Günümüz insanı, kaybetmiş olduğu yaşam lezzetini yanlış yerlerde aramanın vermiş olduğu hoşnutsuzluk dönemini yaşıyor. Durmadan büyüyen sorunlar yumağı ama bulunamayan çözümsüzlükler birikintisi, bakışları ve yönelişleri bilinmezliğe sabitlemiş durumda.
Teşhircilik hegemonyası, artık sosyal medya yoluyla haya ve edep sınırına gözünü dikmiş ve saldırıyı başlatmış durumda. Haya ve edep bir taraftan saldırı altında iken, teşhircilik de giderek toplumun zihninde yerleşkesini sürdürüyor.
Ve ne yazık ki insan giderek bir teşhir nesnesine ve vitrin malzemesine dönüştürülüyor oluşunu etrafa gülümseyişler saçarak izliyor.
Teşhire mesafe koyan zihinler ise toplum nezdinde değersizleştirme müdahalesi ile karşı karşıya bırakılıyor. Karşı koyma iradesi taşımayan bireyler çoğaltma yarışı verenler, ahlaksızlık furyasının insanlar arasında artmasını büyük bir iştahla seyretmektedirler. Amaç düşünmeyen ve karşı koyamayan bir toplum çizmek.
En büyük adımın kadın bedeninin teşhiri ile atılıyor oluşu, toplumun temel yapısına dinamit koyma amacıyladır. Nitekim Aliya’nın deyimiyle, “Batı, hayatımızın bütün kalelerine oturdu. Sadece geriye ailemiz kaldı.” gerçeğini hafızamızda canlandırmamız lazım. Kadın üzerinden ailen, aile üzerinden toplum hedef haline getirilmektedir. Kadının temel rollerinden nefret eder hale getirilişi ve teşhir nesnesi haline dönüştürülmesi aslında belki de telafisi mümkün olmayan tahriplerin oluşumu anlamına geliyordu. Bu yüzden modern çağda aile üzerinden kadın, kadın üzerinden nesiller hedef alınmakta. Böylece derin çöküşler vaziyeti baskın hal almakta.
Kadın ve dolayısıyla aile üzerinden ifsat gerçekleşmesi ortaya bireysel ve toplumsal yıkımlar çıkarır. Çocuklar, gelecek nesil ve gençlikteki edebin yerle bir olması bu tahribatın neticesidir. Daha da vahim olanı ailenin uçuruma sürüklenmesi, gençliğin iradeyi kaybetmesi, toplumdan sağlıklı düşüncenin hicret etmesi ve zamanla fuhşun normalleşmesidir. Aldatmaların, öldürmelerin, depresyonların baş göstermesi de bu durumun sonuçlarından biridir. Bir bakıma, teşhirin hegemonyası, vitrin toplumların zuhuruna neden olur denilebilir.
Teşhirciliğin topluma şehvet ve tahrik tohumu atmak olduğu kati bir gerçektir. Bu tohumların varlığı öncelikle toplumdaki bereketi öldürür. Hayırlı düşüncelerin, hayırlı adımların ve hayırlı toplumların önündeki en büyük engelin toplumda mahremiyeti yok etmeye dönük eylemler olduğu unutulmamalıdır. Teşhir mahremiyete kast eden en büyük silahtır. Teşhir, normal görüldükçe mahrem sınırları daha kolay çiğnenir. Mahremiyetin yıkımı, toplumda arsız ve sınırsız davranışların daha da çoğalmasına neden olur.
Bir anlamda günümüzde günahların ve çirkinliklerin sıradanlaştığını, toplumda normalleştirilmek için durmadan projeler üretildiğini söyleyebiliriz.
Evet, teşhircilik günümüzde, İslâmî, insanî ve ahlâkî bütün değerlere karşı yıkıcı bir silah gibi kullanılıyor. Toplumda normalleşmesi adına her türlü rezalet yapılıyor. Daha açık bir ifadeyle, mahremiyetin yıkılışı yolunda teşhircilik artık ideolojik bir vurguyla savunulmakta ve büyük projelerle sürdürülmektedir. Bu projelerin içinde rolünü layıkıyla yerine getiren kişilerin, özellikle gençler nezdinde rol model olarak görülen ve gençliğe özenti yaşantılar sunan popüler şarkıcı, oyuncu veya mankenlerden oluşuyor olması işin vahametini gözler önüne seriyor.
Adeta insanlar arasında değerlerin yok olması için büyük mücadele veriliyor. Gençliğin elinden ilkeleri alınarak her türlü pisliğin hakim olması için çaba gösteriliyor.
“Müminler arasında ahlâksızlığın yaygınlaşmasını isteyenlere dünyada ve ahirette can yakıcı bir ceza vardır…” ayeti aslında müminlerin hayatlarından mahremiyeti soyutlamaya ve teşhiri etkin kılmaya çalışanlara dönük vurgudur. Edebin yerine lakaytlığı yerleştirmek için çabalayanlar ile ölü toplumun doğuşu için durmadan çalışanların aynı kesim olduğu unutulmamalıdır. Edebin silinmesi, toplumda hayanın yani utanma duygusunun kırılarak yok edilmesi ile gerçekleşir. Bu yüzden bugünün teşhir diktaları, toplumları bu yolla yıkıma sürüklemeye çalışmaktadır. Onlar da çok iyi biliyor ki, haya ve edep darbe aldığında toplum diğer bütün çirkinliklere karşı duyarsız kesilmeye başlar.
Şunu unutmamak gerek; sıradanlaşan ve basit insanların dilinde sadece söylemde kalarak yaşantıdan uzak kalan bütün ilkeler ciddiyetini yitirir. Toplumu dönüştürmeye dönük işlevini yitirir. Bugün teşhir dünyasının başrolleri, tam da bu amaca dönük nefes tüketmekte; bu uğurda ellerinden geleni yapmaktadırlar.
Allah, her insanı, insana verdiği değerin neticesi olarak güzel ve özel yaratmış ve ona bir sır alanı vermiştir. Mahremiyet, insanın korunaklı alanıdır. Allah’ın insana sevgisinin göstergesidir. İnsanı özel kılan şey, mahremiyet duygusunun varlığıdır. Bu duyguyu kirletmek veya içine pislik bulaştırmak en başta insanın kendisine zarar verir. Mahremiyetini sergiye dönüştürenin en başta yitireceği değerler, onuru ve kişiliğidir. Kaliteli kişilik, mahremiyetin muhafazası ve umuma kapatılması üzerine inşa edilir. Umuma açılan bir hayatın ise ciddiyeti kalmayacağı için üretkenliği de iflas eder.
Bugün teknoloji ile birlikte insanlar, artık gönüllü ifşaların hükümranlığı altında sergiye dönüştürdükleri evlerini mahremiyet olgusundan koparmaktadırlar. İnsanlar artık çabuk etkileniyor, kolay bir şekilde normalleştiriyor ve etkilemek için olmadık eylemlerde bulunmakta sakınca görmüyor. Böylece evlerindeki özelin dışarıya açılan penceresini sonuna kadar açarak takdir, beğeni ve takdir edilmeyi teşhirin yapay mutluluğunda aramaya başlıyorlar. İzleme – izlenme, etkilenme- etkileme, görme – gösterme etkileriyle dar bir çerçeveye sıkıştırdığı hayatını, kokuşmuş tekrarların baskısı altında sahte mutluluklara feda eden insan, arayışlarını da kendini de koca yorgunluklara teslim etmek zorunda kalıyor.
Etkilenip etkileme anlayışı, insanlar arasında ulaşması gereken birincil şart halini aldıkça yapay kimliklerin sayısında da artışlar yaşanıyor. Sınırları sonuna kadar ihlal eden, durmayı tamamen bireycilik anlayışı üzerinde yürüten böylesi doyumsuz kimlikler, ancak bir toplumun yıkılış sürecini hızlandırırlar.
Mahremiyeti hayatında arka plana atan insanlarda rahatlık her zaman ön plana çıkar. Omurgalı fikirlerin bizi terki de bu şekilde başlamaktadır. Çünkü özel sınırlarının farkında olmamak en başta bilincin sekteye uğraması anlamına gelir. Bir fikrin yozlaşmalar bataklığında bulunması sonucunda, kaliteden yoksun eylemler zuhur eder. Günümüzde en berbat eylemin mahremiyetten ayrıştırılmış olanın olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Eylem, mahremiyet alanında beslenmediği taktirde, ifşa ve teşhirin hüküm sürdüğü alanların içinde savrulmuş hale gelir. Kendi özüne ve değerlerine yabancılaşıp zıt yönde yaşam sürmek böylece normalleşmeye başlar ve kişi önceden savunduklarını ve sahiplendiklerini bir süre sonra eylem ve zihin dünyasında inkar yoluna gitmeye başlar.
Kadir Çiçek/Her Taraf