak dinimizden kaynaklanan kendi değerlerimizi, kaybettiğimiz ahlaki kazanımlarımızı yeniden keşfedip yaşanır kılmadan din ve dindarlık adına ortaya koyduğumuz çaba ve gayretler, köleliğimizi, esaretimizi katmerleştirmekten başka bir şeye yaramazlar. Allahû Teâla uyarıyor:
“Ey iman edenler! Allah yolunda sefere çıktığınız zaman, gerekli araştırmayı yapın. Size selâm veren kimseye, dünya hayatının geçici menfaatine (ganimete) göz dikerek, ‘Sen mü’min değilsin’ demeyin. Allah katında pek çok ganimetler vardır. Daha önce siz de öyle idiniz de Allah size lütufta bulundu (müslüman oldunuz). Onun için iyice araştırın. Çünkü Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Nisa Sûresi/94)
Allah yolunda cihad etmek, dinin değerlerini kulak ardı etmeyi gerektirmez. Aksine cihad, dinin değerlerini ihmale ve ihlale uğratmamak için yapılır. Cihad adına dinin değerlerini ihmal ve ihlal edenler hiç hükmündedirler.
Din adına dinin dışına çıkanlardan cihad değil cinayet beklenir. Canilerden de mücahid olmaz. Şer’i şerif’in haricinde ortaya konulan her amel bizi dalalete götürür.
Dinin bir emri, bir farzı adına geri kalan bütün emirlerini, farzlarını ihmal ve ihlal etmek, dine karşı hileli bir ihtilalde bulunmaktır. Yani din adına dine darbe indirmektir.
Müslüman olarak değersiz bir dünya için değerlerinden vaz geçenlerin dinde hiçbir değerleri olmaz. Lâ dini düzenlerin vaat ettikleri rütbe ve makamlar adına dini değerler ihlal ve ihmal edilemez. Şunu bilelim ki; Siyaset-i şer’iyyenin önüne ve yerine geçirilen dünya kıbleli politika; karanlığın, köhneliğin, çürümenin ve yozlaşmanın kalesidir. Bu kaleye girenler mankurtlaşıp çıkarlar. Hafıza kaybına uğrarlar. Dünkü dostlarını hatırlamazlar. Ama dünkü düşmanlarına bugünün efendileri muamelesi yapmaktan da geri durmazlar.
Uğruna savaştıkları değerleri ihmal edenler, kendi davalarına kendi düşmanlarından daha çok ihanet edenlerdir. Rabbani davanın değerlerinin sınırlarını ihlal edip inanç ve insanlık onurunu çiğneyen hiçbir kimse Allah’ın davasına hizmet edemez, hizmet iddiasında da bulunamaz.
Dinimizi, dinimizden kaynaklanan değerlerimizi ihlal ederek, ihmal ederek ortaya koyduğumuz her icraat, her faaliyet dinimize, kendimize ve bizden umudu olanlara kurmuş olduğumuz bir tuzaktır. Şunu bilelim ki; dinin beşer bir peygamber vasıtasıyla vahiy edilmesi ve peygamberler tarafından yaşanan bir hayata dönüşmesi, din ile dindarlık arasında bir çelişkinin, bir çatışmanın olmaması içindir.
İslâmi değerler dediğimiz zaman hemen aklımıza Şeair-i İslâm gelir. Şeair-i İslâm, İslâm’a hizmet iddiasında bulunan herkesi bağlar. “Şeair-i İslâm” kavramı “Allah tarafından vazedilen, ona kulluk etmeye vesile olan, saygı gösterilmesi ve korunması gereken belli ibadet, işaret ve semboller ile dinin gerçekleştirilmesini emrettiği hususlar” anlamına gelmektedir.
Müslüman olarak uğruna savaştıkları değerleri ihmal ve ihlal edenler önce mücahid oldular, sonra müteahhit, sonra haramlara müşahid ve daha sonra da her şeye müsait oldular. Uğruna savaşılan değerler ihmale gelmez. Uğruna savaştıkları değerleri ihmale uğratan Müslümanların sırtından düşman inmez. Çıkarları, menfaatleri söz konusu olduğunda dinlerini, dinlerinden kaynaklanan değerlerini askıya alanların dinde herhangi bir değerleri olmaz.
“Nokta kadar menfaat için virgül gibi eğilenler, sonunda düz hat olup çiğnenmeye mahkûmdurlar.”
Uğruna savaştığı değerleri ihmale uğratan işine, menfaatine yarayacak en küçük ayrıntıyı hemen görür. Menfaat yaramazsa gözünün önünde âlem yansa da görmez. Müslüman olarak değerlerini ihmale uğratanın sürekli bir bahanesi, kendince haklı bir gerekçesi vardır. O dindar değil, dini dardır.
İlişki ve münasebetlerinizde menfaati aradan çıkardığınız zaman geriye hiçbir şey kalmıyorsa, siz aldanıyor veya aldatılıyorsunuz demektir..
Dinini, dininden kaynaklanan değerlerini, din kardeşlerini sıçrama tahtası olarak kullanmaktan çekinmeyenler, uğruna savaştıkları değerleri ihlale ve ihmale uğratanlardır. Bu, böyle biline!..
Mustafa Çelik/Yeni Akit