Geçtiğimiz günlerde Belgrad Ormanı’nda ölü bulunan peyzaj mimarı Ece Gürel’in spiritüel bir “tedavi” seansına katıldığı ortaya çıktı. Öyle görülüyor ki eğitimli, şehirli, iyi gelirli insanlar; “akıl ve bilimle” tatmin edemedikleri varoluşsal boşluklarını spiritüel ritüellerle doldurmaya çalışıyorlar. Çakralar, enerji akışları, frekanslar, kuantum sıçramaları, şifa ritüelleri, isimler ve sayılar üzerinden üretilen kehanetler, vs… Eskiden “hurafe” denilerek alaya alınan inançların yerini, “bilimsel” bir dille pazarlanan bu tür saçmalıklar aldı.
Ve en ilginci, bu yeni tarikatın müritleri sıradan insanlar değil. Garsonlar, marangozlar, çiftçiler yok bu tarikatların içinde; metropollerde çalışan beyaz yakalılar, akademisyenler, fenomenler ve sanatçılar var… Müritlerinin çoğu iyi “eğitim” almış kişiler. Çoğu Avrupa görmüş. Çoğu mesleği ve kariyeri ile alt orta sınıflara “ideal” olarak gösterilen bir tipolojiye sahipler.
Eğitim seviyesi yükseldikçe bu tür spiritüel inançlara olan bağlılık da artıyor. Eğitim seviyesi yükseldikçe avlanmak daha da kolaylaşıyor! Kimileri yıldız haritalarıyla yaşamını şekillendiriyor, kimileri tanımadığı insanlara sarılıp “şifalanıyor”, kimileri ise yüksek ücretler ödeyerek bir “guru”nun akıl dışı yöntemlerini takip ediyor.
Elbette kimse bunları amme hizmeti olsun diye, Allah rızası için yapmıyor. Hiçbir şey bedava değil. Spiritüel tarikatlara katılmak için kesenin ağzını açmanız, cömertçe harcamanız gerekiyor. Ne kadar para verirseniz, o kadar “aydınlanıyorsunuz”. Daha ne olsun! Haftalarca süren inzivalara gidiyor, enerji seansları alıyor, çakraları açıyor, evrenle bağlantıya geçiyorsunuz! Sonuç? Hiçbir şey değişmiyor. Maddi olarak soyuluyor, manevi olarak hüsrana uğruyorsunuz.
***
Meseleyi iş yaşamının koşullarına bağlayanlar, koşullar değiştiğinde insanların bu yollara tevessül etmeyeceğini savunuyorlar! Aynı insanlar dinleri ortadan kaldırınca da inanma ihtiyacının ortadan kalkacağını savunuyorlardı.
Oysa görülüyor ki inanma ihtiyacı ortadan kaldırılamıyor. Çünkü “insan” doğal olarak inanmaya meyyal bir canlı. Bir yaratıcıya inanmıyorsa da bilime, guruya, evrene, çakralara inanıyor mesela! Ama illa inanıyor.
Modern toplumu ve onun okullarını inşa edenler, o sıralardan yetişenlerin asla din gibi “ilkel inançlara” bulaşmayacağını; o insanların inançlar tarafından “kandırılmayacak” kadar rasyonel olacaklarını iddia ediyorlardı. Bu gaye ile dinlere savaş açtılar. Dinin sembollerini gördükleri her yerde yıkmaya, simgelerini toplumdan kazımaya çalıştılar.
Özellikle İslam’a hurafe diyen, kendisi ile inancı arasına elleriyle duvar ören ve bununla da gurur duyan kuşaklar yetiştirdiler. Siz de bunlardan bazıları tanıyorsunuzdur… Bu kuşaklar laik, demokratik, modern yaşam tarzını kelimenin tam anlamıyla “kutsallaştırdılar”. Bu kavramların “kutsal” olarak toplumlara yeterli olacağını, bütün inanma ihtiyacının bu kavramlara “imanla” karşılanacağını düşündüler! Ama yanıldılar.
Modern dünyada insanlar gerçek mücadelelerden koparılarak kariyer, popülerlik, sosyal medya onayı, tüketim kültürü gibi yapay hedeflerin kölesi haline getirildiler. Bu yapay hedefler de insanları derin ve başa çıkılmaz bir tatminsizlik içinde bıraktı.
Bir zamanlar dinlerin hurafe olduğunu söyleyerek inançlarını terk eden kuşaklar, bugün şifalarını en pahalı spiritüel tarikatlarda arıyorlar. Her gün dindarların yaşam tarzına saldıranlar, burç yorumlarına bakmadan çıkarı çıkmıyorlar. Biat kültürü var diye dinlere sırtını dönenler guruların terli çamaşırlarını kapışıyorlar. Kendilerini “seçilmiş”, “aydınlanmış”, “bilgeliğe ulaşmış” olarak görüyorlar. Aslında bu modern tarikatlar, tam da bu aptalca kibri sömürerek insanları ağına çekiyor.
Unutmayalım ki spiritüel cemaatler ve modern sanat, kapitalizm ile iç içe geçmiş şeylerdir. Onlarsız kapitalist düzen düşünülemez… Camla kaplı plazalara kapatılarak sömürülen insanları modern sanatın uyuşturucu oyuncaklarıyla, yahut ormanlarda kahkaha seansları düzenleyerek eğlenmesi için haftada bir iki gün salmanız lazım ki, kapitalist düzen aksamadan devam etsin.
Dini eğitime “ortaçağ zihniyeti” diye saldıran siyasiler ve ünlüler, şimdilik bir kişinin korkunç bir şekilde ölmesine neden olan bu “yeni ortaçağ” tarikatının ülkemizin seküler sınıfları arasında hızla yayılmasına tek kelime dahi etmiyorlar. Neden acaba? Bence kendileri de bu tarikatların müşterileri oldukları için suskunlar.
Ali Osman Aydın / Akit