Baba ve oğul Esed dönemlerinde ortaya konulan küfre ve zulme dayalı politikalar hemen hemen her yerde görülebileceği üzere bir grup putlu ve mutlu azınlığı saymazsak halkı canından bezdirmişti. Kim derdi ki, Suriye’nin Dera bölgesinde küçük bir isyan hareketi olarak başlayan süreç sonradan özellikle dış güçlerin müdahalesi ve içeride alınan pozisyonlar ile büyük ve acımasız bir savaşa dönüşecek, milyonlarca insan istisnaları saymazsak ülkeyi terk edip ağır şartlar altında yaşamak zorunda kalacak, kalanlar ise sivil-asker, kadın-çocuk demeden katliama tabi tutulacak ve gelinen noktada büyük bir trajedi yaşanmakta olacak.
Sürecin ne zaman ve ne şekilde son bulacağını kestirmek çok zor ama hem güvenliğini daha da garanti altına alma hem de “Arz-ı Mev’ud/Vadedilmiş Topraklar” idealine kavuşma noktasında neredeyse kılını bile kıpırdatmamasına rağmen sürecin en çok “Siyonist Terör Örgütü İsrail’e” yaradığı aşikar ve mazlumların kanıyla sulanan topraklar Siyonistlerle beraber sürece doğrudan müdahil olan ABD, Rusya, İran, PKKvb. zalim güçlerin müdahil olduğu ve kazanç sağladığı görüntüsü hakim. İş artık kimin pastadan daha fazla pay alıp almaması noktasına doğru gidiyor.
Geçen yüzyılın başında emperyalistler yerli piyonlarının da yardımıyla, aralarımıza suni ve sahte sınırlar çekerek parçaladıkları ülkelerimizi şimdi daha rahat sömürebilmek için daha da bölmenin peşindeler. Mevzunun tam da burasında hatırımıza Kur’an Şairi Mehmed Akif’in şu dizeleri geliveriyor:
“Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.”
Bizler biliyoruz ki, karanlığın varlığı aydınlığın yokluğundandır. Ne zaman ki, biz Doğumuzdan Batımıza, Kuzeyimizden Güneyimize; Arabımızdan Acemimize; Beyazımızdan Siyahımıza; Sünnimizden Şiimize her parçamızla Allah’ın ipi olan Kur’an (1) etrafında tıpkı Allah Rasulü’nün (s.a.v.) arkadaşlarıyla birlikte gerçekleştirdiği gibi bir birliktelik kurar ve bu birlikteliğe ihanetten uzak durursak Allah’ın izniyle hiçbir batıl güç karşımızda duramayacaktır.
Gelelim 14 Aralık tarihinde “Halep’e yol açın” sloganıyla İstanbul’dan hareket eden ve son durağı Hatay’ın Reyhanlı İlçesi’ndeki Cilvegözü sınır kapısı olacak olan organizasyona; organizasyonu tertip eden İ.H.H.’nın konum ve durumuyla ilgili değerlendirmeyi bir başka yazıya erteleyip hükümetin tavrına geçecek olursak dün kahrolası reelpolitik ve çıkarları gereği önce Mavi Marmara’yı seçim meydanlarında kullanan (2) sonra yine çıkarları gereği “Filistin’e gidilirken dönemin başbakanından mı izin alınmıştı” (3) diyerek “paralel” diye nam verdikleri Fethullah Gülen’le bu manada da paralel bir tutum sergileyip ağız birliği etmiş olma konumuna düşen, Siyonist Terör Örgütü İsraille anlaşıp Mavi Marmara’yı satanlar, büyük bir basiretsizlik örneği sergileyerek bugün Halep’i zalim Esed diktatörlüğün destekçileri Rusya ve İran’ın insafsızlığına terk etmiş bulunuyor.
Asıl üzücü olan ise “bağımsız şahsiyetler ve kurumlar” olarak bu manada kuşatıcı ve derinlikli faaliyetler ortaya koyamamamız, hasbelkader ortaya koyduklarımızın da siyasiler tarafından birer rant vesilesine dönüştürülmesine engel olamamamız/olmamamızdır.
Rabbim bizlere en çok muhtaç olduğumuz şeyler olan “TAKVA”, “İHLAS” ve “BASİRET” nasip etsin.
Dipnotlar:
1-) Al-i İmran Suresi 103.ayet
2-) http://www.abcgazetesi.com/erdogan-2014-mavi-marmaraya-izni-biz-verdik-20105h.htm
3-) htttp://www.haber10.com/guncel/cumhurbaskani_erdogan_6_yildir_filistin_e_gidemeyen_yardimlar_artik