Kim, niçin Suriye’dedir?
Kim, Suriye’ye ne götürüyor?
Neden Suriye’yi Suriyelilere bırakmıyorlar?
Evet, Suriyeliler 60 küsur yıllık Baas rejimi ile işgalci ABD ve onun emrindeki yapıların katlettikleri, sakat bıraktıkları, tecavüz ettikleri ve göç ettirdikleri milyonlarca kardeşlerinin yasını tuta ve yaralarını saradursunlar, dış güçler de birbiriyle yarışırcasına Suriye’yi kendi çıkarları doğrultusunda dönüştürmek, istedikleri rejimi dikte ettirmek ve kısaca emellerini gerçekleştirmek için yoğun bir çaba içindedirler. Bu ülkelerden birinin de Türkiye olduğunu görüyoruz. Hemen belirteyim ki, kendi adıma, Türkiye’nin orada olmasından yana olanlardanım. Fakat bir şartla: ABD gibi emperyalist emellerle, Suriyelilerin değerlerine düşman ve Suriyelileri dini ve etnik aidiyetleri üzerinden birbirine düşüren bir güç olarak değil, hakkı ve adaleti gözeten bir güç olarak…
Peki, bu mümkün mü? Yani rejimi Kemalizm olan ve kendi vatandaşları arasında bile adaleti sağlayamamış; onları dini ve etnik aidiyetleri üzerinden ötekileştirip haklarını gasp eden bir Türkiye’nin Suriyelilere hak ve adalet adına bir şey götürmesi mümkün mü? Ciddi endişeler taşıyan bu sorunun cevabını sadece ben değil, haktan ve adaletten yana olan herkes merak etmektedir.
Batılı ülkelerin nasıl bir Suriye tasavvur etiklerini ve nasıl bir rejimi uygun gördüklerini tahmin etmek zor değildir. Ancak israil dışında hepsi Müslüman olan komşu ve bölge ülkelerinin de Batılılarınkinden daha iyi bir rejimi layık gördüklerini söyleyemeyiz. Çünkü rejimleri Baas, Emirlik, Kemalizm ve Krallık gibi birbirinden farklı görünseler de zulümde özdeştirler. Mesela, şimdiki konumuz Suriye ve Türkiye’nin rejimleri olan Baas ve Kemalizm… Biri diğerinden daha beter, biri diğerinden daha ırkçı, daha inkârcı ve biri diğerinden daha kanlı değil mi? Her ikisi de vatandaşlarını dini ve etnik aidiyetleri üzerinden ötekileştirmiyor mu? Ve her birinin elinde yüz binlerce vatandaşının kanı yok mu?
Ve şimdi gelelim bugüne ve Suriye ile Türkiye’nin iki komşu olarak yeni yolculuklarına…
Artık her iki ülke de Suriye’nin inşası için beraber çalışacaklarını bildirdikleri için şimdi önlerinde iki soru ve sorun vardır: Birincisi; emperyalistlerin saldırılarını ve köpürtecekleri Arap, Fars, Kürt ve Türk milliyetçiliklerini nasıl aşacakları ve ikincisi de nasıl bir rejim üzerinde uzlaşacaklarıdır…
En büyük sorun da Suriye’nin yeni rejiminin ne olacağı, bu rejimin oluşturulmasında Türkiye’nin nasıl bir rol oynayacağı ve nasıl bir etkide bulunacağıdır. Bu bağlamda Türkiye’nin dikkat etmesi gereken diğer önemli bir konu Mehmet Göktaş hocamızın da geçen günkü yazısında dikkat çektiği gibi, “Suriye’nin onur çizgisini aşmamasıdır”.
Türkiye’nin yöneticileri de hamasete ve kibre sapmadan şu gerçeğin bilinciyle hareket etmek zorundadırlar: Türkiye’nin Suriye’deki icraatları Türkiye ile birlikte bütün bölgeyi de ihya edeceği gibi, hepsi için yeni bir karanlık dönemin başlangıcı da olabilir. Bunun için de Baas ve Kemalizm benzeri bir rejim yerine, adalette karar kılmaları gerekir. Buradan hareketle diyoruz ki; Türkiye, Suriye’ye Kemalizm, Türk Milliyetçiliği ve kibirle değil, sadece ve sadece adaletle ve kardeşlikle gitmeleridir. Ki Suriyelilerin ihtiyacı da devirdikleri Baas rejiminin yerine benzer bir rejim ikame etmek değildir!
Türkiye, icraatlarında adaleti esas aldığı takdirde, sadece kendi sınırlarını güvenli hale getirmiş olmayacak, aynı zamanda genişletmiş de olacaktır. Böylece Türkiye’nin sınırları ta Filistin’e kadar genişlerken, Suriye’nin sınırları da ta Edirne’ye kadar genişlemiş olacaktır. Bizlerin de uyarı ve çabaları bu hedefi gerçekleştirmek yönünde olmalıdır.
Doğru Haber / Bekir Tank