Snelman, Finlandiya’nın bataklıklar ülkesinden, beyaz zambaklar ülkesine dönüşümünü başlatan bir şahsiyettir. Ülkede bütün meslek gruplarıyla görüşmeler yapar. Sıra kiliseye gelmiştir. Snelman, piskoposlar toplantısında konuşmak ister, kabul etmezler. Snelman’da kiliseye mektup yazar. Mektuptan sonra ise kabul edilir. Mektubu ve konuşmayı sizlerle paylaşmak istedim.
Düşmanınız değil kilisenin bir evladı olarak, sizden rica ediyorum: Halkın gerçek rahipleri olun. Din adamlığının kilise memurluğu demek olmadığını bilin. Papazlar memur değildir. Ödeviniz genel ve özel dini törenleri öylesine yerine getirmekten ibaret değildir. İsa peygamber, her şeyden önce halka temiz, iyi, doğru bir hayat öğretmiş, insanların vicdanını uyarmış, onların birbirlerini sevmelerini öğütlemiş, iyilik yapmalarını söylemiştir.
Canlı vaaz ile halkın arasına karışın. Dinleyenleri uyutan kitap diliyle konuşmayın. Hz. İsa Suomi’mize gelmiş olsaydı halkımıza nasıl hitap ederdi diye düşünüp siz de öyle hitap edin.
Ey rahipler, halkım adına gözyaşlarıyla size yalvarıyorum. Skolâstiğin kalın tabakalarını din üzerinden atın. Açık, diri, hayatın içinden bir din anlayışı verin halka. İncil’in öğrettiği biçimde yaşama ihtiyacını hem gençlerde hem de ihtiyarlarda uyandırın.
Mektuptan sonra Piskoposlar konuşmasına onay verirler.
Sizlere bir şeyler öğretmek niyetinde değilim. Ben, sizin kocaman ve zengin kiliselerinizin neden soğuk olduğunu söylemek istiyorum. Siz halkın dinden, kiliseden soğuduğunu kabul ediyorsunuz, ben size bunun nasıl olduğunu anlatmak istiyorum. Beni halkın sesi olarak dinleyin. Siz beni toplantıya sokmak istemiyorsunuz ama bir hastayı dinlemeden onu tedavi etmeye nasıl kalkışırsınız?
Kilise böyle de diğer meslekler farklı mı? Tabiî ki hayır.
Halk kabadır, katı yüreklidir, tembeldir, aç gözlüdür. Halkın hiç kimseye hiçbir şeye saygısı yoktur. Halk kimseye inanmıyor. Herkese her şeye kuşku ile bakmaktadır. Hani burada dine yer var mı? Nasıl bir din olabilir
burada? Halk arasında bazı eski kilise töreleri bulunduğu gibi boş inançların kalıntıları da vardır.
Ama bundan ötürü halkı suçlamak mümkün müdür?
Halk hutbe ve vaazlardan kaçıyor. Neden? Çünkü vaizler “ölü sözlerle konuşuyor”;
Bu sözler halkın ne aklına, ne de gönlüne dokunuyor. Felakete nasıl neyle yardım edileceğini düşünün. Bu sizin işiniz, sizin ödevinizdir.
Size halkın ruhen hasta olduğunu söylüyorum. Halk fena halde hastadır. Halkın dini düşüncesinin zayıflaması, sadece kilise sorunu değildir. Bu devlet için de bir tehlikedir. Kitlelerin dinsizliği, belki de halkın en tehlikeli hastalığıdır. Tanrı’ya inanmayan bir gönlün yoksulluğu ruhen hiçliği seçmesidir.
Dinsizlik, halkta kutsal olan her şeyi öldürür. Bunun sonucu yaşamın hayvanca sürdürülmesi, vicdansızlığın, kaba egoizmin, yağmacılığın, ahlak düşüklüğünün alıp başını gitmesidir
Siz kilise yöneticilerine derim ki: Tanrı’nın halkın gönlündeki yeri küçülmektedir. Bundan daha korkunç ne olabilir?
Kendinize, Tanrı’ya, ulusunuza karşı açık yürekli olmak isterseniz suçluları başka yerde aramayın. Bilimi felsefeyi ya da aydınları suçlamayın. Bütün din ve mezheplerin ikiyüzlüleri, her zaman, her yerde bunu böyle yapmış ve yapmaktadır. Kendinizi suçlayın, kendinizi tedavi edin. Halkı nasıl eğiteceğinizi kendiniz öğrenin. Tanrı’yı kendiniz arayıp bulun. Ondan sonra da halka iyi, doğru bir yaşam yolu gösterin.
Tekrar ediyorum, gönülde Tanrı sevgisi olmadan halka kurtuluş yoktur. Onun için konuşmamı siz kilise piskoposlarından yardım istemekle bitireceğim.
Halkı kurtarınız!
Dinin ölü simgelerini değil, gönüllere Tanrı’nın canlı duygusunu verin!”