Bilindiği gibi bir dönem İslamsız adalet söylemi popüler olmuştu. “Önce adalet”, “devletin dini adalettir” denirken, bu tezi ileri sürenlerin adaletin referansı hususunda doyurucu izahları olmamıştı. Son dönemde de “önce insan olmak”, “önce ahlaklı olmak” gibi diğerine benzer tezler ortaya çıktı. Beşeri insan yapan, beşeri ahlaklı yapan muhteva hakkında ise konuşulmamaktadır.
Şurası muhakkak ki her dünya görüşünün kendine özgü kavram tanımları vardır. Kavramları alır ve kendi paradigmasının öncelikleriyle tanımlar ve kamuoyuna sunar. Kavramların tanımını yapan egemen güç bu tanımların doğrultusunda toplumu şekillendirir, yeni bir anlayış için gereken girişimlerde bulunur. Bu böyledir, kimin gücü varsa ve hangi dünya tasavvuru hakimse, o da aynısını yapar.
İslam’da, dünyayı yaşanabilir kılmak için insanı belli bir kalıba sokar, kavramlarını kendisi tanımlar, vahyin belirleyiciliğinde hayata müdahil kılar. Bu sebepten insan olmak isteyen önce İslam olmak zorundadır. Ahlaklı olmak isteyen, İslam’ın hayata müdahilliğini kabul etmelidir. Tevhidsiz adalet olamayacağı gibi, Allah’ı birlemeyenlerin, Allah’a şirk koşanlarında insan olması ancak şeriksiz imandan sonra olabilir. Şunu da belirtelim, müşriklerin içinde de dünyevi ilişkilerinde düzgün insanlar var mıdır? Elbette vardır. İyiler var mıdır? Elbette vardır. Dünyevi ilişkilerde ahlaklı olanlar var mıdır? Elbette vardır.
Lakin; düzgün olmanın, iyi olmanın, insanlar arası ilişkilerde ahlaklı olmanın tanımı sadece dünyevi ilişkiler değildir. İslam iyilikte, düzgünlükte, ahlakta öncelikli olarak tevhid akidesini öne sürer. Tevhidsiz adalet nasıl mümkün değilse, tevhidsiz iyilik, düzgünlük, ahlakta mümkün değildir.
“Önce insan olmak”, “önce ahlaklı olmak” tezlerini ileri sürenler, bu tezlerinin altını hangi dünya görüşüne göre, nasıl doldurmaktadır. “Elimde imkan olsa insan olmayanı Müslümanlığa kabul etmem”, “İnsan olmadan Müslüman olunacağına inanmıyorum” diyenler, insan olmanın kriterlerini neye göre belirlemiştir ki bu sözü söylemektedir? İslam olmadan insan olmak, İslam olmadan ahlaklı olmak mümkün müdür?
İslam olmadan insan olmayı öne sürmek, olası bir önermeyle hümanizme, İslam olmadan da ahlaklı olmayı savunmak aynı olasılıkla Protestan ahlakına atıf yapmak anlamına gelir. Bugün öne sürülen “önce insan olmak” tezinin elle tutulur ve savunulabilir hiçbir yanı olmadığı gibi, ilerki süreçte İslam’ın insanı ve evereni şekillendiren müdahilliğine halel getirir. “Önce insan olmak” tezi, insanı dünyaya neden gediği konusunda uyaran, karanlıklardan aydınlığa çağıran, dünya ve ahiret saadetini teklif eden Vahyi ikinci sıraya koyar.
“Önce insan olmak” tezinden ilerlersek, Ömer Bin Hattab’ın, Ebu Zer’in, Halid Bin Velid’in, Vahşi’nin İslam olmadan önce insanlığından bahsedilebilir miydi? Ömer Bin Hattab kendi kızını bile kumlara gömmüş, Hz. Peygamberi öldürmek için harekete geçmiş, Ebu Zer eşkıya, kervanları yağmalayan soyguncu, Halid Bin Velid Uhud’da onlarca Müslümanın kanını dökmüş, Vahşi Hz. Hamza’yı öldürmüş… Bunlar gibi ilk aklımıza gelenlerden başka daha belki de yüzlercesinin, İslam olmadan önceki hayatlarında insanlığından bahsedilebilir miydi?
Allah bir beşer yaratmış yeryüzüne göndermiş kendi tekliflerini ciddiye alarak insan olmasını istemiştir. Kendi tekliflerine sırt çevirenler bırakın insan olmayı, “hayvandan da aşağı” sıfatıyla anılmaktadır. İnsanın yaratılışı “ahseni takvim” olarak ifade edilirken, İslam olmayanlar “esfele sâfilîn”e sürüklenmiştir.
İnsanı insan yapan İslam’dır, vahiydir, nebilerin en güzel örnekliğidir. Önce İslam olmayanlar insan olamayacağı gibi, “keşke toprak olsaydım” diyecektir. Zira şirk en büyük zulümdür. İslam olmadan da insan olabilirim diyenlere de sözümüz yok elbet. Lakin Allah’ın istediği insan olma vasfını kazanamazlar ve ebedi saadet yurdunda yer edinemezler. Önemli olan Allah’ın tanımladığı vasıflarda insan olmaktır.
Aynı tez “ahlak” konusunda da ileri sürülmekte, “insanda önce ahlak olacak” denilmekte. Peki, nasıl bir ahlak? İslam’ın tanımlamadığı ahlak, seküler bir dünya görüşüne ait değil midir? Ya da İslam’ın tanımlamadığı bir ahlak olgusunun insan fıtratındaki karşılığı nedir?
İnsanlar arasındaki ilişkilerde dürüst olan, sözünde duran, aldığını zamanında veren, işini düzgün yapan, emanete riayet eden, bulunduğu konumu layıkıyla değerlendiren biri ahlaklı mıdır? Tabi ki ahlaklıdır, ama ahlakın tanımı sadece bu değildir. Bu dünyevi boyutudur bu dünyalı olan yanıdır. Böyle birinin bir de diğer yanını göz önüne getirin; bu kişi her türlü haramı işlemekten kaçınmayan, ameli olarak alkole, fuhşa, kumara faize, fikri olarak dünyevi ideolojilere, şirke balıklama dalmışsa, bu kişiyi ahlaklı olarak görebilir miyiz?
Batıyı gören Doğulu yüzlerin dillerinden düşmeyen, “Batı insanının ahlakı”nın, metih ifadesinden sonra izaha ihtiyacı vardır. İnsani anlamda hiçbir değerin kalmadığı Batı toplumunda yaşayanların ahlak anlayışı, hangi değerler üzerine tanımlanmaktadır? Dünya işlerini çok iyi yapan, çok çalışkan, bilimde-teknolojide zirveye oturan, gelir seviyesi dünya standartlarının çok üstünde olan Batı insanı, sadece bu vasıflarıyla ahlaklı olarak görülmektedir. Batı dünyasının bu vasıflarını destansı şekilde zikrederek “ahlak” vurgusu yapanlar, insani ilişkilerin bittiğini, aile kurumunun ortadan kalktığını, nikahsız ilişkilerin hayat tarzı olduğunu, doğan çocukların yüzde yetmişinin evlilik dışı dünyaya geldiğini, alkol-uyuşturucu kullanımının toplumun tamamına sirayet ettiğine hiç değinmemekteler.
Adaletin referansını alacağı kaynak vahiy ve Nebinin pratik uygulamaları olduğu gibi, insan olmanın ve ahlaklı olmanın da referansı vahiydir, yani İslam’dır. Sosyal ve siyasal alana hakim olan dünyevi egemenlerin tanımladığı insan ve ahlak tanımı, ahlaksızlığı ahlak haline getiren eğitimlerinin toplumu getirdiği nokta bütün çıplaklığıyla gözlerimizin önündedir.
İnsanın fıtratına hitap eden adaleti-hakikati-merhameti-ahlakı-sevgiyi-dostluğu tanımlayan İslam’dır. İslam’ın tanımlamadığı, tanımını İslam’dan almayan hiçbir kavram ve değer insanı onurlandıramaz. Demokratik-laik-seküler bir zihnin kurguladığı yaşam tarzında insan olmaktan ve ahlaktan bahsedilemeyeceği gibi, bu kişilerden insanca davranması, ahlaklı olması da, ahlakı tanımlamaları da beklenemez. Bir beşerin insan olabilmesi için öncelikle Allah’a şirk koşmadan iman etmesi, imanın gereklerini yerine getirmesi, bir insanın ahlaklı olabilmesi içinde Allah’ın tanımladığı hudutları ihlal etmemesi gerekir.
Dünyevi ideolojiler ve düşünceler, bizi beklemediğimiz yerlerden vurmaktadır. Kavramlarımızı alıp içini boşaltarak, kısır manalar yüklemekte, toplumu da bu anlamda şekillendirmektedir. Görsel ve yazılı medyada, sinema ve dizi sektöründe ahlak abidesi karakterleri canlandıranların, kendi hayatlarında ahlaktan yoksunlukları gizlenmeye çalışılmakta, dünyevi bir ahlak anlayışını bizlerden kanıksanmamız istenmektedir.