İcma-i Ümmet
Ümmet; şeri hukuk sistemine göre bir araya gelip şekillenmiş, var oluşunu bu hukuk sistemini müdafaa ve muhafaza ile sağlamış, geleceğini de bu yolla teminat altına almış müminler toplumunu,
İcma; bu toplumun dünya işleri olarak bilinen toplumsal bütün işlerini görme ve sorunlarını çözme ‘yöntemini/usulünü/çözüm yolunu’ ifade eder..
Tarihsel gerçeklikte ve referans dönemlerinde Müslüman millet dünyevi bütün işlerini icma usulü ile çözmüş; dürüstlük ve ikna yoluyla herkesin rızasını aramıştır. ‘Krallık; diktatörlük; baskı; zora ve hileye dayalı” yöntemlerle işlerini çözen diğer milletlerden bu hususta ayrışmıştır..
Çağımıza gelindiğinde o ‘diğer milletler’ der durur ya hani; üstünlüklerini ispat için en büyük faziletmiş gibi de öne sürer durur ya hani;
“İfade özgürlüğü; siyasal katılım; seçim temsil; parlamento; müzakere; ortak akıl; eleştiri; sorgulama ve denetleme hakkı”, işte bunlar
Müslümanların “istişare-içtihad-icma” dediklerinin ‘görüntüde’ bu günkü karşılığıdır. Görüntü diyoruz çünkü gerçeğini görecek kadar tecrübe sahibi oldu herkes..
Kim çekmişse numarayı iyi çekmiş; kim papağanlık ettiyse sahibinin sesini iyi taklit etmiş; kim kendi tarihinden çıkıp gavur tarihine girmişse sesi gür çıkmış. Müslüman millete dönüp
“Din bir dogmadır; içtihad kapısı kapanmıştır; bir iki husus hariç icma zaten mümkün olmamıştır; asr-ı saadet diye bilinen dönem bi ziondur” dolayısıyla
“Bilimde teknolojide geri kaldınız, sanayileşemediniz, zengin olamadınız, demokrasiye geçemediniz, güçlenemediniz, birey hak ve özgürlüklerine ulaşamadınız..” “Dininiz sizi bu hale getirdi; Avrupa’ya bakın, dininizde reform yapın, İslamı yeniden yorumlayın, modernleşin..” Diyenler karşılıkta bulmuşlar.
İlkin kim bunlardan etkilenmiş dediğimizde “saray, idareciler, askerler, aydınlar, sanatçılar, politikacılar, bilimciler, mollalar, üniversiteler, medya, tüccarlar” başı çekmiş, bu sese kulak vermiş, itaat etmişler. Arkasından Müslüman milleti zihnen ve şeklen değiştirip dönüştürmüşler..
İcma; bir kelime. Dinde içtihat olamayacağına göre toplumsal işlerde kıyası, içtihadı, tartışmayı, istişareyi içerir. Bu süreç sonunda icma oluşur. Mezheplerin örfi dayanaklı anlayış ve yorumları bu bağlamda hem içtihat değil hem de din değildir.
Toplumsal işlerin görülmesi için ortaya sürülen içtihadın, istişarenin, tartışmanın ve anlaşmanın bir ifadesi olarak icma, öyle bir cürme sahip kelime ki doğru uygulandığında, Müslüman milleti hem felaha erdiriyor hem de hükümran ediyor; terk edildiğinde veya yanlış uygulandığındaysa hem zillete düşürüyor hem de gavurun hizmetine sokuyor..
Ne diyelim; İslamı yeniden yorumlama çabasını iştahla sürdürenler, Müslüman millete dinini yeniden öğretenler, dünya işleriyle dinlerinin arasını başarıyla koparanlar;
iyi tartışmalar ey millet-i İslamın dini reforme eden ‘Kur’an’cıları;’
Adem’in oğlunu kızını, Havva’nın neden yaratıldığını, İsa’nın doğumunu, Musa’nın mucizesini, gaybı, vahyi, salatı, abdesti, sünneti, resulü nebiyi, melekleri.. yetmedi; reel politiğe ters düşen haram helalin tevili, içtihad kapısının kapandığı tartışması.. devam!
Dünya milletleri arasında yaşayanlar olarak bu meseleler tüm toplumsal işlerimizi çözecek, bizi ilerletip kalkındıracak, az kaldı!
Hüseyin Alan / hüseyinalan.com