19. yüzyılda İngiltere için “İngiliz imparatorluğu azametini (büyüklüğünü) masonluk ve misyonerlik teşkilatlarına borçludur” denilmiştir (Ahmed Hamdi, Âlem-i İslam’da İngiliz Misyonerleri, İst., 1334, s. 46; Theodor Firtsch, Tarih Boyunca Yahudi Meselesi, Ank., 1972, s. 90).
Kırım Harbi’den sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda başta İngiltere olmak üzere sömürgeci devletlerin nüfuzu iyice artmış, bunun etkisiyle bütün büyük şehirlerde büyükelçilikler ve ayrılık peşinde koşan azınlıklar tarafından Mason locaları açılmaya başlanmıştı. Buralara büyük ölçüde kendilerine hulûl edilip kullanılmak üzere Osmanlı aydınları ve bürokratları da alınıyordu.
Onları mason olmaya yönelten cazibe, Osmanlı’yı kurtarma düşüncesiydi. Batı medeniyetinin topyekûn üstünlüğünü kabul eden masonik aksiyonun ana tezi, Batı’nın seküler (laik) değerlerini alarak kurtuluşu sağlamaktı. Masonluğun ana umdesi ise milletleri ırk, din ve dil farkı gözetmeksizin kardeşçe bir arada yaşatmak fikrinden besleniyordu. Bu durumda farklı ırk, din ve dillerden meydana gelen Osmanlı İmparatorluğu’nun varlığını sürdürmesi için rejim değişikliğine gidilmesi ve bu umdenin hayata geçirilmesi gerekiyordu.
İngiltere’nin öteden beri Osmanlı yönetimi üzerinde büyük bir nüfuzu vardı. Mason İngiliz Büyükelçisi Lord Stratford Canning ve İngiliz taraftarı Mason Sadrazam Mustafa Reşid Paşa’nın Batılı reformlarla devletin kurtulması için birlikte yazıp yürürlüğe koydukları Tanzimat ve Islahat fermanları üzerinden İngiltere, Osmanlı üzerindeki nüfuz ve hulûl politikasını büyük ölçüde gerçekleştirmiş bulunuyordu. Bu uğurda “son hatve (adım)” olarak “Hürriyet, adalet, eşitlik” ilkelerini esas aldığı iddia edilen ve İngiltere’de de uygulanan meşrutiyet rejimini getirmek gündeme gelince 1876 darbesi yaşanacaktı.
İngiltere, Osmanlı padişahlarının mutlak hâkimiyetleri yerine meşrutiyetin ilanıyla yönetim ve iktisatta liberalleşmeyi esas alacak, Kanun-i Esasi (Anayasa) ve Meclis-i Mebusan’ın devreye girmesiyle kurulacak hukuk devletinin kendi emellerine hizmet edeceği düşüncesiyle meşrutiyet taraftarlarına destek vermişti. Bunda İstanbul’a nüfuz etmek için sürüp giden İngiliz-Rus rekabeti de etkili olmuştu. Bu mücadeleyi kazanmak için İngiltere kendisinden yana olan meşrutiyetçilere destek verdi. Oysa Abdülaziz ve Mahmud Nedim Paşa’nın pusulaları Rusya’dan yanaydı. Aynı gerekçeleri kendisi için geçerli sayan Fransa da İngiltere’nin yanında yer alacaktı.
1866’da “Osmanlı’nın kurtuluşu uğrunda son hatve” söylemiyle meşrutiyet talebinde bulunmak ve propaganda yapmak için üyelerinin tamamına yakını Batı’da öğrenim görmüş gençler ve masonlar tarafından Yeni Osmanlılar Cemiyeti kuruldu. Cemiyet üyeleri gazete ve kitaplar yanında sözlü olarak da Abdülaziz’den meşrutiyetin ilanını istediler. Sultan talebi reddetti; üstelik cemiyeti dağıtıp üyelerini sürdürdü. Böylece kendi sonunu getirecek bir düşmanlığın tohumları da toprağa düşmüş oldu.
Cemiyet üyeleri yurt dışına kaçarak orada faaliyetlerine devam ettiler. Abdülaziz işbaşında kaldıkça emellerini gerçekleştiremeyecekleri aşikârdı. Bu yüzden onu devirmeye ve meşrutiyeti ilan edeceğine söz veren Mason Veliahd Murad Efendi’yi tahta çıkarmak üzere darbeye giriştiler.
Darbe için kurulan cuntanın sacayağı şöyleydi: Sivil kol, askerî kol ve saray kolu. Sivillerin başını Şura-yı Devlet Başkanı Mason Midhat Paşa ve avenesi Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin ileri gelenleri Namık Kemal, Ziya Paşa, İsmail Kemal, Köse Raif, Hasan Fehmi ve Raif Beyler çekiyordu. Darbeyi daha rahat yapabilmek için Sadrazam Mütercim Rüşdü Paşa ile Şeyhülislam Hasan Hayrullah ve Fetva Emini Kara Halil Efendiler cuntaya dahil edilmişti.
Askerî kolun başında mason olup olmadığı tartışılan, fakat Fransız yazar Charles Mismer’in yazdıklarına göre mason olan, Serasker (Genel Kurmay Başkanı) Hüseyin Avni Paşa bulunuyordu (Ch. Mismer, İslam Dünyasından Hatıralar, İst., 1975, s. 155-7). Cuntanın askerî koluna Harp Okulu Komutanı Mason Süleyman Paşa, Redif Taburları Komutanı Redif Paşa ve Donanma Komutanı Kayserili Ahmed Paşa onun tarafından ikna edilerek katılmışlardı.
Cuntanın Saray kolunu ise Veliahd Murad Efendi teşkil ediyordu. Namık Kemal ve Ziya Paşa onun öğretmenliğini yapmış, bu sırada kendisini içkiye alıştırmış ve masonluk fikirlerini aşılamışlardı.
Softa kıyafetli masonlarSultan Abdülaziz, 1867’de Avrupa seyahatine çıktığında yanında Veliahdını da götürmüştü. İngiliz Veliahdı Prens Edward liberal fikirleri sebebiyle Murad Efendi’ye yakın ilgi göstermiş, dahası masonluk hakkında bilgi vererek teşkilata girmesini istemişti. 1872’de Edward’dan Murad Efendi’ye mason olması için bir teklif mektubu geldi. Mektup Prodos Locası Üstad-ı Azamı Kleanti Skaliyeri tarafından özel doktoru yine bir mason olan Kapolyon aracılığıyla ulaştırılmıştı. Bunun üzerine Veliahd Murad Efendi Dolmabahçe Sarayı’nın tenha bir odasında yapılan basit bir törenle mason yapılarak adı geçen locaya kaydedildi (Ziya Şakir, Çırağan Sarayında 28 Sene, İst., 1943, s. 57). Kurbağalıdere’deki köşkünde veya Mısır seyahati sırasında tekris edildiği de rivayet edilir.
Tam bu esnada cuntanın askerî kolunun başındaki Hüseyin Avni Paşa tedavi bahanesiyle Avrupa’ya gidecekti. Asıl maksadı, İngiltere ve Fransa’nın desteğini almak ve bazı devlet adamlarıyla görüşmekti. Midhat Paşa ise İngiliz Büyükelçisi Henry Elliot’un desteğini istedi. Talebi olumlu karşılayan Elliot, hatıralarında kendisinin desteği olmasa darbe yapmaya cesaret edemeyeceklerinden ve başarılı olamayacaklarından bahsetmiştir (Henry Elliot, İntihar mı Katl mi Vaka-yi Sultan Aziz, s. 14).
Cunta, darbe için fırsat kolluyordu. Önce hükümet darbesi yapıldı. Bunun amacı, cunta üyeleri ilgili makamlara getirilerek kadrolaşmayı sağlamak ve darbeyi kolaylaştırmaktı.
Sadrazam Mahmud Nedim Paşa hükümetini istifaya zorlamak isteyen cuntanın İsmail Kemal, Köse Raif, Hasan Fehmi ve Raif Bey gibi mason üyeleri, talebeleri tahrik için softa kıyafeti giyerek medreselere gittiler. İngiliz parası dağıtarak ve Balkanlardaki buhran bahane edilerek öğrenciler tahrik edildi. Talebeler de “Böyle fitne ve fücur, cenk ve cidal (savaş) zamanında talebe-i ulum nefsini feda eden olur. Bu sebepten ders okumayacağız, şu felaketlere bir çare bulacağız” diye sokağa dökülüp “Sadrazamı, Seraskeri, Şeyhülislamı istemeyiz” sloganlarıyla sarayın önüne geldiler. İstekleri yerine getirilmeden dağılmayacaklarını söyleyen talebenin tutumu karşısında yelkenleri suya indiren ve istihbaratı da olmayan Abdülaziz mecburen talepleri yerine getirdi. Böylece saray bünyesindeki teşkilatını tamamlayan cunta, darbe için düğmeye bastı ve Abdülaziz tahttan indirildi.
Paul Dumont, “Altı çizilmesi gereken nokta, Osmanlı politikasının hareketlenmesinde Fransız obediyansına (Masonluk merkezine) bağlı Farmasonluk, özellikle 1876 öncesi aktif bir rol oynamıştır. V. Murad’ın tahta geçişi döneminde masonluk, bir ‘gölge hükümeti’ oluşturmak üzere idi” satırlarıyla masonluğun tahttan indiriliş sürecine etkisinin altını çizer (Grant Orient de France Arşivlerinde Osmanlı Mason Locaları, İst., 1985, s. 54).