Halüsinasyon bir tür hastalıktır. İnsana olmayanı var gösteren, gözünü perdeleyerek gerçek dışını gerçeğin yerine koyan, hayat ile insan arasındaki uçurumda çevreyi büsbütün müphemleştiren ruhsal hastalıklardan biri. Varmış gibi görünen her şey aslında yoktur. Süreç bitene, siz o cendereden çıkana kadar tek kişilik, kopuk kopuk görüntülere muhatap olursunuz. Bir korku veya ümit rüyası değildir bu. Doğrudan doğruya hayatın kendine özgü parlaklığını çekip alan, kavrama gücünü ve hakikatle olan bağı kopararak sizi nesneleştiren, hareket ederken bile edilgin bir pozisyona iten kötücül bir iç dünya hareketlenmesidir.
Sebebi tam olarak bilinmese de gençlerden ziyade çocuklarda ve yaşlılarda görünmesi bize halüsinasyonun hayat ile bilinç arasındaki zaaf noktalarından yararlandığını gösterir. Çocuklar için korkunun, yaşlılar için muhtemelen ümitsizliğin beslediği bir psikolojidir. Gerçekle yüz yüze gelene, ışık yüze çarpana, bilinç aydınlığa kavuşana kadar böyledir. Çocukluğumda ışıklar kapanıp her yere karanlık çökünce pencerenin siyah ahşap çerçevesi hareket etmeye başlar, bir yılan gibi yukarı aşağı kıvrılıp devinirdi. Işık yanana kadar ben onu hep yılan sanırdım. Işıkla gelen hakikate rağmen karanlık bana o ahşap nesneyi yılan gibi gösterirdi. Gerçek olmadığını bildiğim halde kendimi karanlıktaki o görüntüye kaptırır ve yılanın her an bana zarar vereceği korkusuyla tir tir titrerdim. Muhtemelen yaşlılarda ve Alzheimer hastalarında da durum budur. Gerçek şu ki beynin kimyası ya dış dünyayı yeteri kadar algılamaya yetmediğinde veya büsbütün bozulduğunda bilinç ile dünya arasındaki sağlıklı ilişki bozuluyor, duyular gerçek işlevini yerine getiremiyor ve düzen yerini düzensizliğe, form yerini şekilsizliğe bırakıyor. Bir nesneyi/olayı/durumu meydana getiren öğeler atomlarına ayrılarak yeni, akıl merkezli olmayan tuhaf görüntüler üretiyor ve halüsinasyon hayatın o güzelim cazibesinin yerine cehennemi bir görüntüler alanı koyuyor.
Halüsinasyondan kurtulmak ve yılanın yılan olmadığını görmek için birinin ışığa dokunması gerekiyor. Anne, baba, kardeş… Dışarıdan bir müdahale belki de içinde bulunduğunuz cehennemden sizi kurtarabilir. Ya da belki bir Alzheimer hastasının kurtuluşu, kısa süreliğine de olsa yeniden hayata bağlayacak bir tahattur nesnesi, yakınlarından birinin onun anılarına dokunarak ışığı çağırmasına bağlıdır. Bunun dışında, bu müzmin, kötücül, hayatı berbat eden hastalıktan kurtuluş çaresi yok. Halüsinasyon görme sürecinde dışarıdan bir muharrik olmadığı sürece o hayatın bizatihi kendisi olmak için elinden geleni yapar, yapıyor. Bununla birlikte, bireysel halüsinasyon mutat bir haldir. Belli dönemlerde, yaşanan krizlere bağlı olarak herkesin başına gelebilir. Ancak sizi bu dehşet rüyasından kurtaracak, ışığa dokunup yılanın yılan olmadığını, sadece bir pencere çerçevesi olduğunu gösterecek kimse kalmamış ve hatta herkes kendi halüsinasyonunun parçası olmuş, dahası kendi halüsinasyonunun daha görkemli olduğunu söyleyecek raddeye gelmişse işte o zaman vay halinize.
Hafıza kaybı, bilinç zedelenmesi ve dünyayla kurulan bağın kopması sadece kişilere özgü değil. Toplumlar da belli dönemlerde halüsinasyona duçar olurlar. Ve kolektif halüsinasyon bireysel halüsinasyondan çok daha yıpratıcı, çok daha berbat bir haldir. Burada artık “ışığa” dokunup orada, görülenin yılan olmadığını, hepitopu kuru bir ahşap parçası olduğunu söylemek yerine ısırılmanın, zehirlenmenin faydalarını sıralayan sayısız halüsinasyon uzmanı çıkar karşınıza. Akademik alanda son derece uzmanlaşmış olan bu halüsinasyonistler gerçeğe kısa devre yaptırarak fakirleşen halka her gün yeni madenler bulunduğunu, altın rezervleri keşfedildiğini, açık denizlerde adım başı petrol keşifleri yapıldığını, memleketin bir başından ötekine gaz yataklarıyla sarıp sarmalandığını söylerler. Fakat ilaç kabilinden bile olsa bunların hiçbiri, hiçbir gün, hiç kimsenin yarasına merhem, derdine çare olmaz. Bütün bu zenginlikler, bulunur, sonra unutulur. Bulunur, sonra tekrar bulunur, hep bulunur ama asla görünmez. Onları kimin gördüğünü, ne zaman, nasıl gördüğünü, nerede saklandığını hiç kimse, gördüğünü söyleyenler bile görmemiştir. Işık yanınca yılanın yılan olmadığı, pencere çerçevesi olduğu nasıl bir hakikat ise bulunanı hiç kimsenin görmediği de o kadar ve o derece hakikattir. Oysa asıl bulunması gerekenin ve bulunduğunda bizi kolektif halüsinasyondan kurtaracak olanın çalışma disiplini, ahlak, hak hukuk gaspının engellenmesi, liyakat, dürüstlük, emek ve emeğe hakkını vermek olduğu hiç birimizin aklından geçmez. Benim bu güzel memleketimde keşke her gün gazeteler yeni keşfedilen petrol yatakları, altın rezervleri yerine keşfedilen dâhilerin, harama el uzatmayan dürüstlerin, hak ettiğini hak ettiği kadar ve hak ettiği nispette alan, geriye kalanı elinin tersiyle iten emekçilerin haberlerini yapsa. Yazık ki endemik bitkilerin haber yapılmasında olduğu gibi, bir gün sabah haberlerinde “evet sayın seyirciler bugün şehrin arka mahallelerinden birinde tesadüf eseri dürüst bir insana rastlandı” tarzı bir gidişata doğru ilerliyor. İyiliği endemik, kötülüğü alemşümul hale getiren bir kolektif halüsinasyon elbette bir milletin yaşayabileceği en büyük kadersizliktir. Tevekkeli değil, hayatın kendisi halüsinasyon olunca gerçeğin haber olmaktan başka seçeneği var mıdır?
İsmet Emre/Milat Gazetesi